EDEBALİCE

   "Saraydaki Kapadokyalılar" adlı bir dizi yazı yayınlamayı düşünüyoruz. Birkaç seri halinde çevremizdeki, sarayda görev yapan Kapadokyalıları anlatacağız.

  Bu düşünce aslında Ortahisarlı dostum Ali Kaptan'dan çıkmıştır.

   Ortahisar'da 7-8 sarayda çalışanın olduğunu, bu bilgileri bize vereceğini söyledi. Bize de yazmak düştü.

   Konuyu Ürgüplü Araştırmacı Yazar Mustafa Kaya'ya açtığımızda olumlu buldu. Bize her konuda yardımcı olacağı sözünü verdi. "Ürgüp Turizm Dergisi'nde" birlikte yazdığımız değerli bir yazarımızdır Mustafa Kaya.

   İki dedesinin de sarayda görev yaptığını, bunları da yazabileceğimizi belirtti.

   Çalışmamızda bize yardımlarını esirgemeyen her iki dostuma da teşekkürlerimi borç bilirim.

   İlk olarak dostum Ali Kaptan'ın anlattığı "Kel Osman'dan" başlayalım. Bakalım Kurtuluş Savaşı hangi şartlarda kazanılmış?

   KEL OSMAN

   Ortahisarlı.

   II. Abdülhamid'in en yakınında olan birisidir Osman Erkelleri Bey, nam-ı diğer Kel Osman.

   Ali Kaptan'ın açıklamasına göre; Abdülhamid en yakınını, güvenilir olduklarını düşünerek saraya Özbekler’den, orduyu ise Oğuz Boyları'ndan seçmiştir. Ortahisar'a genellikle Özbek Türkleri yerleştiği için sarayda 7-8 tane Ortahisarlının çalıştığını belirtir.

   Kel Osman, Abdülhamid zamanında polis şefidir. Vatana ihanet edenlerin peşindedir. İstihbarat çalışmaları yapmaktadır. Bakalım Osman Erkeller, nam-ı diğer Kel Osman ve arkadaşları ne yapmış vatan için? Ortahisarlı dostum Ali Kaptan’dan dinleyelim:

  "İyiyim çok şükür."

   "O zaman şu Kel Osman'ı anlatırsan yazarız."

   Ali Kaptan Osman Erkeller ile ilgili şunları anlattı:

   "Kel subay, nam-ı diğer Kel Osman, Beykoz'da…"

   "Ali abi tam adını söylersen, adını soyadını söyleyerek başlarsak…"

   "Tam adını söyleyeceğim, söyleyeceğim."

 "Osman Erkeller, Haciosmanoğlu oğullarından Ortahisarlı Osman Erkeller.

   Bu adam bin dokuz yüz on beşli yıllarda… on beşle yirmi ikiye kadar Beykoz'da polis şefi.

   Yani hem Osmanlı döneminde hem de Kurtuluş Savaşı'nda, Cumhuriyet kurulmasında önemli hizmetleri olan birisidir."

   "Kurtuluş Savaşı yıllarında değil mi?"

   "Cumhuriyet döneminde de görevi vardı. Ona da geleceğiz.

   13 Mart 1920'de İngilizler İstanbul'u işgal edince, sekiz kişilik bir teşkilat kurarlar. Teşkilat-ı Mahsusa adı altında…

   Başlarında Fevzi Paşa var, Fevzi Çakmak. Ondan sonra Hakim Vasti Bey filan var. Bu sekiz kişinin üçü Ortahisarlı. Bunlardan birisi Osman Bey. Polislik yapıyor, Osman Bey.

   İkincisi Haci Raşitgillerden Reşat, askerlik şubesinde. Oradaki görevi yüzbaşılık.

   Üçüncüsü Ahmet Hilmi Ertegün

   Ahmet Hilmi Ertegün Bey aslen Yeşilhisar'ın bir köyünden. Fakat Ortahisar'a sürgün geldi bu adam.

Sürgün gelmesi de çok ilginç. Çünkü Atatürk bunu sürgün etmiş. Aslında Atatürk'ün sağ kolu idiler bunlar.

   Atatürk İstiklal Madalyası, şu, bu vermeye kalkınca Atatürk'e diyor ki;

   "İstiklal Madalyası vereceksen herkese vermen lazım. Kadın, kız, çoluk çocuk. Kadınlar bile ayağımıza çorap ördü. Yani herkes çalıştı. Ya herkese vereceksin ya kimseye verme." diyor. "Ben de istemiyorum."

   Kendi emekli maaşını almadı.

   Onun üzerine Atatürk'e böyle iki defa karşı gelir. Görüşmeleri bitince;

   "Sürün bunu" diyor Atatürk, "Osman Bey'in köyüne."

   "Otuz altıda sürgün geldi. Bin dokuz yüz elliye kadar burada daimi ikametgaha zorlandı. Karakola imza verdi. Ben çok şarap taşıdım bu adama.

   Şarap içerlerdi burada. Mesela bir trenci vardı. Gardan emekli adamdı. Çok muhterem bir insandı.

   "Maalesef, binaenaleyh" gibi kelimeler kullanıyorlardı.

   Ben de çocuğum yani, anlamıyorum. Anlamasam da hoşuma gidiyordu, o konuşmaları.

Yanlarında oynuyorduk. Çağırırdı beni:

   "Gel bakalım çocuğum."

   Ben hemen koşardım.

   Bana para verir. Yiyecek içecek bir şeyler almamızı isterdi.

   Mutlaka yirmi beş kuruş artardı.

   "Üstü kalsın be çocuğum." derdi.

   Yirmi beş kuruş da o dönemde bayağı büyük para. Otuz beş kuruş sigaranın paketi.

Köylü cigarası otuz kuruştu. Ondan sonra öteki cigara otuz beş kuruş. Kaç sene önce?

Devamı gelecek