Mutluluk sadece bir insanın kendini daha güçlü, daha iyi hissetmesinde mi saklıdır? Yazara göre mutlu olmak her ne kadar bir insanın kendini enerjik hissetmesiyle elde edilse, mutluluğa erişebilmek için bir tutum gereklidir. Çalışma, başarı ve sevgi sevginin nedenleri arasındadır. Elbette sadece bu saiklerle de mutluluk sınırlandırılamaz. Çok basit davranışlar, samimi ve olumlu, hatta yerine göre olumsuz tavırlar bile bir insanın mutlu olmasını sağlayabilir. Son cümleden olmak üzere olumsuz davranışlar, yani başkasına acı çektirmek (haklı veya haksız gerekçeleri olsa da)de mutluluğu etkileyen sebeplerdendir.
Aşkı uğruna hiçbir şeyi gözden çıkarmamak, bazı istek ve davranışlardan feragat etmek de mutluluk sebebi midir? Mutluluk; artısı ve eksisiyle yerine göre değişir. Yazar belki de bu kitapta en can alıcı ifadesiyle; “Mutluluk, bu dünyada başımıza gelebilecek en güzel şey! ...” Ve fakat, “Mutluluk olmadan, güzel sözler olmadan, mutluluk hayalleri kurulmadan yaşam bir ıstırap olabilir.” Dolayısıyla en karamsar günlerde bile insanda bir umut olmalı, hayata aydınlık bir yüzle bakabilmelidir.
Hayattan zevk almak mutluluk belirtisidir. Daha önce de belerttiğimiz gibi mutluluk kişiden kişiye değişir. Bir insanın kafasının karmakarışık olmasına karşın, suçsuz özgür olmasa da Tolstoy’a göre mutluluk sebebi olurdu.
Roman kahramanlarına göre mutluluğun; insanın kendine bağlı olduğunu, insanın kendi kendini mutlu edeceği yani stoacılara münhasır bir mutluluk anlayışı şu satırlarda görmek mümkündür, “Benim mutluluğumu; yalnız dünyama bir ışık bulduğumdan ve yıllardır bir türlü üzerimden atamadığımdan komplekslerimden yavaş yavaş kurtuluyor olmamdandır.”
“Ah Selma” da yazar roman kahramanlarına çelişkileri de yaşatır. Bir yandan komplekslerinden sıyrılmaya çalışırken, diğer yandan karşıt mutsuzlukları görürüz. Yani yazar bir insanın sevdiği birini tanıdıktan sonra “hayallerinin, düşlerinin, kendisini yeterince mutlu edemediğinin farkına vardırır. (sh.82)
Romanın kurgusunda, ana temasında var olan ileride ortaya çıkan kişilik ve davranış bozuklukları kendi içinde mutluluk üzerine bir çatışma halini tekrar hatırlatıyor; “Ben yaşamın, sevginin, mutluluğun ne olduğunu üç gün içerisinde senin yanında anladım.” (sh.83) Yazar, cümlenin devamında en vurucu ifadeyle Ilgar’a şöyle dedirtir; “İnsan sevmeye başladı mı yaşamaya da başlıyor.” Evet sevmek muazzam bir duygudur. Bu duygular edebi metne bütün güzelliklerini katar. Bu durum mutluluğun en bariz dışa vurumudur; “Denizleri, gökleri kucaklayıp önüne sermek geliyor içimden. Bu şekilde az da olsa bir güzellik varsa, o da senden açılınca kendimi durduramıyorum?”
Selma da Tarık’tan dolayı Ilgar ile olan ilişkileri belirli bir seviyede ilerler. Ilgar’ı da seven Selma iki tercih arasında kalır, ne yapacağını bilmez, kararsız bir haldedir. Teselli Selma’yı seven Ilgar’dan gelir. Bu teselli de mutluluğu da içinde yaşatan büyük bir duygu vardır. O da büyük bir sevgidir. Her ne kadar kitabın çoğu yerinde Selma’dan söz ederken “Ah Selma”, denilse de belki de kitaba adını veren bir husus şu cümle ile başlar (sh.87);
“Ah Selma! Sevmekten şimdiye kadar kime ne kötülük gelmiş ki? Sevmek gibisi var mı? Sevmek insanın başına gelebilecek en güzel şeydir.”
İkinci husus ise romanın nasıl bir sonla biteceğine dair bir işaret olarak görülebilir. Sevgiye inanan iki aşık. Selma’nın iki aşk arasında kalmanın ikilemini yaşamasıdır.
Mutlulukta mutsuzlukta yazarın da dediği gibi, “Sevdiğimiz şeyleri yapabilmemiz için onlarca sevmediklerimizi yapmak zorunda bırakılıyoruz.” (sh.90) Bu ikilemde Ilgar Selma’ya daha objektif bir aşkla yaklaşıyor. Böyle anlayış ve ilişkilerde aşkın feragati söz konusu olabilir mi? Zira Ilgar, Selma’ya, “Eğer çekil aramızdan dersen sevgimi aşkımı içime gömer arkadaşlığınla, dostluğunla yetinirim”, diyor. Böyle duygusal yaklaşımlar doğru düşünmeyi de etkiler, ileride ilişkilerde ikilimden dolayı yara alır, sorunlar oluşur. Sevenlerden biri evlenmiş olsa bile diğeri onu görmeye yine de gidebilir mi? Şüphesiz bu aşkta pek de mümkün olmazdı. Bu imkânsız bir aşk olabilirdi. Böyle ilişkiler mutluluğu da olumsuz etkiler. Bir insan sevgisini ne kadar içine gömerse gömsün olumsuz etkilerden kurtulması imkânsız gibidir. Çok zordur.
İnsanlar yaptıklarından ve yapamadıklarından rahat edemezler. Yapmak isteyip de yapamadıklarından, yapmak istemeyip de yaptıklarından pişman olurlar. “Ah Selma” romanı zaten bu çelişkiler davranış ve kişilik bozuklukları üzerinden ele alınmış psikolojik bir romandır. Bu çelişkiler ve davranış bozuklukları her ne kadar geçmiş zamanlarda aşk namına yaşanmış olsa da genç aşıklarda günümüzde daha ileri bir safhada evlilik ve aile kurumunu ciddi bir şekilde olumsuz etkilemeye devam etmektedir.
Seven biri sevdiğini düşündükçe acı mı çeker? (sh.102) Bu durum, “Hasrettir aşk, görmemeye dayanamayıp o hasreti çekebilmektir.” Özlem duymak bazen sevgiye, bazen de kederlere, acılara, hüzne dönüşebilir.
Roman ile ilgili eleştirilerimize gelince:
“Ah Selma” romanının ana konusunu oluşturan içselleştirilen şu cümle; “Başka bir erkeğe âşık olan birine ben nasıl âşık olayım.”, (sh.129) üzerinden yürümesi ne kadar doğrudur? Yazar da zaten bunun sorgusunu da yapmış, “O zaten yaralıdır.” Aynı veya benzeri halleri yansıtan psikolojik çekimi olan bu roman yaralı kalplere, dokunmak neşter vurmak yerine aile kurumunu koruma altına alınmasına yönelik olmalıydı.
“Ah Selma” da anlatılanlar elbette realist çizgilerdir. Yazar Nevzat Turgut’un da belirttiği gibi toplumumuzda pek çok canlı örnekleri vardır. Bu tür konular çelişkili, birey ve aile yapısına, geleneksel aile yapısına ahlaken uygun olmaması hasebiyle farklı bir yol izlenebilirdi.
Yazarın bu romanı yazmasında Dostoyevski’nin “Beyaz Geceler” romanı ilham vermiş. Kitabın özeti bir bakıma son cümlelerdedir, “Seni sevebileceğim en yüce duygularla sevdim. En güzeli, hayatımda sevgiyi var edebilenler mutlu insanlardır. Mutluluk ancak sevmekle olur. Kalbime diyorum ki; artık korkma, onu da affet, bırak gitsin!” Bu cümleler Ilgar’ın Selma’ya bir vedasıdır.
Kitap akıcı, rahat okunuyor. Yer yer zenginleştirilmiş edebi metinler var. Romanın her ne kadar sonuna doğru olsa da yukarıdaki cümleyle özeleştiri yapıldığı görülüyor. Roman Tarık’ın geri dönüşüyle aşktaki ikilem de sona eriyor. Ancak romanın önü açık. Devamı yazılabilir. Devamı gelirse şayet önerimiz aileyi öne alan, olumsuz çarpık, olumsuz ilişkileri tolere edici olması temennimizdir.