Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ), eski Sovyetler Birliği topraklarında bölgesel güvenliği sağlamak ve üye ülkeler arasında askeri iş birliğini geliştirmek amacıyla kurulmuş uluslararası bir örgüttür. 1992 yılında Taşkent Anlaşması ile temelleri atılan bu yapı, 2002 yılında resmi olarak uluslararası bir örgüt statüsü kazandı.

Üyeleri arasında güvenlik ve savunma konularında dayanışmayı artırmayı ve bölgesel istikrarı temin etmeyi amaçlayan KGAÖ’nün temel görevlerini Kolektif Savunma, Terörizm ve Sınır Aşan Suçlarla Mücadele, Askeri Eğitim ve Tatbikatlar ve Krize Müdahale şekilde sıralayabiliriz; Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’ne (KGAÖ) altı ülke üyedir. Rusya, Ermenistan, Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan’ın oluşturduğu bu ülkeler, kolektif savunma anlayışıyla hareket ederek, ortak tehditlere karşı dayanışma ve işbirliği gösterirler.

KGAÖ, bölgesel istikrarı sağlamak için çeşitli tatbikatlar ve operasyonlar düzenlemiştir. Özellikle Afganistan sınırından kaynaklanan tehditlere karşı operasyonel faaliyetler, örgütün öne çıkan çalışmaları arasındadır.

Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü, üye ülkeler arasında bölgesel güvenlik ve dayanışmayı sağlamak için önemli bir platform oluşturmaktadır. Uluslararası düzeydeki karmaşık güvenlik tehditleri karşısında, KGAÖ’nün etkinliği ve rolü daha da artmaya devam etmektedir.

TÜRKİYE NE YAPMALI?

Temel olarak baktığımızda KGAÖ’nün, Türkiye’nin Kafkaslar ve Orta Asya coğrafyasında etkinliği açısında önemli bir açmaz olduğunu görürüz. Ayrıca Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in geçen ay Kazakistan’ın başkenti Astana’da yaptığı, “Ukrayna-Rusya Savaşı’nda balistik füzeler kullanabilecekleri ve bunun sadece Ukrayna sınırlı kalmayacağı”na ilşkin açıklamaları aslında Türkiye’yi de içine alan bir tehdittir. Bu yüzden KGAÖ’nün zayıflaması ve itibarını kaybetmesi Türkiye’nin Kafkaslar ve Orta Asya’da durumunu güçlendirebilecektir. Bu kapsamda Türkiye’nin Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) ve Türk devletlerinin dünya ile entegrasyonunda ciddi bir misyon üstlenmesi gerekir. Ki; TDT bünyesi içinde askeri ve güvenlik alanlarında henüz somut bir yapılanma olduğunu söyleyemeyiz.

Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkaslarda etkinliği açısından açmaz, elbette sadece KGAÖ değildir. Her ne kadar Batı ile ilişkilere önem versek de Batı toplumundan Türkiye’ye, “eksen kayması” kayması eleştirisi yapılmaktadır. Ancak Batı, bu coğrafyada rakip olarak karşımıza çıkarken ortak olarak da değerlendirilebilecek bir duruma da sahiptir. ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi sonrasında Orta Asya’da ortaya çıkan stratejik boşluğun Çin veya Rusya tarafından doldurulmaması çerçevesinde TDT merkezli ve ortak kimlik ekseninde “paylaşılabilir” entegrasyona öncelik verilmelidir

KGAÖ’nün lağvedilmesi halinde Türkiye’nin bu ülkelere NATO çatısı ve desteği altında ülke ve güvenlik yardımı planlaması ise bölge güvenliği bağlamında faydalı olabilecektir.