Fakirlere duyurulur! Zengin olunca sıkıntılarınızın biteceğini zannediyorsunuz. Haberiniz olsun, paranız olunca da sıkıntılarınız bitmeyecektir.
Zenginlere duyurulur! Paranın pek çok sıkıntıyı çözemediğini tecrübe ettiniz. Artık paranız var ama sıkıntılarınız sanki daha da arttı. Bazen bir kenarda simit, zeytin, çayla karnını doyuran insanın yüzündeki huzura hasretsiniz. Paranızın çözemediği sorunlar ile başbaşasınız. Hatta bazen “Keşke şu kadar param eksik olsa da başımdaki şu sıkıntı olmasa da sıkıntılarımdan kurtulabilsem...” dediğiniz birçok şey geliyor başınıza.
Çocuğu olmayanlara duyurulur! Çocuğum olsun diye doktor doktor gezdiğiniz, gece gündüz dualar ettiğiniz bir arayış içindesiniz. Fakat olur da size bir çocuk bahşedilirse, o çocuğun hayırlı bir evlat olup olmayacağını bilmiyorsunuz. “Bu çocuğu neden yaptık, bunu adam edebilmek için ne yapmak gerekir? Başımız bir türlü sıkıntıdan kurtulmuyor.” diyen ebeveynler vardır.
Kıymetli dostlarım, bu misalleri çoğaltabiliriz. İnsanoğlu elinde olmayan imkânlar kendisine geçse çekmekte olduğu sıkıntıların biteceğini zannettiği için, elinde kendisininkinden farklı imkânlar bulunan diğer insanların hayatına imrenmektedir. Zanneder ki o imkânlar kendisinde olsa sorunları çözülecek. Belki içinde bulunduğu sorunlar bir süre için çözülecek ama yeni sorunlar başlayacaktır. Bizlere dünya hayatında bir cennet vaat edilmedi. Kimse huzuru dünyada bulacağı yanılgısına varmasın. Cenab-ı Allah herkesi bir şekilde sınayacağını beyan etmiştir. Dünya hayatı sıkıntılı yaşamın bir serüvenidir. Adı üzerinde dünya hayatıdır. Yani “denî” (alçak, aşağı) hayattır.
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar başlarına bir musibet geldiğinde “Doğrusu biz Allah’a aitiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz.’ derler.”
(Bakara Suresi 155-156. Ayetler)
“İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” “Allah’tan geldik Allah’a dönücüyüz” bu sözü sadece ölüler için kullanırız. Halbuki bu söz başa gelen bütün musibetler için kullanılacak bir cümledir. Müslüman, meselelerinde Allah’a rücu eden kişidir. Dönüşü devamlı Allah’adır. O halde korkular, kaygılar, mallar, canlar... Hepsinden sınanacağız. Başımıza gelen sorunlardan kaçmak yerine sorunlarımızı nasıl çözeceğimiz noktasında Allah’a dönücü olmayı öğrenmek lazımdır. Herkese bir imtihan vardır. Sorunsuz huzur içinde yaşayacağımız hayatın adı dünya değil cennettir. Kâfirler ve küfürleri sabitlenmiş olan insanların gönüllerince eğlenmelerine, gezmelerine, ellerindeki imkânlarına bakıp hayıflanmak bizlik bir iş değildir. Bu geçici bir süre için avuntudur. Buna takılmamamız için Cenab-ı Allah bizi uyarır. Ebedi bir huzur için bir dönem imtihan olmak mı? Bir dönem huzur karşılığında ebedi sıkıntı mı?
“İnkar edenlerin (gönüllerince) diyar diyar dolaşmaları sakın seni yanıltmasın; kısa bir süre faydalanma.. Sonra sığınakları cehennem ne kötü bir mesken!"
(Ali İmran Suresi 196-197. Ayetler)
Okul imtihanları gibidir, yükselmek isteyen çok imtihandan geçer. Sınava girmeyip bahçede dolaşan çocuk bahçede dolaşmasıyla diğerlerine nispet yapıyor, hava atıyor olabilir. Kimin kazanacağı imtihan sonuçları açıklanınca belli olacaktır.
Dünya hayatı Müslümanlar için birer imtihan hayatıdır. Aklına güvenenler aklıyla, parasına güvenenler parasıyla, makamına güvenenler de makamları ile imtihan olacaklardır. Kim neye güveniyorsa o güvendiği şeyin esaslı bir güç olmadığını, sadece Allah’a itimat etmeleri gerektiğini öğrenene kadar bu işler devam edecektir. Aslolan başımıza gelen musibetlerde Allah’a dönücü olmayı başarmaktır. Çünkü Allah Gani (zengin) olandır. Bizler ise kendisine muhtaç (fakir) olanlarız.
Ciddi meselelerde Allah’a yalvarırız ama küçük meseleleri “Bunun benzerini ay da aynısını daha önce de halletmiştim.” diye aklımıza, çevremize veya paramıza güvenerek geçiştiririz. Ama Allah için küçük veya büyük bir mesele yoktur kulun kendisinden yardım istediği veya kulun kendisinden yardım istemeye tenezzül etmediği meseleler vardır. Kul Allah’a güvenmeyip de bu meseleyi zaten halledebileceğini iddia ettikçe güvendiği şey ile baş başa bırakılır. Büyük okyanuslar aşarız ama derelerde takılır kalırız. Sonra bir bakarız ki kendisine güvendiğimiz siyasiler ortada yok, kendisine güvendiğimiz paramız işi çözmüyor, kendisine güvendiğimiz zatlar bizden aciz, kendisine güvendiğimiz aklımız şaşıp kalmış... Güvenilecek tek makam vardır; o da âlemlerin yaratıcısı Allah’tır. O halde kimse kaçmaya çalışmasın çünkü başaramayacağının garantisi var. Her birimiz imtihan olacağız. Televizyonlarda ihtiyarlamayı geciktiren kremler satılıyor. Kaçamayız! Gelecek olan gelecektir. İhtiyarlıkla imtihan olacağız. Genç kalmaya, botoks yaptırmaya, ben ihtiyarlamadım demeye gerek yok. O halin hayrından faydalanmak lazımdır. Artık duygularımız körelmiş, bedenimiz zayıflamıştır. İhtiyaç sahibi olduğumuzu daha çok fark eden bir hale dönüşmüşüzdür. Belki de bir gün iyi ki ihtiyarlamışız diyeceğimizden de eminim. Zira kötü zannettiğimiz şeylerde de hayırlar gizlidir.
Artık yaşlandık diye ağzımıza geleni konuşmuyoruz, lafı seçer olduk. Artık her yerde zaman öldürmüyoruz, zamanın kıymetini öğrendik. Artık herkese kıymet vermiyoruz, adamın kıymetini öğrendik. Daha bilge, daha tecrübeliyiz. Acziyetimizi de fark ettik. O halde olgunlaşmak güzel şey. Hayattan şikâyetçi olmayıp içinde bulunduğumuz durumu iyi değerlendirmek lazımdır.
Telefonumuz olunca huzurlu olmayacağız, arabamız olunca da huzurlu olmayacağız. Evimiz olunca da huzurlu olmayacağız. İnanmazsanız bunları olanlara sorunuz. Kalpler ancak ve ancak Allah’ı anmakla huzur bulur. Bakın kelime çok önemli: 'ancak”. Aradığımız huzur gezmede, yemede, giyinmede değil. Huzur aradığımız tatilden daha tatilin içinde iken sıkılıyoruz. Alkoliğin ihtiyacı da budur, eşcinselin ihtiyacı da budur, bizim ihtiyacınız da budur. İnsanlığın aradığı şey budur. Huzura, dinginliğe ulaşmak da budur. Yani Allah’a dönücü olmaktır.
Başına gelene sabreden fakir, ticaretinde Allah’ı anan, şükreden zengin, hastalığında hastanın duası kabul olur diye etrafına rahmet yağdıran hasta, iyileştiğinde sıhhat verdi diye garibanı gözeten sağlıklı insanlar mutludurlar.
“Halin içinde haller vardır bunların içinde mutlu olmayı bulmak lazımdır.” Bakıyorum adam hastaneye gidince “Allah kimseye hastane yüzü göstermesin” diyor. Ya da ‘Allah kimseyi borçlu kılmasın” diyor. Ama Allah sizi biraz daraltacağız ya da sizi sağlığınızla imtihan edeceğiz diyor. Ne yapalım? Dini mi kaldıralım, dünya hayatını imtihan olmaktan mı çıkaralım? Öyle genel dualar kabul olmaz. Bu aslında farkına varmadan “Allah’ım şeriatını kaldır.” demek olur. “Sen imtihan edeceğim diyorsun ama etme” demektir. İlla böyle dualar edilecekse özelleştirmek lazım. Allah’ım bana bir daha hastane yüzü gösterme diye dua edebilir. Bu bile ne kadar doğrudur bilinmez. Çünkü hastalık sabır işidir. Hastalık devam ettikçe günahlar silinir. Belki Allah kuluna cennette bir yer hazırlamış ama kulun burayı kazanmak için fazla namazı, fazla tilaveti, fazla orucu yoktur. Kendisine bir hastalık isabet ettiriyor ki o hastalığa sabredince onu bahane edip “Kulum madem sen dünyada buna sabrettin, o zaman makamın burası” diyecek. Biz neyi biliyoruz ki? Fakire mal verilse Allah’ı unutacak ama Allah onu seviyor ve vermiyor. Zenginin malı alınsa isyanla küfre girecek ama Allah ona kıyamıyor. Meseleler içinde meseleler vardır. Bunlar kulların halleridir. Kulun işi meselelerinde Allah’a dönücü olmaktır, imtihana sabretmektir.
“Rabbena Atina fiddünya haseneten ve fil ahireti haseneten ve gına azabennar”
“Rabbim bana dünyada iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve beni cehennem azabından koru”. Âmin.
Yarışmalarda söylendiği gibi madem hepimiz sınavdayız yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim.