EDEBALİCE

 

“İncilerim Döküldü” deneme kitabının yazarı, 

Onu hiç görmedim!.. Yüz yüze görüşme fırsatımız hiç olmadı!.. 

Muşkara Haber gazetesinde, Mehmet Tolga Bey ile sohbet ederken masasının üzerinde aynı kitaptan iki tane vardı. İlgimi çekti. Kitabı incelerken Tolga Bey; “Birini alabilirsin!” dedi. Nevşehirli şair – yazarın kitabı: Lilâ Zar! 

“Şahin Abi (Güneş), kitabın eleştirisini yapmamızı istedi. Sen yapar mısın hocam!”

“Memnuniyetle!.. Şahin abiyi çok severim.” dedim.

Kitabı öğrencim Tuba Cengizhan’a verdim. Okudu, özetledi. Görüşünü aldım. Sonra kendim yarısına kadar “not” alarak okudum. Sonra “Kapadokya’da Aşk LİLA-ZÂR” adıyla Muşkara Haber’de eleştirisini yazdım.

@ @ @

Günler, aylar geçti. Rehberime kayıtlı olmayan bir telefon geldi. “Sıhhatli günler Ali İhsan Bey!.. Cumamız mübarek olsun!” dedi karşıdaki ses.

Kendisini tanıttı. Lila Zâr adlı romanın yazarı olduğunu, Muşkara Haber’deki yazımı okuduğunu, memnun kaldığını belirtti. 

Bir roman daha yazmakta olduğunu söyledi. Benimle tanışmak istiyordu. 

İstanbul’da yaşıyordu şair ve yazarımız. Nevşehir‘e geldiğinde o beni Nevşehir’de misafir edecekti; ben de onu, Sarıhıdır’da, Kızılırmak kenarındaki bahçemde ağırlayacaktım. 

Uzun bir süre telefonu kesildi. Yüz yüze görmek nasip olmadı Koca Çınarı. 5 Nisan 2020’de kaybettiğimizi öğrendim Facebook’tan. 

Yeni yazmakta olduğu romanı basımdan önce gönderecekti alaylı yazar. Düzeltme yapıp öyle basılacaktı. Olmadı!..

@ @ @

Lila Zâr, bölgemiz için önemli romandır. Benim de çoğu yerini görmediğim yerleri akıcı bir üslupla anlatmış yazar. Canlı bir betimlemesi, sanki görmediğimiz o yerlerde yaşıyormuş izlenimi veriyor. Kelimelerle resim çiziyor. Olayın içinde okuyucuyu da yaşatıyor.

Tuba Cengizhan’ın özetiyle roman;   

“Dimos Ağa'nın deyimiyle; Efendi’nin Kapadokya’ya gelişiyle başlayan bir serüven... Bir oyunla kalpleri tutulan iki genç; Lila ve Zar. Sevdalanan bu iki genç birbirlerini düşünmeden yapamıyor, ayrı kalmaya dayanamıyorlardı. Bir müddet sonra yollarını birleştirmek isteyen gençler Dimos Ağa'ya durumu açıklar. Gel gör ki Dimos Ağa şiddetle karşı çıkar bu iki aşığa. Onların hikâyesinin acı olacağı buradan bellidir. Bir sürü sıkıntıyla baş ederler, her şeye göğüs gererler. Aşkları tüm Kapadokya'ya yayılır. Fakat Dimos Ağa'ya karşı gelemezler.” diye özetlenebilir.

@ @ @

Romanın geçtiği yer: Kapadokya; 

Zaman: teknolojinin henüz bu kadar gelişmediği yıllar; 

Kahramanlar: Müslüman bir Türk genci ile Hristiyan bir kız!... 

Konu; Türk genci ile Hristiyan gencin aşkı!... 

@ @ @ 

Konusu tanıdık olsa da; Kerem ile Aslı’ya benzese de bir başka açıdan işlenmiş. Yer yer paragraflarda gördüğümüz maniler, özlü sözler kitaba farklı bir renk katmış, sanki yazarın “İncilerim Döküldü” adlı denemeler kitabında olduğu gibi… Güçlü bir betimleme olgusu bulunmakta. Yer, zaman, kişi betimlemeleri canlı verilmiş. Cansız varlıklar insan gibi düşündürülüp konuşturulmuş. Olay, birbirine sağlam bağlantılarla örülmüş. Romanda sadece Kapadokya’nın coğrafi özelliği tanıtılmamış, aynı zamanda tarihi bilgiler de verilmiş. Kapadokya’nın oluşumu, Anadolu’ya yerleşen Türk boylarının tarihi ile ilgili bilgiler verilmiş. Kitabı okurken Kapadokya hakkında birçok bilgiye sahip oluyoruz. Çünkü yazar; yöresel kelimeler, tarihi yer adlarından (Floyta-Suvermez, Malagobi-Derinkuyu gibi…) bahsederek sanki daha önce bu bölgede yaşamış gibi okumamıza yardım ediyor. Bu yönüyle Lila-Zâr belgesel bir romanı niteliğinde... Zâr'ın Lila için söylediği şarkılar sanki yaşıyormuşçasına onun neler hissettiğini anlamamıza, onun gibi hissetmemize neden oluyor. Bu sayede kitapla bağ kurmamız kolaylaşıyor. Karakterlerin alışık olmadığımız isimleri, yabancı bir yeri keşfeder gibi kurguyu ilginç kılıyor. Yazarın tasvirleri ve anlatım şekli yemeğin tuzu, biberi gibi kitabı tat veriyor. 

Lila-Zâr; sadece klasik bir aşk hikâyesi değil; olayın Kapadokya’da geçmesi romanı ilginç kılmaktadır. Bazı anlatım bozukluklarını, yazım yanlışlarını ve noktalama hatalarını görmezden gelirsek; romanı okuyan Kapadokya’yı önceden gezmemişse, gezmiş gibi olacak. En kısa zamanda gezmeye teşvik edecek. Gezmişse anıları yeniden canlanacak, tekrar gezmeyi arzu edecek. Her iki halde de Kapadokya’nın tanıtımına katkıda bulunacak!... 

Olayın bir bölümü “turizme açılmayı bekleyen Sarıhıdır Köyü”nde geçseydi roman daha ilginç olurdu!... Neden mi?!...

Medlerle Lidyalıların MÖ 590 – 585 yıllarında savaşmaya gittikleri, güneşin tam tutulmasıyla savaşa son verdikleri FİRİZ’deki yapay tüneli, MÖ 4.000 yıllarında insanların barındıkları Cinnik ile Çağlası’nı görme fırsatları olurdu. 

Turizme açıldığında yapılabilecek su sporları, tekne gezintisi, yürüyüş parkurları (trekking), atlı gezinti gibi etkinlikler yapılabilir Sarıhıdır’da!..

@ @ @

Kimdir bu şair ve yazarımız?

Tabi ki Yılmaz Şenkardeş!..

Telefonda “Sıhhatli günler dilerim!..” sesi hala kulaklarımda.

Merhuma Allahtan rahmet diliyoruz Koca Yürekli adam!..