“Saraydaki Kapadokyalılar” adlı dizi yazımızın devamını araştırırken Bizans Dönemi’nde Ürgüplü bir tarihçiye ulaştık: Prokopius.
Tarih bir “bilim” olmasına rağmen çoğu tarih; “öznel” olarak yazılmıştır. Bu öznellik, günümüzden eskiye doğru gittikçe “öznel ifadeler” daha çok kullanılmaktadır.
Aslında bu durumu hoş karşılamak gerekir. Yönetim gereği zaten objektif yazılamaz. İslam Alemi’nin de yönetim şekli; padişahlık, şahlık, emirlik idi. Teokratik bir yönetim anlayışı vardı.
(Demokrasiye, Cumhuriyet döneminde, Atatürk sayesinde geçtik!..)
Dünyanın geri kalanında ise “krallık”...
Bugün bile bu yönetim şeklinin devam ettiği birçok ülke vardır.
Erkin tek kişide toplandığı yönetimlerde “objektif tarih yazmak” mümkün mü?
Tarihçi yazarımız İlber Ortaylı'nın Türklerin Tarihi adlı eserinin 1. cildi, 190. sayfasında önemli bir bilgiye ulaştık.
İlber Ortaylı, tarihçilerin objektif olamayacağını belirttikten sonra, yönetimden, kişinin düşünce anlayışından, yaşadığı coğrafyadan, milliyetinden de “gerçek tarih” yazılamayacağını vurgulamaktadır.
Bunun için de Bizans Tarihi’nden, Ürgüplü Prokopius örneğini vermiş.
Prokopius aslen Ürgüplü bir tarihçidir. Bizans Sarayı’nda “vakanüvüs” (olayları kaydedici) olarak görev yapmıştır.
Bizans'ta 11. yüzyıl başlarında Makedonya sülalesinden II. Basileus kraldır. Basileus ve hanedanı, daha 11. yüzyılda Bizans'ta gerçek bir "Rönesans hareketini başlatan ailedir.
Bulgarları yenerler, Girit'i alırlar. Müslümanlardan Kıbrıs'ı geri alırlar.
Bizans'ın hem savaşlar hem ilimler hem siyaset bakımından adeta yeniden dirildiği dönem, İmparator II. Basileus, dönemidir.
1025'te çocuksuz olarak ölmüştür.
Ortaylı, Bizans'ın o dönemini;
“1025'le 1089 arasındaki listelere baktığınız zaman; o çok titiz ve mahir Bizans tarihçilerinin tespit edebildiği on üç imparator bulunur. Bunlardan ikisi kadındır; Zoe ve Teodora.
İktidar bakımından çok karışık olan bu devrin sonunda Romanos Diogenes geliyor. Diogenes, Malazgirt'te yenildikten sonra hâkimiyet Komnenoslara geçiyor. Komnenos sülalesi bizim için çok önemli... İmparator Aleksios Komnenos, Bizans tarihçiliğinin de en büyük konusudur. Çünkü devrin tarihini yazan, imparatorun kızı Anna Komnena'dır; babasının etrafında bulunup böyle büyük bir imparatorluğun tarihini “Alexiad” adlı eserde yazmıştır.” şeklinde dile getirir bahsedilen eserinde.
“Peki "Alexiad" için sübjektif bir tarih çalışması diyebilir miyiz?” sorusuna ise şu şekilde cevap verir Ürgüplü Prokopius’tan bahsederek:
“Bütün tarihçiler sübjektiftir. Mühim olan kompozisyonu iyi yapmak, palavracılığın dengesini ayarlamak ve ahlaksızlık derecesinde tahrifata gitmemek... Tarih disiplininin pekin bir ilim tarafı vardır ve öbür sosyal bilimlerden farklıdır. Kâğıdın cinsi nedir, yazısı nedir, sikkenin
tarihi nedir, nasıl basılmıştır; tarihi inşa eden bilgilerde yüzde yüz bir pekinlik söz konusu... Kompozisyon onun üzerine çizilir. Zamanının büyük tarihçisi Prokopius (ki kendisi Prokopi, yani Ürgüplüdür), eserinde Justinianus'u bir yandan göklere çıkarıyor; gizli tarihinde de adamı yerin dibine batırıyor. Aynı dönemin aynı kişi tarafından yazılan iki farklı tarihi... Düşünebiliyor musunuz, eserlerden biri ortada olmasa, sadece öbürüne bakarak yanlış hükümler verebiliriz. Bu, meselesinin tarih yazımındaki en canlı örneğidir.”
Prokopius, aslında iki tarih yazar. Birisi kralın hoşuna gidecek öznel tarih, diğeri ise gerçek tarihtir.
İlkinden büyük paralar almış, ikincisini sağlığında basılmasını istememiştir.
“Gerçek tarih” ölümünden sonra basılmıştır.
“Gerçek tarihte” Bizans Sarayı'nda yaşanan olumsuzluklar, Bizans oyunları anlatılmıştır. Bu oyunlar birçok dile “deyim” olarak yerleşmiştir.