Mülkü, kendim kazandım zannetme!

Senden daha çok çalışan birçok insan var, ama sana takdir edilene ulaşamadılar. Senden daha da az çabalayıp hayal bile edemeyeceğin bir servete sahip olanlar var.

Her şey bir hesap iledir.

Herkesin imtihan edilmesi gereken meseleleri vardır. Sana gönderilen bu rızıkla ya cennetini satın alırsın ya da cehennem çukurunu boylarsın.

Çalış çabala, ama kesbi kendinden bilme ve muhasebeye de sen bakma.

Hikâye: İhtiyar İle Kelp

Sabah namazını Kurtuba Camisinde kılan derviş fırından yeni çıkan sıcak ekmeğini alıp dilinde Subhanallahi ve biham- dihi”, Subhanallahil Azim” tesbihi ile evin yolunu tutmuştu. Endülüs’ün ara sokaklarından geçerken görmüş geçirmiş bu yufka yürekli ihtiyar derviş, sokağın bir kenarında açlıktan gözlerine yalvarır gibi bakan bir kelbcağızı görür. Bir son ak- çesi ile aldığı ekmeğe bakar, bir de kelbin ıslanmış gözlerine bakar. Dayanamayıp fırından aldığı ekmeğin ucundan bir parça köpekcağıza verir, bakar ki hayvan çok açtır biraz daha verir, biraz daha derken ekmekten eser kalmaz. Cepte de akçe kalmamış katığın yanına götürecek ekmeği alma ihtimali de bitmiştir. Artık merhameti onu tok tutacaktır. Hanımının da affına sığınıp bugün böyle geçecektir. Zihninde evde söyleyeceklerini düşünürken son bir kez köpeğin başını okşayayım da eve öyle yol alayım der. Sessizce köpeğin başucuna yaklaşır tam köpeğin başını okşayacaktır ki bilmeden köpekcağızın kuyruğuna basıverir. Canı yanan kelb, dervişi öyle bir ısırır ki, derviş de çelimsiz bacağı ile hayvana öyle bir tekme atar ki o uyuz hay- van çenileyerek bütün Endülüs’ü dolaşır. Her gün derviş efendi aynı camide namaz kılmakta aynı fırından ekmek almakta ama geçtiği sokakta köpeği gördüğünde ona ufak bir lokma ekmeği bile vermeyi kerih görmektedir.

Ta ki bir gün rüyasında o köpeği bir pir-i fani olarak kar- şısında görene kadar. Köpek lisana gelip elindeki sopayı yere vurarak kızgın bir halde:

-”Bre gafil ihtiyar! Sen yıllarca nefsine uydun, gafil dav- randın, hatalar işledin de o Allah sana rızık vermekten vaz mı geçti?

Sen sabahlara kadar namaz kılıp ayağın şişti de dillerin kuruyana kadar oruç tuttun da ayakların ve elbisen yırtılana kadar hacca yürüdün de yaptığın ameller karşısında hak ettiğin için mi bu rızık Allah tarafından sana verildi?

Sen beni bir nankörlüğümde bıraktın da Allah seni binlerce nankörlüğünde bıraktı mı?

Sen ekmeği bana mı, yoksa Rahman’a mı borç verdin de benden yalakalık ve minnet beklersin. Yoksa? Yoksa?” diyerek değneği ihtiyar dervişe dürtüyordu. Kolu ağrıyan ihtiyar derviş gözünü açtı ki hanımı sabah kalkması için kolunu dürtmekte.

“-Hadi herif kalk namazı kılalım rızkımızı isteyelim” demekte...

Derviş rüyanın etkisinden zor kendine geldi ellerini yüzüne sürüp “gafletten uyandırana şükürler olsun” dedi.

Fakirden minnet bekleme, sen borcu ona vermedin ki.

 Ebu’l Kelp bunu anladı.

snat

Kim Allaha güzel (karşılık beklemeden) bir borç ve- rirse Allah da bunu kat kat fazlasıyla öder.”

(Bakara, 245)

Allaha ve ahiret gününe inanarak Allah’ın kendileri- ne verdiği rızıktan infak etselerdi, aleyhlerine mi olurdu? Allah, onları iyi bilendir.”

(Nisa, 39)

Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allaha ait ol- masın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) tümü apaçık bir kitapta yazılıdır.

(Hud, 6)