Son yıllarda dinlediğim sınırlı sayıdaki TV haberlerinin dışında ne gazete okuyor ne de gazetecileri dinliyorum. Kelimenin tam anlamıyla sıkıldım. Gazeteciler ne kadar da biliyorlar! Hemen her konuda uzmanlar.

Fakat bu arada “ama cümlesini” kurarak kısa bir izahatta bulunmak isterim. Çok aktif bir sosyal paylaşım sitemiz var. Orada arkadaşlarımız birbirinden güzel paylaşımda bulunuyorlar. Çok faydalanıyorum. Güncel bilgilerin çoğunu oradan takip ediyorum.

Zaten ailece 15 Temmuz´dan bu yana kimyamız bozuldu. O gece kızımla beraber sabaha kadar Kızılay ve Genel Kurmay önünde birçok kimse gibi sıkıntılı anlar yaşadık…  FETÖ´nün vatanımıza ve milletimize karşı yaptığı kalleşçe girişim bizleri çok üzdü. Gerildik.  Yeni bir şeyler olacak endişesiyle uzun bir süre deyim yerindeyse 7/24 TV izledik…

Şimdilerde ise televizyon izlediğimiz zaman ya dizi ya da belgesel izliyoruz. Genellikle de TRT dizilerini. Bereket versin ailem de bu konuda benim gibi düşünüyor.

Fakat ne var ki, cemiyette yaşıyoruz. Her ne kadar haber dinlemesen de bir yerde haber seni buluyor. Bir türlü mahallenin kabadayıları seni rahat bırakmıyor. Her gün yeni bir şeyler çıkıyor. Söylenenlerinin birini dikkate almasan da bir diğerini önemsiyorsun ve takip etmek zorunda kalıyorsun.

Siyasi ihtilaflara ve siyasi kavgaya millet olarak bir yerde alıştık:

CHP Bilmem efendim, CHP´de gene genel Başkanlık yarışı başladı. Mersin Milletvekili Fikri Durmuş Sağlar Genel Başkanlığa hazırlanıyor. Yaptığı açıklamadan dolayı partiden atılacakmış… Deniz Baykal Genel Başkanlığa yeşil ışık yaktı… Kılıçtaroğlu´nu sıkıştırmaya çalışıyor. Müzmin Genel Başkan adayı Muharrem İnce gene arz-ı endam etmeye başladı. Kılıçtaroğlu´da parti içi muhalifleri kapı dışarı edeceğini söyledi.

Mesleği siyaset olan CHP´nin koca kurdu Deniz Baykal bir taraftan kendi partisinde yer edinmeye çalışırken diğer taraftan da Ak-Parti´yi karıştırmaya çalışıyor. Diğer taraftan da Halkoylamasında alınan %49´luk “hayır” oyunu dikkate alarak; Abdullah Gül´ün adaylığı fikrini ortaya atıyor. Bu düşüncesiyle %48´lik “hayır” oyunu muhafaza etmeyi düşünüyor. Baykal´ın bu teklifine Muharrem İnce´de ikinci bir Ekmeleddin İhsanoğlu sendromu yaşamak istemiyoruz diyerek itiraz ediyor. Anlayacağınız CHP´li muhalifler kendileri çalıp kendileri oynuyorlar. Bakalım bu kavgadan kim ne kazanacak veya kaybedecek.

MHP Diğer taraftan kim tarafından finanse edildiği bilinmeyen, gizli bağlantıları olduğu söylenen Meral Akşener´in yeni parti kurmaya çalıştığı yazılıp çiziliyor. Aynı zamanda kendince “hayır bloku” nu bir arada tutmak için arayış içine girmektedir. Bu yüzden de Akşener SP (Sadet Partisi) Genel Başkanı Temel Karamanoğlu´nu ziyaret etti…  

Bir başka siyasi haber MHP´li muhalifler Ümit Özdağ (akademisyen), Sinan Oğan, Yusuf Halaçoğlu (akademisyen), Nuri Okutan (Mülkiyeli-Vali-) MHP´de tekrar Genel Başkanlık için kazan kaldırıyor.

AK-PARTİ İlk kurulduğu 2001´tarihinden günümüze değin hemen her gün Ak-Parti´den de muhalif bir grup çıkartmak için gayret sarf edildiği bilinmektedir. Bırakınız muhalif birilerinin çıkartılması, kapatılacağı dahi gene ilk kurulduğu tarihten bu yana söylenip durmaktadır. Şimdiye kadar bu tür girişim ve söylemlerden bir şey çıkmadı. Bundan sonra çıkar mı? Bilmiyorum. Ama çok olası da gözükmüyor. 2001´den özellikle de iktidar oldukları 2002´den bu yana Ak-Parti´den dışlanan, ötekileştirilen olmadı mı? Oldu elbette. Onlarda kendi köşesine çekilerek metanetle beklemektedir.   

Bir başka asılsız iddia da Ak-Parti´nin kurucularından ve bu camianın değerli insanlarından bir önceki Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül için, diğer küskünleri de yanına alarak yeni bir parti kuracağı söylenip durmaktadır. Anlayacağınız “miş”, “muş…” gırla gidiyor.

Şahsen bu ve buna benzer siyasi söz düellosunu hayatın tabi akışı olarak görüyorum. Bir yerde bu ve buna benzer dedikodu siyasetçilerin işidir. Geçmişte olduğu gibi bugün de olacaktır. Buna alışığız. Fakat asıl beni kederlendiren “İslamcı”, “liberal”, “Muhafazakâr” tartışmasıdır. Son haftalarda köşe yazarları bu konuyu yazıp çizmeye başladılar.

Öteden beri siyasetine, kalemine ahlakına ve kişiliğine güvendiğimiz bazı kalemler, kim olduklarını yeterince bilmediğimiz nereden çıktıkları çok da belli olmayan bazı yazarlar, bahsettiğim birinci tür siyaset ve yazarları ‘hain´, ‘zor zamanda sinen´, ‘sıkıntılı zamanlarda yalpa yapan´ kişiler olarak lanse etmeleri dikkatlerden kaçmıyor. Nev-zuhur bu kişiler Ak-Parti´nin emektar bazı şahsiyetlerini de acımasızca eleştirmekten çekinmemektedirler.

Beyler sizin işiniz durmadan birilerini dışlamak ötekileştirmek midir? Aleyhlerinde konuştuğunuz ve yazdığınız o insanları kucaklamaya çalışmak varken böyle davranmanız kime ne yarar sağlayacaktır. Yoksa onları ötekileştirmek suretiyle kendinize alan mı açmaya çalışıyorsunuz.

Oysa kendine yaranmaya çalıştığınız Sayın Cumhurbaşkanımız kendine sorulan bu tür soruya; “bunları konuşmaya bile değmez. Bu bir “VİRÜS” diyerek işi kapatmaktadır. Size ne oluyor. “Mavi Marmara” şehitlerine hakaret edecek kadar ileri gidenler ancak ortalığı karıştıran fitnecilerdir. Unutma/yın sen ve senin gibiler bizlerin hissiyatına vakıf olamazsınız.

Sizin dışlamaya çalıştığınız Ahmet Taşgetiren, Sibel Eraslan ve diğerlerinin yergisi de övgüsü de bizim için değerlidir. Onlara siz hakaret ettiğiniz için biz onlara kızmayız ve onlardan nefret etmeyiz. Biliyor musunuz! Bizler onların yanına çat kapı varabiliriz. Sizin yanınıza bırakın çat kapı varmayı sizleri yeterince tanımıyoruz bile. Onları siz eleştirdiğiniz için bizim nezdimizde değersizleşmezler.

Ak-Parti bağlamında değerlendirmek gerekirse elbette bu parti bir klik ve ya zümrenin değil, tüm Türkiye´nin partisidir. Herkes kendini bu partide bulabilir. Yoksa %50 oyu kimden aldı. Bu parti dergâh olmadığı gibi meyhane veya “DÜM” merkezi de değildir. Unutmayınız! Dışlamaya çalıştığınız insanların da sizin gibilerin de bu partide yeri vardır. Olacaktır da. Bu şemsiye hepimizi ihata edecek büyüklüktedir. Daraltmaya sizin olduğu kadar hiç kimsenin hakkı yoktur.    

Bu arada şu hakikati de söylemeliyiz. İnsanın olduğu yerde hata da vardır yanlışlık da. Mühim olan kasıt ve ihanet olmasın.

Kastı ve ihaneti olan kim olursa olsun karşısında oluruz. Çünkü biz rahmetli Abdürrahim Karakoç´un;

Hak, haklının en mukaddes malıdır.

Vermezlerse alacaksın. Tamam mı?  Sloganıyla büyüdük.

Siyaseten ve fikren birliğe ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde içimize “virüs” sokmaya çalışmayınız. Müşterekliklerimizi dile getiriniz. Eleştirirken ve överken ölçüyü kaçırmayınız. Fitnenin virüs olduğunu bilen mahalle sakinlerini rahat bırakın.

Ahmet BELADA

[email protected]