İnsan, beden ve metafizikten oluşan iki boyutlu bir varlıktır. Din ise bir yaşam tarzı olup hayatın iki boyutunu da kapsayan bir hukuk anlayışına sahiptir. Ruhi olarak bazı ibadetler sunarken, sosyolojik olarak da toplumun ıslahı için bir hukuk sistemi oluşturmuştur. Din zannedilen doğu ve batı kaynaklı pek çok inanç vardır ki bunlar sadece kendi bünyesinde ritüelleri olan ama toplumsal hukuku inşa edememiş, henüz din olma tekâmülünü tamamlayamamış, yalnızca ruh boyutlu yaşayış biçimleridir. Yani ticaret, aile ve sosyal hayatla ilgili kuralları yoktur. Örneğin; Taoizm inancında bir miras hukuku, ticaret hukuku, boşanma hukuku vs. yoktur. Sadece kendilerince inandıkları tanrılara ibadetlerini sunarlar. Dinler tarihi dendiğinde aslında semavi dinler yani Hristiyanlık, Yahudilik ve Müslümanlık hariç, ortada hayatın bütün boyutuna hitap edebilen başka bir din de yoktur. Genel adıyla İslam tek dindir. Diğer inançlar sadece ritüeldir.
LAİKLİK İLE DİNİN SOSYAL HUKUKUNUN İPTALİ
Laiklik dediğimiz sistemin amaçlarından bir tanesi semavi dinlerin sosyal boyutunun pasifize edilip bu inanışların da tıpkı diğerleri gibi sadece ritüelleri olan basit bir inanç haline getirilmesidir. Baktığımız zaman uygulandıkları toplumlarda büyük ölçüde de başarılı olmuşlardır. Müslüman halka namaz, oruç, hac; Hristiyan halklara ise kilise ziyareti gibi ritüelleri yalnızca ruhani bir tatmin duygusu oluşturma amaçlı bırakmışlardır.
Sosyal hayata hükmeden görüşler ister laiklik, ister sosyalizm, ister komünizm olsun, adı ne olursa olsun zamanla büyük bir gücü elinde tuttuklarını fark ettiler. “Mademki insanları bizim kurduğumuz sistem doyuruyor, madem biz yedirip içiriyoruz, madem rızıklarını biz veriyoruz, madem hastane açıyoruz, onlara biz hayat veriyoruz...” derken bu sistemin inşa edicileri kendilerini tanrı gibi görmeye başladılar. O zaman tek eksik kalmıştı, sosyal hayat ele geçmişti. Sadece ruhani ritüeller ve değerler oluşturulur ise artık bir din olmayı hak edeceklerdi. Böylelikle halkın metafizik duygularını da tatmin edecek değerler oluşturup ritüeller sunmaya başladılar. Ruha tesir edecek milli günler, yeni kutsallar oluşturdular. Bu minvalde 18. yy Laik Fransa’sında bu düşüncenin anahtar kelimesi DOĞA oldu. Doğa artık yeni bir şahsiyet kazandı. Zamanla, yaratılmış her şey ölümlü olduğu halde doğa insanlara ölümsüz bir halde sunuldu. Doğa aynı zamanda örgütleyici bir unsur gibi gösterildi. Hatta akıllı bir varlık oldu, gizli bir tanrı inşa etme planı harekete geçti.
SANAL TANRI OLAN DOĞA
Artık tek tanrılı toplumun bir de sanal tanrısı oldu. Paralel tanrı olan doğa (tabiat, pozitivizm bilim ve akıl tanrıyı oluşturan unsurlar dı) size enerjinizi toplayıp isteklerinizi tabiata gönderebilmeyi vaat eder. Evren size dönüş yapacaktır(!) Bir de kötü şeyleri dilinizle çağırmayın, dilinizi kötülüğe alıştırmayın. Zira çağırırsanız gelir, pozitif olun. Haberiniz olsun tabiat ana istek ve taleplerinize cevap verecektir. En kısa zamanda size dönüş sağlayacaktır.(!)
Darwinizm; insanın aslının doğadan geldiğine, kutsal olanın ve şekil verenin doğa olduğuna inandırma çabasıdır. Yeni bir din varsa mutlaka o dinin kitabı da, dini inançları da olmalıdır. “Biz aslında maymunla aynı kökteniz, insan ‘homosapien'dir” gibi söylemlerle doğa ile beraber bilim teknik ve pozitivizm de tanrılaştırılmaya başlanılmıştır.
OLUŞTURULAN KUTSAL DEĞERLERİN BİRİNCİSİ: AKIL
Modern puthanemizi inşa ettik. Eski puthanelerde putların temsil ettikleri güçler vardı. Bu puthaneye de yontulmuş putlar dikmek lazımdı ki ilk yontumuza akıl dedik. Akıl en büyük putumuz oldu. Putumuz hazırdı herseye kendisine sorabilir onun verdiği cevaplara göre ilerlerdik , Artık dini aklımızla eleştirebiliyor idik. Allah’ı ve aldığı kararları aklımızla eleştiriyorduk. Mesela “Bence bu Allah için adalet değil. Yoksa Afrika’da bu kadar aç insan olmazdı.” gibi yaratılmış aklı ile âlemi yaratan gücü tartıp biçip haksız bulabiliyor ve bunu yaptığımız için asla yadırganmıyorduk. Ne densiz işlere giriyoruz…
İKİNCİ KUTSAL DEĞER : TOPRAK AİDİYETİ
Seküler dinler kendi varlıklarını koruyabilmek için varlıklarının temelini halkına kutsal olarak lanse etmişlerdir. 1791 Haklar Beyannamesi'ne Fransa “Vatandaş vatanı için doğar, vatanı için yaşar, vatanı için ölür.” ibaresini koydu. O halde seküler dinin metafizik kutsallarının öncüllerinden birisi de vatan olmalıydı. Hâlbuki inançlı insanlar için asıl kutsal olan değer dindir. Müslümanlar dinleri için yaşar, dinleri için ölürler. Esas olan budur. Allah Resulü dini için vatanını terk etmek zorunda kalmıştır. Kutsal olan toprak değil dindir. Allah’ın arzı geniştir. Mahşerde Allah bize yaşamamız gereken inancın hesabını soracaktır. İlla şu toprakta yaşamalıydın demeyecektir. Ama artık seküler dinin kutsalı bugünkü Müslümanların da kutsalı olmuştur. Bizden önce başkalarının olan topraklar bugün bizim kutsalımızdır. Bir zamanlar bizim olan da başkasının kutsal değeri haline gelmiştir. Ne yaman çelişkidir...
ÜÇÜNCÜ KUTSAL DEĞER : HAYAT BAHŞETMEK (BİLİM)
Firavun’un “Ben öldürür, ben diriltirim” diyerek kendini tanrı ilan etmesi gibi bugün de BİLİM insanoğlu üzerinde yaşamları hakkında ilahlık taslamaya başlamışlardır. Bakın, bilim olmasa size kim hayat verecekti mesela : aşıyı bulmasak ölüp gitmiştiniz. Tabiata ve bilimin önünde herseyde daha çok eğilin ve saygı duyun.” diye yeni tanrıya baş eğmemizi dikte etmişlerdir. Halbuki bu virüsler, bu insanların eşyanın tabiatına müdahale etme hırsı yüzünden laboratuvarlarda başımıza bela ettikleri işlerdendir.
“Sana gelen iyilikler Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir...” (Nisa Suresi 79. Ayet)
Öldüren ve dirilten Allah’tır. Tıp ve bilim ancak ölmesi takdir edilmemiş insanlar için şifa vesilesidir.
Cemil Meriç’in deyimiyle: “İmanını kaybeden o coşkun zekâ, yeni bir din buldu kendine: Maddecilik! Batının müspet ilimlerini naslaştırdı.” Okay Beşir Fuad s:212
DÖRDÜNCÜ KUTSAL DEĞER : FAŞİZİM
Sekülerlik her ülkenin kendi kabına uygun bir sistem ile şekil buldu. Sonra o şeklin değerleri oluşup ruhunuzu bununla tatmin edin denilmeye başlanıldı. Ruslarda Marx’ı, Almanlarda ırkı ve ruhu seçti. Alman ruhu ve arî ırk diye kutsal değerler oluşturuldu. En kalabalık cenaze törenleri Alman faşistlerin cenazesidir. Bütün faşist organizasyonlar flamaları ile gelir ve gövde gösterisi yaparlar. Herkes diz çöker, ölenin ismi söylenir. Topluca bir ağızdan “Burada!” denir. Alman Faşizm en temel cevherlerindendir.
Velhasıl kıymetli okuyucum, insan hür iradesi ile ibadet etmesi gereken bir varlık olarak tasarlanmıştır. Ya bu irademizle Allah’ı seçeriz, ya da birileri önümüze kutsal oldugunu beyan ettiği bir çok deger oluşturur. Özellikle bu degerlerin içinde gözlerini hayata açmış olan insan bunun farkına bile bile varmadan ona tapar...