Akıl ile ilgili bir denemede bulunacağız ve atasözlerimiz ve deyimlerimiz de müracaat alanımız olacak.

İnsanların aklı zorundadır. Gerçektende öyledir. İşlerin kolaylaştırılması da, zorlaştırılması da akıl iledir. Kimi aklını kullanarak kimi de aklını ortadan kaldırarak hakikate ulaşmak ister.

Akıl var devasa meseleleri un ufak eder akıl var pireyi deve yapar. Bu sebeple de Hz. Ali Efendimiz ne de güzel söylemiş; “İlim bir nokta idi cahiller onu çoğalttı.” Aklı olmayanın ehliyeti de, değeri de olmaz. Şahitlikleri de kabul edilmez. Akılsızlarla uğraşmak da güçtür. Daima arıza çıkarırlar.

     Deliler müstesna aklını gerektiği kadar kullanamayanlar yapılacak işleri içinden çıkılmaz hale getirirler. En önemsiz durumları dahi yerine göre bir kavgaya dönüştürebilirler. “Akıllı olanlar aynı zamanda alçakgönüllü olanlardır”, demiş Andre Gide. Akılın gönülle de bir ilişkisi vardır mütevazılık birazda o ilintiden gelir. Konfüçyüs bu durumu, “Akıl, ne kadar ilerlerse ilerlesin kalbi asla geride bırakamaz” diye belirtir.

    Akıl; Allah´ın bizlere verdiği en önemli bir soyut zekâdır. O soyutlukları, belirsizlikleri zeka somutlaştırır.

     Bir atasözü der ki; “taş yerinde ağırdır.” Bu söze neresinden bakarsanız bakınız taşın yerinde durması sebebiyle mi yoksa mecazen söylendiği için mi ağırdır?

    Her iki sebeple de taş denen kütlenin ağırlığı mevzudur.  Madem taş yerinde ağırdır ve dahi kımıldatılması da bir zorluğa işaret edilmektedir. O halde o ağırlığı kaldırmak da icap edecektir. Meselemiz taşın ağırlığı değil elbette. Taş sadece bir örnek. Mesele meydana çıkan veya halledilmesi gereken bir şeyin gereğini yapmaktır.

     Atılacak adımlarda, yapılacak işlerde, konuşulacak sözlerde yerinde konuşmak ve davranmaktır. Zira hesapsız, ölçüsüz, hadsiz, hudutsuz iş ve işlemler kişiyi dara, zora düşürür. İyi ölçmeli, hesaplamalı, biçmeli, tasarımda bulunmalı, dengesizliğe kaçmadan bin düşünüp iyi bir kararla icraata geçilmelidir. Bir işi eksiksiz, tam, zamanında yapayım derken gereğinden fazlaca düşünüp de ince sızı bir hal içine girmek, mızmızlanarak, siftinerek ( inceden inceye gereksizlik…) de iş yapmanın bir manası da yoktur. Yoksa ne demiş atalarımız; “akıllı düşünene kadar deli vurur düşürür.”

      Yerine göre yapılan ve yapılamayan şeylerin bedeli ödenir. En fazla da yanlış, hatalı, veballi, günaha karışan şeylerin, işlerin…. vs, bedeli ödenir.  İnsan kendini bilerek ateşe atar mı; atar, maalesef!  Akıllı olduğun sürece biraz acı çekersin, hepsi o kadar; “Allah akıl fikir versin” demiş atalarımız; eyvallah!
       Akılsıza ise ne söylense cefadır. İyi akıllıya ise çok şey fedadır.

       Gezip duruyorsunuz ve varacağınız yere bir türlü varamıyorsunuz. Bir iş yapmak istiyorsunuz ama sonuca varamıyorsunuz. Çünkü sezginiz yok! Düşünceniz yarım yamalaktır. Ya yapacağınız şey de çık acele ediyorsunuz veya tam tersini. Sağlıklı düşünemediğiniz takdirde varacağınız yer gittikçe sizden uzaklaşır.

      Yani?

      Yanisi şu; “akılsız başın zahmetini ayaklar çeker.” İstediğiniz kadar yürüyün veya oyalanınız sonuca gitmeniz zordur.

    Eğer içinden çıkamayacağınız bir durumda iseniz birine danışmanızda fayda vardır. Çünkü “Akıl akıldan üstündür.” Sizin aklınıza gelmeyen bir fikir başkalarının aklına gelebilir. Pratik bir yol bulunur. Bazı kişiler gerçekten de yaratılışları itibariyle ‘parlak fikirli´dirler. Bazı durumları akıl defteri dediğimiz not defterine kayıt ediniz faydasını göreceksiniz.

     Bir de aklın yolu birdir meselesi vardır.

     Kime göre?

     Bir zümre için de olabilir veya üç beş kişinin yanlış hareket etmelerine rağmen haklı olanların azınlıkta kalması gibi. Bu gibi durumlarda azınlık ve çoğunluk psikolojisi devreye girer. Toplumun genelini ilgilendiren ve çoğunlun faydasına sunulan veya yapılan işlerde geçerli bir fikirdir. Ancak bu durum da çoğu zaman çıkarlar çatışabilir. Mutabık kalınmadığı halde aklın yolu birdir demekte ne kadar doğrudur; tartışılabilir!

     Her kişi kendi aklını beğenir. Hatalı olmasına rağmen ille de benim dediğim doğrudur mantığı kişinin; egosunu, hırsını, kaprisini, kibrini, gururunu açığa çıkarır. Hatasını ancak kendini dinlediği zaman yani kendisiyle baş başa kaldığı zaman görür. Aslında insan yıllara yüklediği hatalarını hep de görmektedir ama kendi benliği buna hep manidir. Toplum içinde itiraf edenlerin sayısı yok denecek kadardır. Bazıları iş işten geçtikten sonra itiraf eder. Hem de dolaylı yönden. Buna da itiraf denirse tabi…

    -Ömrümüz boşa geçti gidiyor.

     Ham hayale kandık.

    Falanla nasıl da gizliden gizliye kapışırdık; hâlbuki o haklıydı. Ama cahillik işte!     

    Gençken çok yanlışlarımız oldu!...

    Bütün bu düşünceleri yani kendi tutum ve davranışlarını başkalarınınkinden üstün görmesi ancak; “Akılları pazara çıkarmışlar, herkes kendi aklını beğenmiş” sözü ile açıklanabilir.

     Sözün özü bilmeyen, içinden çıkılmayacak bir duruma düşenler bir bilene danışmalılar. “Bu bakımdan; akıl yaşta değil baştadır.”

      Yukarıda “akıl akıldan üstündür,” demiştik. O halde aklı selamete erdirmek, güçlü kılmak ve zorlukların üstesinden gelebilmek için de çaba sarf etmek gerekir.

   O halde ne yapılmalıdır?

    Aklı kuvvetlendirmek için; çok okumalı, farklı fikirler edinmeli, faydalı olacak bilgilere sahip olunmalıdır. Akıllı kimselerin de fikirlerinden yararlanılmalıdır.  Bir akıl iyidir ama iki akıl daha da iyidir. Sizin görmediğiniz, düşünmediğiniz öğrenmiş olursunuz. Akıllı insan seven, saygı duyan insandır. Bir insanın inceliği, kibarlığı, zarafeti, anlayışlılığı; iyi bir kültüre sahip olması sağlıklı ve iyi kullandığı aklı sayesinde olur. Akıllı insan düşündüklerinin tamamını söylemez. Bazen düşündüklerini söylemesi zararlı da olabilir ancak söylediklerini düşünerek söyler ve yapar.

      Toplumda ortaya çıkan bütün olumsuzluklar, sızlanmalar, yakınmalar insanların aklını iyi, yerinde kullanılmadığından kaynaklanır. Akıllı insan kendine ve topluma faydalı olandır. Akıllı insan erdemli olmalıdır, en önemlisi de, inanmalıdır. İnanmak ve başarmak aklın tek çıkar yoludur.

    Aklı iyi fikirlerle beslemeli, gereksiz, lüzumsuz şeyleri de terk etmelidir. Allah´ın razı olacağı şeyleri yapmak, insanlığa faydalar sunmaktır, gerisi hikâyedir.