“Ülkemizde veya dünyada yaşanan hadiseleri irdelemeyi, Türk milletinin ve devletinin hadiseler karşısında en iyi biçimde konumlanmasını istemeyi ve yorumlamayı, yüreğimde kendimi bildim bileli yanan Türklük ateşinin bir neticesi olarak tanımlayabilirim.”
Fuat Yılmazer Abimizin “Türk’ün Hafıza Sorunu” adlı kitabının arka kapak yazısının bir bölümü.
Fuat Abi, kendini milletine ve çok sevdiği Nevşehir’e adamış birisi. Ankara’da Nevşehir’i temsil eden, kısa bir öğretmenlikten sonra Sağlık Bakanlığı’nda uzun yıllar yöneticilik yapmış, her Nevşehirliye Ankara’da, Bakanlıklarda yardımcı olmuş birisidir.
“Türk’ün Hafıza Sorunu” konusunda, millet olarak hadiseler karşısında hafıza zayıflığı ve yer yer bilinç eksikliği yaşadığımızın farkına varmış, bunu kendine dert edinmiştir. Hafıza zayıflığı ve bilinç eksikliğinin yaratacağı tahribatı geri dönüşü olmayan kayıpları beraberinde getireceğini vurgulamıştır.
Kitabı yazmaktaki amacının, ‘Sözbaşı’nda Türklük ve Türk devletleri ve topluluklarının yarınlara bilinç, milli kimlik ve güçlü hafıza yönünden hazırlıklı, donanımlı olması düşüncemizin anlaşılabilirlik oranı daha yüksek olacağı inancını taşımaktadır.
Yılmazer’i bu kitabı yazmaya yönlendiren; Türk’ün hafız zayıflığından rahatsız oluşudur. “Yani kahramanlıkların, doğruların, başarıların, galibiyetlerin, yanlışların, başarısızlıkların, mağlubiyetlerin, tecrübe olması için gelecek nesillerimize tam anlamıyla anlatılamaması sorunudur.” (s. 13) Oysa Fuat Abi; “Türk tarihi iyi ve kötü olaylarıyla başarı ve başarısızlıklarıyla Türk çocuğuna anlatılmalı ve tarih bilincinin oluşması sağlanmalıdır.” demektedir.
Hatalarımızı vurgularken de; “Türk insanı milletinin geçmişindeki zaferleri hatırlar, övünür. Ama geçmişindeki hataları, yenilgileri, yanlışları hatırlamak istemez. Bu durum hafızanın zayıflaması sonucunu getirir. Bu nedenle de asimile olmaya, özünü çabuk unutmaya daha yatkındır.” (s. 14) demektedir.
Nevval Sevindi’den de alıntı yaparak; “Türklerin aldatılma tarihi, araştırmayı hak edecek bilgi ve örneklerle dolu. Anılarda birçok örnek var. Ben Avrupa’da Türklerin belgeselini çekerken aldatılma, dolandırılma hikayeleriyle karşılaştım.” şeklinde görüşünü desteklemiştir.
Yeri geldikçe okuduğu yazarların görüşüne de alıntı yapmıştır. Türklerin Hz Muhammed’in övgüsüne mazhar olduğunu belirtirken, Fransız Türkolog Jean-Paul Roux’un “Türklerin insanlık serüvenindeki rolü temel nitelikte olmuştur. Bu nedenle de bu serüveni onlara büyük bir yer ayırmadan anlatmak hemen hemen olanaksızdır.” demektedir.
Türk’ün hafıza ve şuur sorununu incelemeye çalışırken Türk’ün karakter yapısını da göz önünde bulundurmakta yarar olduğu bir gerçektir. Bu özellikleri; zayıf hafızalı, duygusal, aceleci, heyecanlı, sevdiğine gerçekten bağlanan, sorgulayıcı olmayan karakter özelliklerinin yanında millilik, milliyetçilik, vatan ve bayrak aşkı, Allah sevgisi, inancına olan aşırı bağlılık, hak ve adalet inancı ve uygulamacılığı, çabuk affedici oluşunu belirtmiştir. (s. 20) Bu özelliklerin bazıları Türk’ün zaafı olarak nitelenmektedir. Düşmanını çabuk unutur, hemen onunla dost oluverir.
Anadolu coğrafyasındaki Türklüğün uzun süredir kendinde olmadığını “Osmanlı’nın son zamanlarında Balkanları kaybetmemiz ve azınlıkların ayrılma teşebbüsü bizi de kendimize getirdi ve ne olduğumuz konusunu düşünmeye başladık. Türkçülük, Türk Milliyetçiliği, Türklüğe yönelme 1880’lerde Osmanlıda ve Rusların kontrolünde olan Azerbaycan’da başladı.” (…) “Atatürk milli mücadeleyi başlatırken halklardan meydana gelen, aralarında din, dil, kültür, soy birliği olmayan gruplar birbirlerine düşmandı. Farklı din ve milliyete mensup olanlarla kaderde, kıvançta ve tasada ortaklık olacak bir devlet olunamayacağını anladığı için millet ve devlet olmak için tek millet düşüncesini hayata geçirmeye çalıştı. Ve Türk yurdunda Türklerin devlet kurduğunu dünyaya ilan etti.” (s. 45) Konuyla ilgili bir yazımı Muşkara Haber gazetesinden “Yazarlar / Ali İhsan Tosun / İlk Misak-ı Milli” başlıklı makaleyi mutlaka okuyun!..
Yazarımız kitapta ilginç bir anısından bahseder. Bir cumartesi günü Türkiye Barolar Birliği Genel Merkezi’nde “Sözde Ermeni Soykırımı” adlı panelde; Bilkent Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Norman Stone özetle; “Kaç yıldır ülkenizdeyim. Ben Türkçe öğrenmek ve Türkçe konuşmak istedim, ama maalesef sizler bana izin vermediniz. Başta şoförleriniz olmak üzere ben Türkçe konuşmak istedikçe İngilizce konuştunuz. Onun için ben Türkçeyi öğrenemedim. Şimdi bozuk olan Türkçemle sizlere eziyet edeceğim.” demiştir.
Bu eziyeti hak ettik mi?
Bence daha fazlasını hak ettik!..
Ya daha hassas olan Fuat Abi?!..
Türk’ün Hafıza Sorunu’nda ezeli düşmanlıkları unutmamamızı önerir. Bunların ABD, Rusya, İngiliz, Fransız, Alman büyük devletlerin olduğunu; Rusların, Fransızların, İngilizlerin ve Amerika’nın sürekli desteklediği Ermeni; Yunanın ABD ve AB’nin desteklediği Rumlar; ve ABD’nin desteklediği Yahudi azınlıklar!...
Bu devletlerle iyi ilişkiler içinde olmamızı fakat asla onlara -ezeli düşmanlıklarından dolayı- asla güvenmememizi önermektedir, yıllarca kazandığı deneyimlerinden.
Siz en iyisi “Türk’ün başucu” sayılacak “Türk’ün Hafıza Sorunu” kitabını mutlaka okuyun. Çok şey kazanacaksınız!..