Benim o yabancı dediğiniz
Siz beni çağırdınız
Geldim.
Beni yabancı ettiniz
Oldum.
Bana ihtiyacınız vardı
Baş tacı ettiniz
Her yerde her çeşit iş verdiniz
Ev ve geçim sağladınız
Ama şimdilerde artık istemiyorum.
Nerdeyse bana öçleniyorsunuz
İşsizlik mi var, sebebi benim
Konjonktür mü bozuldu onun da suçlusu ben
Konut derdi mi var, benim yüzümden
Yabancı
Benim o yabancı dediğiniz
Siz beni çağırdınız
Geldim.
Beni yabancı ettiniz
Oldum.”(1)
Haldun Taner 1982 yılında “Türkler Almanca ve Türkçe Yapıtlarını Okuyorlar” adı altında Almanya´da düzenlenen edebiyat toplantısına katılan, almanlar kadar güzel Almanca, Türkler kadar güzel Türkçe konuşan üç gençten bahsediyor. Bahsettiği üç gençten biri de yukardaki şiiri okumuş.
Epeyce o gençlerin maharet ve becerilerine bahsediyor. Ardından da böylesine güzel yetişmiş gençlerimizin Türkiye´nin tanıtımında değerlendirilmesi gerektiğini öneriyor. Şiir okuyan o gencimiz, serzeniş ve haykırışını dile getiriyor.
Belki de bu şiiriyle tüm yaban ellerde çalışan insanlarımızın hislerine tercüman oluyor. Batılılar Türklere niçin “tü kaka” diyor! Sanırım bunun asıl sebebi; çalıştırmak için getirdiğimiz bu Türkleri tez zamanda asimile ederiz. Asimile edemesek dahi entegre ederiz diye düşündüler.
Bizdeki yaşam biçimi onları cezbeder, onlarda böylece büyülü dünyamızı görerek bizim gibi veya bizden biri gibi yaşamaya başlar. Böylece bizden biri olurlar. Gördüler ki, durum hiç te öyle olmadı. Aksine Türkiye´nin muhtelif il ve ilçelerinden seçerek götürdükleri Anadolu insanı, hiçbir zaman özünü kaybetmedi. Hep korudu. Muhafaza etti.
Her ne kadar çok az sayıda da olsa “ne oldum” delisi olan, bu yüzden de ailesini üzen kimseler olmuşsa da genellikle azınlık psikolojisi içinde hep bir birlerine kenetlenerek, birbirlerini koruyup kolladılar. Aynı bölgeden gelen insanlar mahalle baskısı (yaptığım yanlışlıkları gittiklerinde, anneme-babama veya hanımıma anlatırlar) yüzünden de olsa yanlışlık yapmaktan çekindi veya yapacağı yanlışlığı oldukça gizli yapmaya çalıştı.
İstediklerini yapamayacaklarını anlayan Batılılar bu defa farklı anlamda taciz veya psikolojik baskı, değişik bir ifadeyle “mobing” uygulamaya kalktılar. Pat-çat da olsa Almanca öğrenen, çalıştığı ülkelerin kanun ve kurallarını öğrenen Türkler, bu kez de hak arayışına girdiler. Deyim yerindeyse kendi silahlarıyla kendilerini vurmaya kalktılar.
Batılılar istifade edebildiği kadar istifade ettikten sonra adeta tüm gurbetçi kardeşlerimizi üzerlerinde bir yük veya parya olarak gördüler. Çünkü kardeşlerimiz yaklaşık üç kuşaktır oradalar. Her ne kadar unuttukları bazı değer yargıları olsa da hala özlerini kaybetmeyen Türkler, artık yaşadıkları ülkenin asli unsurları gibi iş yeri açıp, siyasete geçip, sivil toplum kuruluşlarında yer almaktadırlar. Türklerin bu girişken ve proaktif halleri onları tedirgin etmekte.
Batılılar “İslamfobya” veya yabancı düşmanlığı şekliyle üzerlerine/üzerimize gelseler de bu defa da onların arkasında duran, onları destekleyen Türkiye ve uluslararası kurum ve kuruluşlar var.
Çünkü geçmişte olduğu gibi onları kaderlerine terke etmeyen, madem gittiler ne halleri varsa görsün demeyen, onları dinleyen, sorunlarına çözüm arayan, hükümet yetkilileri var. Türk yetkililer her fırsatta onlarla temas kurmaya çalışıyor. Özellikle Büyükelçiler artık monşerlikten sıyrılıp, vatandaşların derdini dinleyen sorumlu kimseler gibi davranmaya başladılar.
Vatandaşlarımızda bunun farkındalar. Bu yüzden hemen her fırsatta hükümeti desteklemeye çalışıyorlar. Yapılan seçimlerde ve referandumda hükümetin lehinde oy kullanıyorlar.
Kardeşlerim;
Ümitsizliğe kapılmak yok.
Gelecek bizlerindir.
Biz bizden istenenleri yerine getirmeye çalışalım.
Bizi anlayan, bizden birileri bizi idare ediyor. Özümüz ve mayamızda İslam var.
Onlar sizi yabancı görseler de siz bizim için YABANCI değil kardeşlerimizsiniz. Hep te öyle olacak ve kalacaksınız.
Biz siz, siz bizsiniz. Yok, ayrımız gayrımız.
1- Haldun Taner; ‘Berlin Mektupları´; YKY; S.74,75
Ahmet BELADA