Hayaller ve heyecanlar yaşatır bizleri. Yaşamımız hep hayatın mücadelesi içinde geçer. Günlerimiz iyi ve kötü renkler arasında kendine yer bulur. Yıllar geçer. Saatler, günler, aylar ve yıllar sizden bir şeyler alıp götürür. Kimi insan aynıyla vakidir bu yolda. Ümitleriniz zaman içinde kırıklıkları görse de daima hedefleriniz vardır. Üzüntüleriniz, acılarınız yoldaşınızdır. Sevinciniz ise ömrünüzün birer baharıdır.
Yolda, otobüste, parkta veya bir meclis toplantısında konuşulanların bir kısmı geçmişe dairdir artık. Nerede bir insana karşılaşsam geçmişin ne de tatlı olduğunu hatırlatıyor bana.
Dün bir terzinin dükkânına uğradım. Mevzular yine geçmişin sararmış yapraklarına dairdi.
Usta elindeki işini bir yana bıraktı.
-Ne güzeldi eskiden… Radyo, televizyon, telefon bile yoktu. Ne araçlar vardı, ne de trafik derdi. Çok çalışırdık. Tarlada güneş altında tırpanla biçtiğimiz ekinler. Tırpanla iş yapmak ne kadar zor olsa; bedene dayanan bir iş gücü olsa da insanlar mutluydu be!..
Bizler de şehre gelirken kamyonlara atlardık. Bazen habersiz. Kaçak. Anaya babaya söylemeden gizlice binerdik. Birkaç yıl sonra dolmuşlar çıktı ortaya, beş altı yıl sonra da otobüsler… Şehre yolculuk bize öyle efsunlu gelirdi ki… Yıllar geçtikçe bazı şeyler yavaş yavaş değişiyordu. Seneler geçti bugün yakındığımız mutluluklar geçmişin bize kalan birer acıya dönüşen hatıralarından başkası değildi.
Hayatımıza giren o kadar çok kişi ve olaylar var ki. Sonra muhitler, sokaklar, caddeler. Eski yeni evler. İmkânlar, imkânsızlıklar. Eski yeni ne varsa bir türlü söküp atamadığımız şeyler. Zamanında belki de fazla değeri olmayan nesneler yıllar geçince bir kıymet ve mana ifade etmeye başladılar. İşte o kıymetler içinde öyle şeyler barındırdılar ki. Vefa gibi, bir yerde kalmış solgun bir gülümseme veya ağıtlara dayanan çaresiz acılar gibi.
Birkaç şehirde az da olsa yaşadığınız olur. Ne kadar yer gezerseniz o kadar çoğalır anılarınızla birlikte hüzünleriniz. Gözlerinizden kaybolmayan karaltılar canlanır. Sizi rahatsız eder. İçinizi acıtır. Mutlu olmanın ne kadar da perdelenen bir gizi olduğu vehmine kapılırsınız. Fakat geçen gitmiştir bir kez. Elinizden kaymıştır. Geçmişle avunmak bir fayda vermez artık.
An olur ayrıldığınız şehre yolunuz tekrar düşer, yılar sonra. Eski dostlarınızı ararsınız. Bazıları göçüp gitmiştir. Bazılarıysa işinin patronu veya bir makam sahibi olmuştur. Eski tatlar soluklaşmıştır bir kere. Gittiğiniz yerde yıllar çok şeyi götürmüştür. Hiç bir şey; eşyalar, insanlar, binalar... Yerinde değildir. Geride kalanlar yüreğinizde sadece hüzün bırakmışlardır.
Bizler neden böyleyiz? Geriye kalan güzel hatıralar bize neden haz vermez; hayatın coşkusunu yaşatmaz? Karamsar bakışlar, nahoş ve bitmeyen hadiseler, terör olayları ve kaosla beslenen belirsizlikler bizi hep rahatsız etmek için adeta karşımıza dikildiler. Bu olumsuz tabloları birileri, yine birilerinin marifetiyle oluşturmaya çalışıyor. Var gücünü ortaya koyuyor.
Güzel ülkemiz böylesi karamsar olayları hiç hak etmiyor. Fakat insanımız bizi biz yapan değerlerden geçmişe göre daha çok uzaklaşmaya başladı. Geçmişte farza verilen önem bugün ne çare ki kılık değiştirdi ve tarz haline gelmeye başladı.
Dün küçük paylaşımlarda mutlu olmasını biliyorduk. Bugün çok daha fazla arzuların girdabında dolaşıyoruz ancak çıkış yolu bulamıyoruz.
Bugünlerde o gölgeler dolaşsa da bazı insanların itimat telkin eden bakışları halen karşımızda duruyor. Gençlerimiz her ne kadar ananelerimize olan bağları gevşemiş olsa da şuurlu olanlar mevcutturlar! Ümitlerimiz halen solmuş değil.
Şuna inanıyoruz yitik kaybolduğu yerde, topraklarda bulunacaktır. Diriliş kaçınılmazdır ümidini taşıyorum. Sevgi, aşk ve inanç bizleri geleceğe taşıyacaktır!