Zelve Vadisi, Kapadokya´nın en önemli vadilerinden birisi… Avanos´a 3 km uzaklıkta… Düz bir alan iken rüzgar ve yağmur gibi doğa olaylarıyla yumuşak toprağın aşınması, sert kısımlarım ayakta kalmasıyla oluşmuş bir doğa harikası… Peri bacaları diyarı… 3 vadi, 15 kilise, 1 cami ve yüzlerce kaya oyma barınaktan oluşan bir ören yeri…
Temmuz sıcağında, Göreme´yi gezdikten sonra Zelve´nin girişinde, açık hava restoranlarının birinde, ağaç gölgesinde gözlememiz yedik. Çayımızı yudumlarken bir taraftan da ağaç gölgesinde, küfül küfül esen rüzgârda serinliyorduk.
Vadide gezimize başlarken Peri bacalarının içerisine barınak amaçlı yerleşim yerlerini gördük. Kaya oyma bu evlerde 8. Ve 9. Yüzyıllardan itibaren Hristiyanların yaşadığını öğreniyoruz.
Vadide ilerlerken 90 derece dik, kayalık bir yere geldik. Burada 1. Kat, 2. Kat, 3. Kat kaya oyma odalar bulunmakta idi. 1. Kattan, yüksekliği 1,5 metreyi geçmeyen, 45 derece eğik koridorlarla 2. Kata ulaşılıyor. Burada da ihtiyaca uygun odalar var. Sonra aynı şekilde 3. Kat.
Üçüncü vadinin sol yamacındaki kiliselerde nadir görülen resimler bulunmakta. Bizans, Rum ve Türklerin yaşadığıvadi Balıklı, Geyikli ve Üzümlü kiliselerine ev sahipliği yapıyor. Kiliseler, vadinin girişindeki peri bacalarının oyulmasıyla yapılmış.
İlgimizi çeken bir şeyle karşılaştık!... İlk vadinin sol tarafında, kiliseden dönüştürüldüğü düşünülen bir cami bulunuyor. Kısa minareli, caminin 3´te 2´si kaya oyma!... İçindeki yine kayaya oyulmuş mihrap, 9. yüzyıldan 1950´lere kadar süregelmiş bir mimari geleneği...
1952 yılında kayaların uçması nedeniyle ‘Zelve´ adı verilen bu yerleşim alanı boşaltılmış, ‘Aktepe´ adıyla yeni bir yerleşim yeri inşa edilmiştir.
1924 yılına kadar Hristiyanlarla Müslümanlar birlikte yaşamışlar. 1924 yılında Yunanistan´la yapılan mübadele sonucu burada yaşayan Rumlar Yunanistan´a göç etmiştir. Bölge tamamen Zelveli köylülere kalmıştır.
İlginç olan şu ki; atalarımız yüzlerce hatta bin yıldır birlikte yaşamışlar, hoşgörü ortamında, Hristiyanlarla!...Birlikte yaşamışlar, birlikte çalışmışlar, birlikte üretmişler. Komşuluk etmişler. Ezan okununca Müslümanlar camiye gitmiş!.. Çan çalınınca Hristiyanlar kilseye!... Hiçbir sorun olmamış Hristiyanlarla!... Çünkü onlar biliyor ki; ‘´Leküm dîniküm veliyediîn, senin dinin sana benim dinim bana ‘´ buyuruyor Allah´ü Teâlâ.
Dinler arası diyaloğun olamayacağını da biliyorlardı. Hangi din, ilkelerinden ödün verir ki, diyalog olsun?!...
Hristiyanlar Hz İsa´nın Allah´ın oğlu olduğundan vaz geçebilirler mi?
Kendilerinden başkasını insan olarak görmeyen Yahudiler; ‘sonradan Yahudi olunmaz, Yahudi doğulur´, prensibinden vaz geçebilirler mi?
Öyleyse ‘Dinler Arası Diyalog´ olmaz. ‘Dinler Arası Hoşgörü´ olur!... Bunu da atalarımız başarmışlar, her şeye rağmen!...