Her ne kadar aşüfte kadınların peşinden yolları eskiten zamparalar akla gelse de deşirmek ve devşirmek için sırnaşık olanlar da aslında birer zampara gibidirler. Malum olduğu üzere dilencilik bir meslek halini aldı. Bizim ilçede dilenciler deşiriciler olarak da bilinir ve anılır. Deşiricilik de TDK’ya göre, devşirmek, toplamak, dilencilik etmek, dilenmek, toplamak, düzmek anlamlarına geliyor.
Etrafta onca Deşirici, dilenci varken Orhan Gencebay’ın dilenci şarkısı kulağımda yer etmeye başladı. Ben de biraz nazire yapmak istedim:
Bir dilenciyim senden para dilenen
Her fırsatta muhtaç görülüp, belki merhamet edilen
Bir dilenciyim geleceğini bilmeyen
Senden acıma beklemeyip sadece para bekleyen
Kırdım kırılmayan gururumu
Çok değer verdiğim onurumu serdim dilenmenin yollarına…
Eee kolay değil tabi onurunu kırmak, gururunu bir yerlere mahpus etmek bu yolla nefsini galebe çalmak. Allah kimseye dilenme, dilendirmek vermesin ve bu yollara da düşürmesin.
Dilenmenin şartlarını, boyutlarını sıralayacak değilim ama her muhtaç veya yoksul kişi dilenebilir mi? Dilenmek o kadar da kolay mıdır? İnsanlar ekmek parası kazanabilmek için esnaf oluyor ancak esnaf olmak da meziyet ve donanım ister. Örneğin yüzü yumuşak kişi esnaflık yapamaz. Her gelen müşteriye veresiye verirse bir aya kalmaz batar. Esnaflık için sadece yumuşak yüz de kâfi değildir. Gerektiğinde yalan söylemeyen mi var, ama günahtan haramdan korkanlar eğer biraz güngörmüş kimseler ise diplomatçasına riyasız da işin içinden çıkabilirler. Hâsılı esnaflık da pek çok alanda olduğu gibi insan kaynaklarıyla, insanları anlama ve tanımayla alakalıdır. Her esnaf insan sarrafı olmak mecburiyetindedir. Sözü fazla uzatmayalım işte dilencilik de böyledir. Meziyet ister. Nasıl ne şekilde neler yapılarak dilenebileceğini bilmek elzemdir.
Dilencileri zampara benzettim ama her dilenci elbette zampara gibi değildir. Sözümüz yanlış anlaşılmaya. İhtiyaç sahibi var dilenen ve ihtiyaç sahibi var yine dilenmeyen.
Her geçen gün zamparaların sayısı eksileceğine gittikçe artıyor. Dolandırıcı ve dilenci Zamparalar... Aklı başında, dikkatli olanlar birinci şıktakine kolaylıkla kanmazlar. Ancak dolancılığı meslek edinenler iyi rol kesiyorlar. Dilencilerle ortak yanları da budur; inandırmak. Aradaki fark ikisi de gerçekçi görünmeleri olmakla birlikte dilencilerin doğrudan vicdan sömürüsü yapmalarıdır. Rollerini öyle bir yapıyorlar ki acıma duygunuz ağır basıyor ve eliniz cüzdana gidiyor. Bu tip kişilere her yerde rastlayabilirsiniz. Birkaç gün önce karayolunda biri ısrarla bizi durdurdu. Söyleyeceği de malum:"abi yolda kaldım, mazotum da param da yok..." Aylar önce de bir kadın dilenci görmüştüm. Kadın mükemmel bir ses tonu vardı. Öyle içten, ajite ederek yakarıyordu ki elinizi cebinize atmamanız mümkün değildi. Sesi çok içten ve dokunaklıydı. Yani dram türü bir filmde bir kez oynasa iyi bir jön olabilirdi. Ben de öyle yaptım. Filhakika elim cüzdana gitti. Birkaç saat sonra bir zabıta ile dolmuşa bindiğimde dilencilerden söz açtım. Kadını tarif eyledim. Zabita dedi ki, "Abi, biz o kadını bu sabah aldığımız gibi sorguya çektik, üzerinden yığınla para çıktı..."
Hakikat şu ki muhtaç kimseler genellikle ya dinlenmiyor ya da dilenemiyor. Arada bir dilenen de çıkıyor ama dilenenlerin alayı kendini rolüne iyiden iyiye vermiş sahtekârlardır. İnsanları yolda, köşe başlarında, dükkân önlerinde, Pazar yerlerinde rahatsız ediyorlar. İçimden şöyle seslenmek geçiyor, ey dilenci artistler, aktrisler bırakın bu işi ihtiyacı sahipleri de arada duygu sömürücü olarak farz ediliyor.
Ülkemizde dilencilik TCK'nın 229. maddesine göre suç olmamakla birlikte dilenciliğe zorlamak ya da aklı baliğ olmayan kimseleri suiistimal etmek suçtur.
Dinimizin de dilenciliğe bakış açısı bellidir. Kur’ân-ı Kerîm’de, ihtiyacını arz ederek yardım isteyen bir kimsenin boş çevrilmesini uygun görmediği anlaşılmaktadır. Fakat öte yandan başka bir âyetinde de dilencilik insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir tutum olarak değerlendirilmiştir. Hz. Peygamberimiz, en temiz kazancın el emeği ve alın teriyle sağlanan kazanç olduğunu vurgulamıştır.
Dilenmek, deşirmek; istismar amacına matuf olmadan gerçek yardıma muhtaç kişiler yapmalıdırlar. Sadaka, zekât, yardımseverlik gibi insanı ve aileyi korumayı amaç edinen ulvi gayeler yerini tam olarak bulmadığından dilencilik de artıyor denilebilir. Ama en önemlisi de Allah korkusu olmadığından dileyen dilediğini yapıyor.