Durmasını beklerseniz de daha çooooook beklersiniz. Tek mesele bizim o kan denizinden uzak durmamız, ama bu da mümkün görünmüyor.
Peki niye böyle?
Sebebi şu.
Daha önceki yazımda kısmen değinmiştim mesele 1800lü yıllarda başlıyor aslında şimdi biraz açayım.
1815 li yıllarda başta İngiltere, Fransa, İspanya ve diğer Avrupa ülkeleri insan gücünden makine gücüne geçmeye başlayınca yani sanayi devrimi ile birlikte başta petrol olmak üzere parasal güce ihtiyaç duymaya başladılar ki bunun da en kolay yolu sömürge yoluyla bu coğrafya başta olmak üzere Arap ülkeleri, Hindistan, Afrika, okyanus ötesi, uzak doğu ülkeleri nere buldularsa saldırdılar.
Silah gücüyle, teknoloji üstünlüğüyle, din adı altında hangisi denk gelirse onunla saldırdılar. Bir Afrikalı bu meseleyi çok güzel özetlemiş “Bir gün baktık Avrupalılar geldiler. Bizim elimizde altın, elmas vardı, onların elinde ise İncil. Şimdi bizim elimizde İncil var onların elinde elmas ve altın. Kim kazandı anlamadık.”
Özellikle İngiltere bu sömürü yoluyla adını üzerinde güneş batmayan ülkeye çıkarmıştı.
Yine çok ilginçtir o yıllarda Rusya da benzer bir metotla Türk cumhuriyetlerini elde etmeye çalışıyordu ve inanılmaz zulümler yapıyordu. Bu ülkeler İngiltere´den yardı istediklerinde Rus çarının cevabı çok ilginçtir. “siz Hindistan´da ne yapıyorsanız biz de burada onu yapıyoruz.”
1.Dünya savaşı, emperyalizmin doymak bilmez arzularının doruğa çıktığı savaştır ve bu nedenle Osmanlı devletine saldırmışlardır. Her geçen gün artan pazar ihtiyacı ve çoğalan nüfusa vaat edilen rahat yaşam için gerekli zenginliğin tek yolu sömürge sisteminin daha da geliştirilmesi gerekmektedir ki işte bu yüzden orta doğunun petrolleri en iştah açıcı emtia oluştur.
Dünyadaki en büyük emperyal güç hiç kuşkusuz ki Amerika´dır. Amerika´nın diğer emperyalist devletlerden farkı ve değişmeyen taktiği kuvvet yerine öncelikle siyasal, ekonomik ve psikolojik savaş taktiklerini mükemmel kullanmasıdır. Onun kafaya taktığı bir ülke iflah olmamıştır.
Bu nedenle de Ortadoğu Amerika için vazgeçilmez bir stratejik alandır. Dolayısıyla da bu coğrafyada yer alan her devlet onun kapsama alanı içinde yer alır. Petrol sıkıntısı çeken bir ülke değildir aslında ama inanılmaz bir hızla gelişen teknoloji için daha fazla petrole ihtiyaç duyduğu da kaçınılmaz. Orta doğu petrolleri dünya petrol rezervinin 2/3 üne sahip olduğu düşünülürse, Amerika´nın neden iştahını kabarttığı daha iyi anlaşılacaktır.
Dedim ya Amerika bir bölgeye girerken ağzındaki öncelikli tek laf demokrasidir. Demokrasi getiriyorum diyerek girdiği hiçbir ülke de iflah olmamıştır ne yazık ki. Irak, Mısır, Libya, Suriye hangisini sayayım ki.
Tabi bir yandan kendi emellerini gerçekleştirirken diğer taraftan silah tüccarı Amerikalıları da zengin etmekten geri kalmamaktadır.
Dünya üzerinde oynana oyunların planları öyle üç-beş yıl önceden planlanmıyor önce bunu bilmek gerek. Planlar elli-yüz yıllık planlar. Gergef gibi dokuna dokuna işleniyor. Farkına bile varmıyorsunuz ve neden sonra haaaa diyorsunuz ama bir de bakmışsınız çok şey değişmiş ve eyvahlar, vah vahlar artık faydasız.
Güneydoğu için de planlanan harita bu titizlikle çizilmeye devam ediyor. Önceleri adına BOP denilen ama şimdilerde adı biraz daha genişletilerek Genişletilmiş orta doğu projesi denilen plan tam da bu işte.
Meseleyi en özlü şekilde özetlersem.
Gazeteci Fatih Altaylı bir programında bir anısını anlattı. Kısa şu.
Barzani ile bir söyleşisinde Demiş ki Barzani: “Bak şu gördüğün çorak topraklar aslına bir deniz ve biz bu deniz üzerinde bir adadayız” tabii şaşırıyor Altaylı ne denizi diye, tamamlıyor sözünü Barzani; “Petrol denizi” diyor. “Amerika bu denizin üzerindeki bu adada bize bir devlet vaat etti.”
İşte tüm mesele bundan ibaret.
Aklınıza yanayım kardeşim ne diyeyim eğer Amerika´ya tüm denizi bırakıp bir adada yaşamaya razıysanız aklınıza yanayım.
İşin en korkunç yanı da kendi başına geleceklerden hadi haberleri yok da bizim ve bizim gibi bu coğrafyada birçok ülkenin de başını yakacaklar haberleri yok.
Allah ıslah etsin ne diyeyim