“Bir evde varsa dü-zen o evde olmaz düzen.” Bir evde “dü” yani iki, “zen” (kadın) varsa o evde düzen olmaz.
Bu toplumda daha çok erkekler arasında dönen bir ikinci hanım veya çok evlilik muhabbeti vardır. Eskilerin tabiri ile ayının kırk türküsü olur, kırkı da armut hakkındadır. Kur’an’daki ikişer, üçer, dörder evlenin sözünü kendine mesnet alan birçok kişi bu konudaki lafları çoğalttıkça çoğaltır. İkinci bir evlilik kişi için yükümlülüğün artması, kaprisin çoğalması, yeni mesuliyetler, saçın daha çok ağarması ve verem olma ihtimalleri açısından oldukça sıkıntılı bir iştir. Bu yazımızda bu olgunun sosyal boyutu hakkında biraz hasbihal edeceğiz.
Bazı ilahiyatçılar çok eşliliği izah etmekte zorlandığı için “Tek eşli olmak gerekir, Allah bize adaleti emretmiştir. Nasıl bir bedende iki kalp olmaz ise iki eş de adil olarak sevilemez. O halde İslam’da tek eşlilik önerilmiştir.” gibi bir yol izlemeye çalışarak adaletin anlamını değiştirmişlerdir. Adalet sadece ölçülebilen şeylerde olur. Duygular ölçülüp tartılamadığı için bu konu adalet mevzuunun dışındadır. Sevgi, kin, nefret gibi söylemler birer duygudur. Bir baba iki evladını bile eşit sevemeyebilir ama adalet onlara eşit ve haklarına göre davranmasıdır. Birine elbise alınca diğerine de alması, birine harçlık verirken diğerine de vermesi adalettir. Ölçülemeyen meselelerde adalet aranamaz, aransa da bulunamaz. Bir hanımına elbise alıp, kredi kartı verip sen kafana göre alışveriş yap denir de diğeri kıtlıkla terbiye edilirse işte bu adaletsizliktir. Ayeti inkar edecek değiliz Allah muhakkak ki ikişer, üçer, dörder alın ama adaleti gözetin buyurmuştur.
“Yetimlerin hakkına riayet edemeyeceğinizden korkarsanız, beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın. Haksızlık etmekten korkarsanız tek kadın veya mülkiyetinizde bulunan cariye ile yetinin; bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.” (Nur Suresi 3.Ayet)
NEDEN ÇOK EVLİLİK?
Cahiliye dönemini biraz tanıyıp İslam’ın ne yapmaya çalıştığını izah etmeye gayret göstereceğim. Cahiliye döneminde namus ve kadın mefhumu genel anlamı ile yoktu. Tarihçiler o dönemde bir kısım kadınların çadır kurduklarını, o çadıra giren erkeklerle beraber olduklarını, sonra bu kadın doğum yapınca nesep bilgisine sahip olan birinin gelip çocuğun ayakaltından babasının kim olduğunu tespit etmesi ile söz konusu kadının, çocuğun babası olan adamla evlendirilmesi gibi akla mantığa sığmayan pek çok ahlaksız uygulamanın varlığından bahseder. Kadın dediğimiz ayağının altı öpülecek cennet anahtarı bir varlık olmaktan ziyade evde bir hizmetçi, kolayca boşanabilen, herhangi bir hakkı olmayan, alınıp verilen değersiz bir meta idi. Hele bir sahibiniz, bir aidiyetiniz, yani kocanız yok ise vay halinize... Aç kurtlar sofrasında idiniz.
Tarihin her döneminde hatta bugün bile toplumda en sorunlu kesim, en çok mağduriyete uğrayan kesim dul kadınlardır. Hali hazırda Gaziantep ve Hatay gibi illerde kocası şehit olmuş birçok Suriyeli hanımefendi bir dayanakları olmadığı için kötü adamlar tarafından zorla fuhşa sürüklenmektedir. Neden kadın hakları savunucuları bu kadınların mağduriyeti için eşlerini teşvik etmezler ki?
İslam, geneli dul olan kadınların toplumda ezilmemesi, kullanılmaması, fuhuşa alet edilmemesi, bir nikâh altında bulunması, sahipsiz zannedilmemesi için, toplumu ıslah projesi geliştirir ve ikişer, üçer, dörder alınız buyurur. Hatta bazı kadınlar peygamberimize gelip “Benim kocam öldü, yaşım ilerledi. Senden bir beklentim yok, gelip gitme. Ama beni nikâhın altına alsan da insanlar peygamberin hanımı bu deseler, ben de o nikâh altında huzur ve emniyet ile yaşasam.” demiştir. Peygamberimizin böyle evlendiği annelerimiz de olmuştur.
ÇOK EVLİLİK YÜKÜ ADAMI ÇABUK İHTİYARLATIR
Örnek olması gereken peygamberimizin omuzuna ayrı bir yük binmiştir. Kadınlar toplumda nikâh altında toplanmalı, kimin kimle aile olduğu bilinmeli ve sahipsizler zorla alınıp satılmaktan kurtarılmalıdır. Peygamberimiz bu yükümlülükten ve örnek olmasından dolayı çok çekmiş, çok sıkıntıya girmiş, haddinden fazla üzülmüştür.
Halk arasında bir hikâye vardır. Gencin birisi sabah namazına gider, bakar ki bir ihtiyar amca ondan önce gelmiş. Ertesi gün daha erken gider ama amca yine daha önce gelmiş. Günlerce uğraşır ama bir türlü adamdan önce camiye gelemez. Adama sorar; Amca sen nasıl erkenden geliyorsun? İhtiyar demiş ki; Evladım, ben iki evliyim. Kalkıyorum biri suyumu getiriyor, diğeri havluyu tutuyor, ceketim gelirken, çorabı giydiriyorlar, erkenden geliyorum. Genç bu işe çok imrenmiş ve gitmiş ikinci bir hanımla evlenmiş. Sabah olmuş, gencin çorabım demesi ile kadınlar arasında bir curcuna başlamış. Adam üstünü bile doğru düzgün giyinemeden evden kaçmış. Yolda gömleğini düğmelerken camiye varmış ki kimse yok! Bir de bakmış karanlıktan ihtiyar geliyor. Bıyık altından gülerek anladın mı neden erken geliyormuşum demiş.
Çok eşlilik hep baş ağrıtmıştır. Peygamberimizin eşlerinin talepleri hiç bitmemiş. “Biz de hizmetçi isteriz, biz de savaş ganimetinden isteriz, bize de bunu al, sen peygambersin.” gibi laflar çoğalınca artık olaya Allah müdahale etmiş. Ya adam gibi evinizde oturup halinize şükredin ya da çekin gidin diye ciddi bir uyarı ile muhatap olmuşlardır.
“Ey peygamber! Eşlerine şöyle de: “Dünya hayatını ve güzelliklerini istiyorsanız gelin size bir şeyler vereyim, sonra da güzellikle sizi serbest bırakayım. Yok eğer Allah’ı, resulünü ve âhiret yurdunu istiyorsanız şunu bilin ki Allah, içinizden güzel davrananlara büyük bir ödül hazırlamıştır.” (Ahzab Suresi 28. ve 29. ayetler)
Gençliğinin uzun dönemi boyunca sadece bir hanımefendi ile hayatını sürdüren peygamberimiz, ihtiyarlığında neden çok evlensin ki? Bu iş Allah’tan bir emir olarak gelip, peygamber tarafından toplumun ıslahı için, aile düzeninin kurulması için sarf edilen çabanın bir sonucudur.
Velhasıl sevgili okuyucu, çok evlilik işi “beğendim, aşık oldum, şehvetim için aldım” işi değildir. Şayet böyle düşünüyorsanız önünde sonunda rezil olursunuz. Duygusal meselelerden dolayı kadın alınmaz, çekilecek sıkıntılar göz ününe alındığında şehvetten dolayı bu işlere bulaşmak bir şekilde ahmaklık olabilir. Bu iş, meseleyi toplumun ıslahından bir iş olarak görüp, çekeceği derdi sadaka kabul edip, birkaç kadını ortalığa düşmesinler diye kurtarma çabasıdır. Ama mangal gibi yürek ister. Çekeceğin çileyi, sıkıntıyı, toplum baskısını, bozulan aile düzenini, bayanların triplerini ve nihayet saçlarının ağarmasını ve kalp sancılarını göze alabilmek gerekir.
Çok evlilik sosyolojik bir vakadır. Olay kadına zulmetmek değil kadının iffeti için İslam toplumunun çektiği çiledir. O aile başıboş kalmasın, ben yetimlerine de sahip çıkarım diyebilen yürekli insanların imtihanıdır. Aslında bir medeniyetin inşası için toplumsal bir ıslah projesidir. Bu ayet bir bedel ödeyip, sıkıntı çekip toplumu ıslah etmek için çalışabilecek erkeklere bir duyurudur, bir tekliftir. Kadınlar içinse apayrı bir imtihandır.