Komşu ülkelerdeki hareketlilik bana çok yakından şahit olduğum (o zamanki yaşım itibariyle bazı şeylerin farkına varmamış olsam da) 20 yıl önceki bir devrimi hatırlattı.
Babamın görevi nedeniyle bulunduğumuz Kırgızistan’da 2005 yılının 22 Mart’ında başlayan ve 11 Nisan’a kadar devam eden bir devrimden bahsetmek istiyorum. Korkutucu olmakla birlikte zaman zaman komik anların da yaşandığını söyleyebilirim.
22 Martın sabah saatlerinde Kırgızistan’ın farklı şehirlerinden başkent Bişkek’e atlarla gelen muhaliflerin amacı 1990 yılından beri yönetimde olan Askar Akayev’i devirmekti. Ama ben konunun siyasi yönünü değil, yaşanan olayları anlatmak için yazıyorum bu yazıyı.
Gazeteci olan babam görevi nedeniyle eve gelemiyordu. Başkent dışından gelen halk aç olduğu için yağmalama yapıyordu. Çok şiddetli çatışmalar ve yağmalar oluyordu. Fakat daha önce de dediğim gibi komik şeylerde yaşanıyordu. Biz o dönem şehrin merkezinde oturuyorduk. Kaldığımız evin karşısında, ana caddenin diğer tarafında Dom Torgovly adında miniminnacık sayılabilecek bir alışveriş merkezi vardı. Balkondan doğrudan görebiliyorduk.
Alışveriş merkezi yağmalanmaya başladı. Ama buradaki yağmacılar yoksul halk, zenginlerdi. Lüks arabalarla gelen yağmacıların beyaz eşyaları, elektronik eşyaları götürdüğünü görseydiniz, o kargaşada iyi cesaret derdiniz. Ama bu alışveriş merkezindeki yağma pahalı eşyaların çalınmasıyla kalmadı. Zenginlerin yağması bitince diğer mallar yağmalandı, yetmedi vitrin mankenleri parçalanıp götürüldü. Birinde kolu, birinde gövdesi, ayakları bir başkasında… Bu yağmanın içinde en çok ilgimi çeken ise; o zaman telsiz telefonlar daha yeni çıkmıştı. Benim cep telefonum bile yeni telsiz telefon kadarken; kablolu telefonun telefon kısmı birinde, ahizesi birinde yağmalandığına şahit oldum.
Korkutucu tarafları da oldu. Bizim binanın yanında inşaat vardı. Kardeşimle paylaştığım odanın camı oraya bakıyordu. Korkumdan o odada uyuyamıyordum. Hatta uyuyabildik mi o dönemler onu bile hatırlamıyorum. Hükümetimiz, öncelik sırasına göre, Türkiye’ye gelmek isteyenlere vatandaşlarımızın tahliyesi için uçak göndermişti. Biz korktuğumuz için babam, kendisi görev yerinden ayrılamadığından annemi beni ve kardeşimi bu uçakla oralar durgunlaşana kadar Türkiye’ye gönderecekti.
Her şey iyi, hoş, hazırdı. Evden Büyükelçiliğe geldik. Kapılar kapalıydı, almadılar bizi içeriye. Babama ulaşamayınca ofise geçtik taksi ile. Taksiden inip ofise girerken canımızı zor kurtardık. Ofisin bulunduğu sitede silahlı çatışma çıktı. İşin kötü tarafı babamdan hala ses yoktu. Çatışma dindi ve ofisin kapısı çaldı. Canım babam, göstericilerle birlikte, olayların içinde buluna buluna bizim yanımıza ulaşmış. Gazetecilik tuhaf meslek.
Uçağa nasıl ulaştığımızı hatırlamıyorum ama İstanbul Atatürk Havalimanına indiğimizde TRT’nin bizden röportaj aldığını hatırlıyorum.