Hitler üç kişiyi yakalar, üçü de korku içerisindedir. “Size birer soru soracağım, kim bilirse kendi canını kurtarır” der. İlk adama sorar: “Sen nerelisin?” Adam, “İtalyan’ım.” der. “Titanik kaç yılında battı?” diye sorar, İtalyan: “1912” der. Hitler “Bildin, gidebilirsin.” der, adam gerçek mi diye bakar Hitler eliyle işaret yapınca adam hemen kaçarak uzaklaşır. İkinci esire sorar: “Sen nerelisin?” Adam “Rus’um” diye cevaplar. “Titanik’te kaç kişi öldü?“ Rus: “1514“ der. Hitler şaşırır, “Sen de bildin, sen de gidebilirsin.” der. Üçüncüye dönüp “Ya sen nerelisin?” Adam “İsrail” diye yanıtlar. Hitler şöyle bir bakar ve “Hadi say bakalım şu Titanik'te ölenlerin isimlerini.” der.
Kaçış yoktur, Yahudi ırkı ölecektir ve üstün Alman ırkı kalacaktır. Dünyada yapılan savaşların birçoğunun alt yapısının temelini ırkçılık oluşturmuştur, sonra da diğer siyasi sebepler gelir.
Asabiyeti İlk Defa Şeytan Sergilemiştir
Üstünlük kavgası, öğrendiğimiz üzere ilk defa şeytanla başlamıştır. Şeytan bir kendine bir de insanoğluna bakar ve “Ben bununla eşit olamam.” der, özümüz farklı.
İblis: “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın. Onu da çamurdan yarattın.” dedi.”
(Saff Suresi 76. Ayet)
Yaratılıştaki yapısal farklılığı bir üstünlük olarak kabul eden, bir madde mukayesesi yaparak ilk ayrımcılığı ve asabiyeti başlatan Şeytan’dır. Allah emrettiği için şeytan mazur görülemez ama şeytan ateş ile toprağı, iki farklı cinsi karşılaştırdı. İnsanoğlunun bir kısmı aynı cinsi ayrıştırdı. İnsanlığın hamurunun hepsi topraktandır, kendileri birbirlerine neyi üstünlük olarak gördüler de ayrımcılık yaptılar? “Ben senden üstünüm çünkü benim toprağım kil toprak, seninki kum toprak.” Demeye mi çalıştık acaba?
Arapların Bir Kısmı Irkçıdır
Peygamber efendimizin (s.a.v.) kendilerinden çıkmasını ve Kur’an’ın kendi dillerinde inmesini bir üstünlük zanneden bazı Araplar diğer insanları beğenmezler. Dini, Arapçaya hâkim oldukları için sanki en iyi kendileri anlarlar gibi bir kibir ve üstünlük anlayışları vardır. Şeytan bunu kendilerine bir üstünlükmüş gibi göstermiştir. Bu sadece Arap olan ve olmayan meselesinin ötesindedir. Hatta bir kabile diğer kabileyi bile beğenmeyebilir. “Siz falan kabilesiniz, biz ise filan kabileyiz.” derler. İnsanın elinde olmayan bir şekilde, seçme şansının bulunmadığı bir anne ve babadan doğmuş olması, farklı bir kültür ve dilinin olması asla onu başka bir insandan daha üstün yapmaz.
Yahudilerin Büyük Çoğunluğu Irkçıdır
Kendilerinin seçilmiş bir ırk oldukları inancına, bunun üstünlük olduğuna ve bu nispetle diğer ırkların Yahudilere hizmet için geldikleri anlayışına sahiptirler. Yani dünya ikiye ayrılır: Seçilmiş olan asil Yahudi ırkı ve diğer bütün insanlık. Kendi içlerinde bile ayrım yaparlar. Hatta İslam’ı kabul edememelerinin en temel sebebi ırkçılık hastalığıdır. Hazreti Muhammed’in geleceğini çocuklarını bildikleri gibi bildikleri halde “Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (o kitaptaki peygamberi), öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir grup bile bile gerçeği gizler.” (Bakara Suresi 146. Ayet)
Gizli gizli birbirlerini “Yakında bir peygamber gelecek, son peygamber adı Muhammed” diye müjdeledikleri halde ilk inkâr edenler onlar oldular. Neden birbirlerini müjdeledikleri halde ilk inkâr edenlerden oldular? Çünkü hesapta olmayan hiç akla gelmeyen büyük bir sorun vardı. Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Davut, Hz. Süleyman, Hz. İshak peygamberler hep Yahudi ırkındandı ama beklenilen peygamber Hz. Muhammed Araplardan gelmişti. Bu kabul edilemezdi. Ne diyecektik ırkımıza, hani en üstün bizdik? Irkçılık duygusu onlara son peygamberi inkâr ettirdi. Hatta bildiğim kadarı ile Hz. Musa'nın babası Kıpti, annesi ise bir Yahudi idi. Musa bizdendir diye ispatlayabilmek için Yahudilikte ırk anneden gelir görüşünü hâkim kılmış dahi olabilirler. Hz. Musa'yı kendilerine isnat etmek için neler çektiler ama Muhammed Aleyhisselam bariz bir Arap’tı. Bu Yahudi zihniyeti bazen beni içinde bulunduğumuz toplumla ilgili şöyle bir düşünceye sevk eder. Halk arasında çokça duyduğum “İslam bu topraklarda battı bu topraklarda çıkacak” gibi ifadeler vardır. Acaba kıyamete doğru Mehdi Aleyhisselam bizim toplum olarak sevmediğimiz bir ırkın içerisinden çıksa bizde Yahudiler gibi olur muyuz? Sorusunu sordurtur.
Irkçılık Zihinsel Bir Hastalıktır
İblisin köken üzerinden başlattığı bu hastalıklı fikir, insanlık tarihinin birçok savaşının ana sebebi olmuştur. Bu, zamanla her ülkede yaşayan Müslümanlara bulaşmış “zenofobik” yabancı karşıtlığı temelli bir hastalığa dönmüştür. Bir babanın evlatları için söylediği son sözleri ne kadar önemli ise Allah Resulü’nün aramızdan ayrılırken Veda Hutbesi'nde söylediği son sözleri insanlık tarihi için çok daha önemliydi. Efendimiz şöyle buyurmuştu:
“Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz dem’in çocuklarısınız. dem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız Ondan en çok korkanınızdır.” demiştir. Bu cümle defaatle okunup bir zihniyet oluşturmadıkça bu hastalıktan kurtulamayız.
Hazreti Ömer elini kaldırıp “Biz İslam’la şeref bulmuş bir kavimiz.” demiştir. Artık yeni bir felsefemiz yeni bir bakış açımız vardır. Bunu Allah, peygamberi vasıtası ile ümmetin gönlüne yerleştirmiştir. Müslüman ırkçı değil ümmetçi olmalıdır. Müslüman inanmış olan herkesi dil, ırk, renk ayırt etmeksizin aynı ana ve babadan doğmuş öz kardeşi gibi görmeyi öğrenmelidir.
Kâfir olan kişiler kendi ırkımızdan, ailemizden birisi hatta öz kardeşimiz bile olsa bizden çok uzaktır. Birçok baba İslam savaşlarında oğlu ile karşılıklı savaşmıştır. İnanmak ve inanmamak... Hepsi budur.
Asabiyet Uğrunda Mücadele Eden Bizden Değildir
Çok ağır bir cümle… Peygamberimizin “Bizden değildir” dediği kişi kimden olur? Müslüman toplumunun bir bireyi olsa böyle işlerle uğraşmazdı demektir. Peki, insan babasının yaptığı iyilikler ile iftihar edemez mi? Geçmişimiz bizim için kıymetli değil midir? Tabii ki babalarımızın iyilikleri ve İslam’a hizmetleri ile övünürüz. Bunlar aslını inkâr etmemek için güzel sevinç meseleleridir. Ama bir kavme müntesip olmayı diğer insanlara üstün gelmek olarak asla göremeyiz.
“Asabiyet davasına kalkışan, onu yaymaya çalışan, bu dava uğrunda mücadele eden kimse BİZDEN değildir.” (EbuDavut, Edeb, 121)
Bazen toplumda cahil insanların “Uçak düşüyor iki kişi var biri Kürt, diğeri Türk hangisini kurtarırsın?” gibi ırka davet eden soruları olur. Bizim felsefemiz tabii ki biz Müslümanın elinden tutarız olmalıdır.
Kürtler ve Asabiyet
Ne yazık ki Kürtler üzerine oynanan oyunun başında da ırkçılık politikası vardır. Biz Kürdüz biz şöyleyiz, biz böyleyiz diye asabiyet ateşini körüklemek istemektedirler. Bize de aynı köze rüzgâr verenler vardır. Yıllarca toplumumuza “En iyi Kürt ölü Kürt” diyerek bunu yerleştirmeye çalıştılar. Ve yüzyıllarca aynı dava uğrunda mücadele eden bizler eridik. Önceden bu topraklarda yaşayan herkese Türk denirdi. Diyarbakır’da Kürt bir amcama “Sen nerelisin amca?” dediklerinde Türküm derdi. Bu topraklarda yaşamak isteyen herkes için bir kimlikti, üst bir kimlikti ama bu kimlik zamanla üst şemsiye olmaktan çıktı ve sadece bir ırkı temsil eden kimlik haline geldi. İsmet Özel'in de dediği gibi; “Kâfirle çatışmayı göze alan müslümana Türk denir”
Osmanlı'nın yıkılmasında da içimizdeki tebaaya “Sen filan ırkın adamısın, sen de filan ırka müntesipsin” diye Batı’nın verdiği gazlarla içimizdeki şeytanı uyandıranların payı büyüktür. Kıyamete kadar şeytanın bu kavgasına kapılan ve bu uğurda mücadele eden, canından vazgeçen insanlar olacaktır. Her kavmin içinde böyle insanlar vardır ve olacaktır da. Bu artık sizin şahsi meselenizdir. İster aşısı Müslümanca düşünmek olan bu virüsten kurtulursunuz, ister doğduğunuz ırkı diğer ırklardan üstün görerek yaşarsınız. Biz Çanakkale’de İdlip’ten gelen cinsi Arap olan binlerce kardeşimizi de şehit verdik. Doğu’dan gelip cinsi Kürt olan binlerce kardeşimizi de şehit verdik, Çerkez, Abaza, Laz, Pomak, Roman olan, bu topraklar için inancı uğrunda mücadele eden insanlar genel adıyla Türkler olarak savaştı. Avrupa bizleri Türk olarak tanıdı.
Dünyada hiçbir ırk, ırk üzerine büyük devletler kuramamıştır. Büyük devletler ancak din devletleri, inanç devletleridir. O halde ırkı ön plana çıkarmak aslında o insanların büyük bir devlet kurma uğrundaki hayallerini bitirmiş olur. Bu topraklarda Osmanlı’yı da böyle bitirdiler ve tekrar kurulacaksa da ancak ümmet anlayışı ile kurulacaktır. Bunun için kardeşliği tesis etmek gerekmektedir. Biz üst şemsiye olarak Türk olursak bu topraklar için Çeçenistan'dan, Afganistan'dan, Azerbaycan’dan, Yemen’den, Irak’tan, Bosna’dan, dünyanın her tarafından akın akın mücahit gelecektir. Çünkü Türkler ölmez. Çünkü bizim ordumuzun adı “Asakir-i Mansure-i Muhammediyye”dir yani “Hazreti Muhammed’in yardımcı kuvvetleridir" Bu topraklar dava topraklarıdır.
O halde, bizler kâfir olan, Müslüman halka silah sıkan kâfir Kürdü hiç sevmedik, sevmeyeceğiz ve onlardan bıktık da. İslam denince içinde İslam’a karşı erik kurusu olan kâfir Türkü de hiç sevmedik ve sevmeyeceğiz, onlardan da bıktık. Müslüman olan Kürt kardeşimin müslüman olan Türk kardeşimden hiçbir farkı yoktur. Türk, Kürt, Arap gibi lafızlar bizler için sadece çeşni ve zenginliktir. Kürt, Arap, Türk, Çerkez ve hatta kısacası hangi ırktan olursa olsun bütün Müslümanlar benim kardeşimdir. Allah her kâfirin şerrinden Müslüman ümmetini korusun. Yaşasın İslam kardeşliği!