Var oluşundan beri insan, kendini merkeze almış, başkasını “öteki” gözüyle görmüştür. Kendi gibi sevmeyen, kendi gibi inanmayan, kendi bakış açısıyla görmeyen herkesi, her toplumu ötekileştirmiştir.
İnsanlık tarihi boyunca hep bu “ötekileştirme” sorunu ile karşı karşıya gelmekteyiz.
İlk insan Hz Adem, henüz cennette iken Yaratan, İblis’e (Şeytan), Hz Adem’e secde etmesini buyurmuştur. İblis, kendisini daha değerli bularak secde etmemiştir. İlk ötekileştirme böyle başlamıştır.
Hz Adem dünyada iken, Habil’le Kabil arasında kıskançlık yönüyle, ilk cinayetin işlenmesine kadar varan ikinci ötekileştirme meydana gelmiştir.
Kıskançlık, kibir, çekememe, kendini üstün görme gibi -Allah’ın sevmediği- duygular nedeniyle “ötekileştirme” günümüze kadar devam etmiştir.
Hele bu, din adına yapılıyorsa gerekçesi de önceden hazırlanmış demektir.
@ @ @
Hristiyanlık kendisinden önceki Yahudiliği din olarak kabul eder fakat onu bozulmuş, eskimiş olarak görür. Kendisinden sonra gelen son din İslam’ı ve onun peygamberi Hz. Muhammed’i ötekileştirir. Yahudilik ise her iki ilahi dini benimsemez. Çünkü son dinin kendi dinleri olduğunu düşünürler.
Oysa her iki ilahi din de bozulmuş, işlevini yitirmiştir. Yerine mükemmel din olan İslam gönderilmiştir.
Hristiyanlık ile Yahudilik arasında benzer inanç birlikteliği olduğu için Batı ve İsrail menfaat birliği nedeniyle sürekli birlikte hareket eritmektedirler.
Ortak düşman: İSLÂM!..
Aslında İsrail’in ve Batı’nın İslam’la bir sorunu vardır. Bu sorun, İslam’ı bir din olarak kabul etmemektir. Çünkü İslam son din ise – öyledir- kendi dinleri yürürlükten kalkacaktır. Hep bu yüzden İslam topluluklarında katliamlar, göz yaşları dinmiyor.
@ @ @
Konuyla ilgili, “İslam ve Batı” (s 34) adlı kitabında İbrahim Kalın; “Kur'an ve Sünnet, İslâm medeniyetinin inanç ve ahlâk sistemini, yaşam biçimini ve hukuk düzenini belirlemiş; sosyal, siyasî ve kültürel hayata ilişkin diğer konular, Müslüman topluluğun yorum ve inisiyatifine yani ictihadına bırakılmıştır. Hıristiyanlığın tersine İslâm, kendisinden önceki bir hukuk geleneğini devralmadı; bunun yerine geniş mânada "şeriat" adını verdiğimiz kapsamlı bir hukuk sistemi inşa etti. Şüphesiz İslâm hukukuyla İslâm öncesi hukuk kuralları arasında belli benzerlikler vardır. Fakat yeni dinin hukuk kuralları olarak şeriat ve ondan neşet eden fıkıh Yahudi, Hristiyan yahut pagan Arap olmaktan çok, Müslüman bir nitelik taşır. Bu, hızla gelişen ve yayılan İslâm toplumlarının kendilerine has bir hukuki ve kültürel kimlik geliştirmesini sağlamıştır.” demektedir.
İslam, bütün insanlığa gönderilmiş bir dindir. İslam’da “ötekileştirme” söz konusu olamaz; kapsayıcı kuşatıcı bir dindir. Öyle ki İslam yerel kültürlerle bile uyum içinde yaşamıştır.
Dinin temel kaynaklarına gelince Kalın; “İslam medeniyetinin kurucu unsurları, aynı zamanda İslâm dininin temel kaynaklarıdır. Yeni bir vahiy olarak gönderilen Kur'an ve onun hayata geçirilmiş hali olan Hz. Peygamber'in sünneti, sadece ilk Müslümanlar topluluğunun değil, aynı zamanda klasik İslâm medeniyetinin de temellerini oluşturur. Kısa sürede gelişen İslâm mimarisi ve sanatı, kelâm ve felsefesi, tasavvuf düşüncesi, dinî ilimler, hukuk kavramı, Müslüman olmayan dinî ve kültürel gruplarla ilişkiler, siyasî yönetim biçimi temel ekonomik kurallar, bu iki kurucu kaynaktan beslenmiştir.” görüşünü ileri sürmektedir.
@ @ @
İslam dininin hiçbir ilahi dinle sorunu olmadığı gibi, pagan ve yerel dinlerle de sorunu yoktur. Çünkü herkesin dinini, inancını -Allah’ın emriyle- kendisine bırakır: “Sizin dininiz size, benim dinim banadır!..”
O yüzden kimseyi ötekileştirmez.
“Leküm dînüküm veliyediyn.”