Devlet Bahçeli son günler de beka söylemini dilinden hiç eksik etmiyor.

Merak ediyoruz doğrusu bu nasıl bir beka?

Ülkenin varlık bekası mı?

Devletin varlık bekası mı?

Milletin birlik ve bütünlüğünün bekası mı?

Yoksa iktidar ya da Cumhur ittifak-ı bekası mı?

Bahçeli diyorsa illa vardır bir hikmeti, böyle okumak gerek.

Beka mevzusunu Bahçeli ne manada, ne anlamda kullanıyor, neyi ima etmek istiyor bilemem.

Ancak, ben bir milletin beka sorunu ile karşılaşma nedenlerini Toplum da ne gibi durumlar yaşanılmaya başlanır ve siyaset ne tür politikalar üretmeye yönelirse Milletin beka sorunu ile yüzleşmek durumunda kalacağını geçmişe bakarak öngörü kazanmaya çalıştım.

Doğrusu Türk’ler biraz da şanslı. Allah, Türklere Anadolu’yu miras vermiş veya yurt kılmış. O, yetmemiş Doğu roma İmparatorluk Tahtına varis kılmış. 

Balkanlar’a açılmayı saymayalım.

Ama ne yazık ki, Türkler ne Anadolu’da ve de ne de varisi oldukları Doğu Roma İmparatorluk Tahtın da kendilerinden beklenen çağdaş yönetimi ve onun yaratacağı medeniyeti kuramamışlar.

 Demokratik sistemler de muhalefet ön koşuldur eğer, muhalefet hızla muhalif olmak yolunda ivme kazanıyor “kazandırılıyorsa” demokratik sistem eksen kayması yaşıyor demektir.

Yani demokratik sistemden totaliter, otoriter ya da başka yollara sapma yapılıyor anlamı çıkar ki;

İşte o zaman siyasi beka riskiyle sistem karşılaşma ihtimali yükselir.

Tabi daha birçok ülkenin bekasına yönelik eylem var. Bunların başın da konfor, israf, müsriflik ve gelirlerinizin çok üzerinde borçlanarak yapılan gerekli, gereksiz kamu harcamaları, mali disiplinsizlik. Diğer yan da beka sorununa neden Terör ve Terör örgütleri kastediliyorsa ki;

Terör nerdeyse bütün dünyanın sorunu.

ORTA ÖĞRETİM DE MÜFREDAT NASIL OLMALI

Gördüğümüz kadarıyla ilköğrenim ve ortaöğretim de konu ve ders başlıkları o kadar çok, konular o kadar ağır ki;

Öğrenci durup dinlenmeksizin çalışmak durmadan derslerle haşir neşir olmak durumunda.

Bu yoğun müfredat üzerine bir de sınav yükümlülüğü heyecanı yüklenirse!

Lisans eğitimi sonrası işsizlik, yetersizlik, güvensizlik ve çok yönlü kişisel gelişmişlik sağlanmamışsa; seyreyle gümbürtüyü.

Geçlerimizi hayata kazandırmak isterken kendi yanlış politikalarımız gereği onları, hayatın dışına, iletişim eksikliğine ve üretkensizliğe itiyoruz.

Ortaöğretim sürecinde ve daha ilerisinde öngörülen dersler, konu başlıkları gerektiğinin çok çok üzerinde.

Bu durum düzeltilmeli. Özenle belirlenecek konulara olan ilgi, öğrenim ve anlama, özümseme kalitesi artırılmalı. Birçok konuyu yarım, eksik, aksak öğrenmektense.

Belirlenen asgari konular sağlam, sarsılmaz ve bilgide kararlılık gösterecek duruş kazandırılmalı.

Gençler hayatın, yaşamın içine çekilip toplum, iş hayatı ve yaşamın gerçekçiliği ile iletişim kurmaya ortaöğretim döneminde başlamalı.

Ortaöğretim ve lisans eğitimi sürecinde yarı zamanlı çalışma hayatına kazandırılma amaç edinilmeli.

Gereçlere yaratıcılık ruhu kazandırmak için onları anlamak için önce, ebeveyn olarak gençlerimizi şekillendireceğimiz biblolarımız olarak görmekten vaz geçmeliyiz.

Sonra, geçlerimizin geleceğine yatırım yapmayı sadece eğitim olarak algılayamayız. Hayatın içindeki birçok eylemimiz onlar için büyük örnek teşkil edeceğini unutmayalım.

Fedakârlığı hazmedemesek de halkımızın, milletimizin, çocuklarımızın geleceği için bazı kısıtlamalara katlanmak, sabretmek, metanet göstermek durumundayız.

Ve de çok çalışmak vazgeçilmez inandığımız, kaçınılmaz kabul gören sorumluluklarımız da kararlılık sergilemeliyiz.

İSTİŞİM LİSANIMIZA SAĞDUYUYU HÂKİM KILMAKTA ZORLANIYORUZ

Neden iletişim lisanımıza sağduyu hâkim değil?

Neden birçok ikili iletişim eylemlerimiz daha başlamadan karşılıklı sözlü karşıtlığa arkasından vücut dili akresiliği ve ardından şiddete yönelik kavgaya dönüşüyor?

İyi mi yapıyoruz? Toplumun İletişim lisanına hakim olan şiddet eğilimi toplumun belirli alanlarına değil nerdeyse, aşağıdan yukarıya bütün katmanlarına hakim olmuş durumda.

Başta siyasi politik kimliğe sahip toplumsal sorumluluğu en yüksek insanlar naif iletişim lisanını üslup edinmeleri gerekirken; aksine toplumun iletişim lisanına politik kavgalarıyla olumsuz örnek teşkil etmekteler.

Biz birbirimize katlanmaz, saygı göstermez tahammül etmezsek, hoşgörü göstermezsek; o zaman millet olmanın, toplum olmanın, bir arada yaşamanın anlamı ne?

Sözü uzatmayalım, dünya kimseye baki değil ancak, her şey de dünya da kazanılmakta. Bundandır ki; nefes olduğumuz kadar nefes alırız, mutlu ettiğimiz kadar mutlu olur, sevdiğimiz saydığımız kadar sevilir sayılırız. Son olarak: Ehlinden edinilen bilgi kaynağından, içilen su gibi duru ve temizdir. Mahvi Eğilmez deyimi ile, şehir efsaneleriyle kendimize öğreti edinmeyelim. Bu yanlış bilgi bizi mahcup edeceği gibi ne bir saygınlık ne de bir yararlılık sağlar.

Bundandır ki; bilgiye doğru kaynaktan ulaşmalıyız. Edindiğimiz öğretinin evrensel yönü, kabul edilebilirliği olsun. Ben böyle düşünüyorum, ben yaptım oldu gibi, bakış algı kendimizi yanıltmaktan başka işe yaramaz. Bu tür öğreti bize mesafe aldırmayacağı gibi yararlılık da sağlamayacaktır.