Bazı sözler, davranışlar ilkel olsa da değerini hiç yitirmez. “Bir elin nesi var iki elin sesi var” atasözü yılar önce söylenmiş bir gerçeği ifade eder. İnsanlar yalnız yapamaz ancak yalnız kalmaya ihtiyaçları olur. Kendini dinlemek, istirahat etmek, düşünmek, planlar yapmak gibi… İnsanlar gittikçe uzaklaşıyor ve yalnızlaşıyor.
Allah kâinatı yarattı. Kâinatla birlikte insanın yaşayabileceği akla gelemeyecek oranda ve güzellikte şeyleri de yarattı. Ancak Allah dünyanın daha anlamlı olması, birlikte yaşaması için kadınla erkeği yarattı. Sonra soylar, kabileler, topluluklar, milletler…
Yaratılan insanın varlık gayesi birlikte yaşamayı, birbirlerini düşündürmeyi gerektirir. Birbirlerini düşünme bittiğinde ise yalnızlık başlar. Her yaratılanın bir nedeni var. Bu nedenlerin de hikmeti. Hikmeti düşünen, sezen, gören ve onlara anlam yükleyen hayatı daha iyi idrak eder. İnsan kendini anlamalıdır, anlar da. O anlayışa göre de hayatını tanzim eder. Etmelidir de. Ama insan daima elinde olan ve olmayan planların cazibesine kapılıyor. İyi planlar iyi yerlere güzel yollardan aşırtır, götürür. Kötü planlar, düşünceler ise ya yarı yolda kor insanı ya da mahvolmasına sebep olur.
İnsan ne yaparsa kendine yapar amma çevresine de zarar verir. Bu zararlar devlete de yük getirir. Oylar, meşgul eder. Devlet mesaisini bir yerlere harcarken bazı şeyler ertelenir ve gecikir. Bu anlamda insanın sorumluluğu ortaya çıkar. İnsan kendinden, ailesinden, çevresinden sorumludur. Bu sorumluluk sadece bunlarla da sınırlı değildir. İyi bir vatandaş, yurtsever de olmalıdır. Ülkesinde yaşanan olumlu ve özellikle de olumsuzluklara sessiz kalmamalıdır.
Sessizlik insan için bazen bir çıkar yol bazen de başa beladır. Çünkü haksızların cirit attığı bir anda sesiz kalmak, fazla iyi niyetli olmak, çekinmek, merhamet duygularına kapılmak olmaması gereken yerde olmak demektir. Bütün bu duygular iyilerin bu duyguları; sessizlikleri için geçerlidir. Kötülükler, zulümler karşısında susmak büyük bir vebaldir. Peygamberimiz (Sav.) “Haksızlık karşısında susan dil şeytandır” buyuruyor. İnsan hangi durumda olursa olsun hakikati söylemelidir. Eğer söylenecek hakikat o kişiye zarar veriyorsa onu farklı yollarla duyurmalıdır.
Toplum hızlı bir yalnızlık girdabındadır. Bunun saiki de bellidir; sosyal statü, makamlar, hoşgörüsüzlük, kendini yüksekte görmek, böbürlenmek, kibirlenmek, sahip olunan imkânlar, güç, benlik… vs. Diğer yanda ise teknolojiyle birlikte insanların dijitalleşmesidir. İnsanlar dijitalleştikçe birer robot numunesine dönüşmektedir.
Geçim derdi yok geçinilemeyen para var. Her insanın cebine çalıştığı sürece nakit giriyor. Altmışlı yıllara bakıldığında at eşek, karasaban ve bisiklet vardı. Şimdi neler var ne markalar anılıyor, biliniyor bunun düşünmeye bile gerek yoktur!
Harcamaların çokluğu darlık, buhran ve yokluğu açığa çıkarıyor. Akıllı telefon, bilgisayar, oyunlar çocuklarda başlayan ayrışmayı körüklüyor. Ataerkilden çocukerkil yapıya geçen insanlık artık dijital yalnızlık yaşıyor.
İnsan değeri anlamalı, bilmeli ve yaşamalıdır. Allah insanlara her imkânı vermiştir. Şükür ve kanaat en büyük zenginliktir, bunun kaynağı da ahlak ve maneviyattır. Çocukların dilindeki küçüklere saygı büyükler sevgi ifadesi ruhlara yerleşmedikçe, toplumsal değerler yaşanmadıkça dijital yanlılıktan kurtuluş; çeşitli istismar ve cinayetler devam eder!