Toprak bütün canlılar için bir hayat iksiridir. Be sebeple de toprak olmadan hiçbir canlı hayat bulamaz. Hele bir de toprakla su birleştiğinde kurak topraklar aniden canlanır ve yaşamanın sevincini bizlere gösterir. Her şeyi yoktan halk eden Rabbimiz biz insanları toprakla buluşturmuştur. İyi ve güzel bir yaşantı için topraklarda cömertçe envai türde meyve, sebze, bitkiler vermiştir. Bunlarla da kalmamış ağaçlar, çalılar, güller, güllerle birlikte dikenler bahşetmiştir.
Arazide yaratılan her nebatatın ayrı bir yeri ve önemi vardır. Yeter ki insanoğlu kendine sunulanın fevkinde olsun. Onların kıymetini bilsin. Kendisine sunulan Toprak Anaya hor bakmasın. Ona saygıda, ikramda kusur etmesin. Yoksa insanoğlunun işi haraptır, hüsrandır. Toprakta yüzü olmayanın dayanağı bir kuru ağaçtır.
Kendini bilen; yaşamın gayesinin farkına varan elbette Toprak Ananın kendisine gösterilen cömertliğinin karşılığını da verebilendir. Ortada bir ilgi ve sevgi varsa onun da bir tezahürü de mevcuttur. Yürekten gelen arzuyla; ince, zarif, kalın, kaba dallara düşen damlalar an olur bir sevda muştusunda buluşur. Bu öyle güzel bir haldir ki insanı halden hale sokan bir rayihanın baş döndürücü kuvvetidir. Değer verdikçe, yüzüne baktıkça artan ve alaka gören bir bahşediştir bu. Üzerine yağmur yağdığında büyüyen çiçekler hariç dünyada hiçbir şey temiz toprak kadar güzel kokmaz. Elbette bu arzda âdemoğlu için hayatın açık ve gizli bin bir yönü bulunan hikmetler vardır. İnsanlar da aradan geçen yıllar içinde bazı şeyleri kavramışlar ve farkına da varmışlardır. Her şey gösterilen ilgiye mazhardır. Eğer bir şey o her ne şey olursa olsun ki: “sen gelmemi istersen, yağmur yağsın ya da güneş açsın fark etmez her gün gelirim” mucibince tahakkuk eder.
Toprak Ana ile hayat bulan insanoğlu eline aldığı toprağı ufalarken toprağın kokusunu içine çeker. Böylesi güzel kokan topraklar; hercai çiçekler, yaban otları, bitkiler, ağaçlar, çalılar ve bu mikyasta hayat bulan, sevince duran kuşlar, hayvanlar, haşaratlarla bambaşka bir yaşama gücü verir. Bu güçle kendine gelen insanlar arazilere uzanır. Toprağın ve nebatatın kokusunu içtenlikle duyar. Tabiatı dinler. Sessizliğe karışan bin bir çeşit zenginlikte huzur bulur. Tarlasını sürer. Eker. Temizler. Bakar. Bitkiler, sebzeler, meyveler yetiştirir. Yüreğini açtığı, emeğini verdiği insana Toprak Ana da cömert davranır. Bire bin bahşeder. Bu meyveleri tatmak ayrı bir tat ve hazzı verir. Alından bedenden dökülen her ter bir güzel koku gibi toprağa dökülür. Toprak da o terle hayat bulur.
Vatan coğrafyasında her alanın ayrı bir hali vardır. Kimi yerler bozkır, kurak, kıraç, hozan; kimi yerler de ekili ve olabildiğince yeşilin her rengini barındırır. Bazı yerler de bir kısım insanlar gibi nasipsizdir. Kaderine adeta bir yağmur damlası düşmez. Ama kendini Toprak Ananın şefkatli kollarına bırakan çalışkanlara düşen kurak yerler bir de bakmışsınız ki birer vahaya çevrilivermiştir. Bakarsan bağ olur bakmazsan dağ… Her yaratılanın kendine göre özellikleri, çirkinlikleri ve güzellikleri vardır. Her birinin nitelikleri farklıdır. Kimileri iri, güçlü, kimilerinin de küçük ve zayıftır. İnsan gibi toprağında özelliklerinin ayırtına varmalı kapasite dışına çıkılmamalıdır. Toprağı da birer canlı gibi görmeli, onun neler istediğini veya neler yetişebileceğine bakılmalıdır.
Toprak Ana ile insanlarla geçinir gibi iyi geçinmek elzemdir. Filhakika onun verdiğini hiçbir şey vermez. Bakan, gören en önemlisi de sevda diliyle hemhal olan kazanır. Helal dairesine yerleşir. Kurulur. Hayatın anlamını kavrar. Bir sıhhatin bir lokmanın neler bahşedilebildiği gerçeğini görür. Bakmayan, hor görenlerse kendilerini ne kadar zorlarsa zorlasınlar bir damladan fazlası kısmetlerine düşmez. Gerçeğin bin bir yüzüyle karşı karşıya gelmenin tefekkürüne dalmak; yeni yolların, yeni muştuların bir bir sığ ve sır olmaktan çıkması demektir.
Eğer Toprak Anadan itibar görmek istenirse; bazı insanlar gibi suçlarının değil düşüncesizliklerinin, önemsizliklerinin ve bilgisizliklerinin cezasını çekmekten kurtulmuş olunur. Hayatta her şey; sevgiye, ilgiye, gayrete, çabaya, çalışmaya, alın terine ve emeğe bağlıdır. Hayatın her alanında daima iyi, müreffeh yaşamak kabil olmasa da etrafımızı güzelleştirmeye gayret etmeliyiz. Daraldığımızda veya gönlümüzün mutluluğuna mutluluk katmak istediğimizde kendimizi tabiatın güzel bir köşesine atarız. Dostlarımızla bir güzel dinleniriz. Toprak Ananın o güzel sesini dinleriz. Ama arzın o güzel köşeleri bir birine benzemekle birlikte hep farklıdırlar. Cıvıldaşan kuşlar, uçan kelebekler, vızıldayan sinek ve arılar, öten kurbağa ve ördek sesleri daha neler… Birbirlerinden farklı renklerdeki adeta bin bir çiçeğin rengini alan: ağaçlar, çiçekler ve daha pek çok şey yemyeşil bir fundalık veya ormanın neşeli gümbürtüsü içinde akan kimi gürleyen kimi durgun, kimi billur gibi sular, çaylar, pınarlar, şelaleler bizlere bir şey hatırlatır. O da hayatın bu güzelliklerinin birer cennete benzeşmesi olgusudur. Allah bize o güzellikleri meftun ediyor ki o hayatın hakikatinde cenneti görmek bizlere bu dünyanın alemet-i farikası olsun!
Toprak Ananın bağrında yaşayan; güneşinde, gölgesinde hayat bulan insanoğlu iyi bakmalı ve iyi görmelidir. Bir tarla yolu veya kırlara uzanan bir yol boyunca insanların neşesine neşe katan nice birbirinden güzellikler vardır. İlginç, renk ve boyda bitkiler, çiçekler, ağaçlar, yapraklar ve bütün bu tabiatın; Toprak Ananın bağrında kokuları, sesleriyle bir şarkı faslınca efsunkâr terennümleri ve fısıldanışlar vardır.
Toprak Ananın bağrında o terennüm, o efsunkâr fısıldayış, bir düş gibi, gerçek uykuya dalana kadar hiç bitmesin!