İnsanoğlunun konuşmayı öğrenmesi bir yılını aldı ama elli yılda susmayı öğrenemedi...
SUSKUNLAR MECLİSİ
Zamanın behrinde suskunlar meclisi diye bir meclis varmış. Diline hâkim olabilen, künhüne vakıf olamadığı meselelerde konuşmayan, hatta konuşmadan izah edebileceği bir mesele varsa onu da konuşmadan izah eden kimselerden müteşekkil bir meclismiş. Bu meclis 30 kişiden oluşurmuş. Az yer, az uyur, az konuşurlarmış. Sessizlik onları asla tehdit etmezmiş. Kalabalıkta biraz oturup da sessizlik olunca illa ki bir şey denmesi gerekir diye ortaya laf atan da yokmuş. Bu meclis sadece hakikati konuşan bilge insanlar topluluğundan oluşurmuş. Günlerden bir gün bu gruptan bir kişi ölünce Molla Cami bu ölen kişinin yerine geçmeye heveslenmiş. Tekkenin kapısına gelip konuşmadan ismini bir kâğıda yazıp göndermiş ama meclis bu yazıdan önce zaten ölen kişinin yerine bir kişiyi almış durumdaymış. İçeriden dolu bir bardak su gönderilmiş. Molla ekibin tamamlandığını anlamış ama bardağı alıp üzerine suyu taşırmayacak bir gül yaprağı koymuş. İçeridekiler, nazik insana dost meclisinde her zaman yer vardır, nezakette fazlalık olmaz diyerek Molla Cami’yi meclise kabul etmişler.
SUSAMADIĞI İÇİN KONUŞAN BİR TOPLUM OLDUK
Dostla da çok konuşmaya gerek yoktur, varlığını hissetmek yeterlidir, o çok şey anlatır. Suskunlar kurtulmuştur. Hiç sesimiz çıkmasın değil, sadece konuşmanın anlamsız olan, saçma olan, lüzumu bulunmayan kısmından vazgeçmekten söz ediyoruz. En çok da hakkında bütünüyle bilgiye sahip olmadığımız meseleler hakkında konuşmaktan... Biz en yakın arkadaşımızı bile tamamen tanımıyoruzdur çünkü duygularını, düşüncelerinin temelini, bilinçaltını, biz yokken yaptıklarını bilmiyoruz ki. Bunu dahi bilmiyorken, birçok mesele hakkında nasıl hükmedelim?
Her şey bir sözle başladı, “Ol!” dedi ve oldu. İnsan da en çok diliyle birçok şeyi yıkmıştır.
“İnsanları yüzükoyun Cehennem ateşine düşüren, dillerinin ürününden başka ne ola ki? (Tirmizi 2619)
TEMELDE DİLİN KORUNMASI GEREKEN BAŞLICA YERLER
-Başkası hakkında konuşulan, gıybet olan ve aslını bilmediğimiz, doğru bile olsa hakkında konuşulan kişi duyduğunda rahatsız olacağı sözler sarf etmek.
-Nesebi belli olan birilerini nesepsizlikle itham etmek ki bu aynı zamanda iffetli kadınlara iftira atılmasına sebep olan bir meseledir.
-Kendini övmek, beğenilme kaygılarından dolayı devamlı ben merkezli cümleler kurmak, en iyisini bildiğini iddia etmek, hep akıl veren tarafta olmak ve haklı çıkmaya çalışmak.
-Yalan söylemek. Ağzına yalan yuva yapmış olup, doğru bir meselede bile yalan söylemeye çalışan insanlar vardır. O kadar ki, nereden geliyorsun sorusuna bile bir yalanla mukabele edebiliyorlar.
-Yaptığı hayrı başa kakan cümleler.
-Lanette bulunmak. Evladına, eşine lanet etmek. Bir kişinin sorunlu bir çocuğu vardır, ebeveynleri lanet eder Allah da lanetleyebilir, o zaman hem sorunlu hem de lanete uğramış bir evlatları olur ki al başına belayı...
-Fakiri azarlamak. Ayette asla fakiri kovma, azarlama dendiği halde şeytan nasıl kandırdı da Allah’ın emrini çiğnetti... Vermezsen verme ama asla fakiri kovma.
-Uğursuz saymak. İslam dininde uğursuzluk diye bir şey yoktur. Siyah bir kedi görmüşsen siyah bir kedi görmüşsündür. Merdiven altından geçmişsen merdiven altından geçmişsindir. Olumsuz bir olay birkaç kez olunca şeytan hemen burası uğursuz diye kişiyi kandırır. Hâlbuki uğursuzluk yoktur.
-Allah’ın haricinde herhangi bir şey üzerine yemin etmek. (Şerefe, namusa, kitaba vs.) Yemin sadece ve sadece Allah’ın adına edilir.
-Hakkında bilgi sahibi olmadığınız konunun peşine düşmek.
Bu başlıklar çoğaltılabilir ama en önemli mesele kulun Allah’a karşı haddini aşması ve onun yarattığı şeylerin erken, geç yahut eksik olduğuna yönelik laflar edecek kadar cüretkâr olmasıdır.
“Kul, iyice düşünüp taşınmadan bir söz söyleyiverir de bu yüzden cehennemin doğu ile batı arasından daha uzak bir yerine düşer gider.” (Buhârî, Rikâk, 23)
Bir söz, yapılan birçok günahtan daha ağır gelir, birçok şeyi yıkar, haram eyler, Rahman’ın merhametinden uzağa atar...Daha ne olsun?!
İnsanın her şeyi bilmesi imkânsızdır. Bilmek güzel şeydir ama en güzeli haddimizi bilmektir. İnkâr ise haddi aşmaktır.