1756 Yılında Salzburg´da doğdu. 1791 yılında öldüğünde daha 35 yaşındaydı ama bu kadarlık ömrü bile onu dünyanın en önemli insanlarından biri yaptı. Yüzlerce eserinin arasında en önemlilerinden biri- bizi de yakından ilgilendirdiği için- Türk Marşı´ydı. Kimden bahsettiğimi sanırım anladınız Wolfgang Amedeus Mozart.
Şimdi Mozart ne alaka diyeceksiniz belki ama az sabırlı olup okumaya devam ederseniz anlatacağım nerden nereye gelindiğini.
Mozart´ın yaşadığı dönemde Avusturyalıların Osmanlılara karşı inanılmaz bir korku ve korkuya dayalı saygıları vardı. Osmanlının gücü karşısında itaatten öte yapacakları pek fazla bir şeyleri de yoktu zaten.
Bu zaaf özellikle sanat alanında öyle ön plana çıkmıştı ki işte müzik alanında mehter marşının dayanılmaz ritimsel özelliği büyük müzisyene ilham kaynağı oluyor ve Türk Marşı´nı besteliyor, bununla beraber Saraydan Kız Kaçırma operası dünyanın en ünlü operalardan bir haline geliyordu.
Sadece Avusturya´da değil dünyanın pek çok yerinden sanatçılar, bilim adamları, akademisyenler, sanatkarlar İstanbul´a akın ediyor ve özellikle de mimari eserlerden ilham alıyorlardı.
Üzerinden 300 yıl geçti.
Şimdilerde Avusturya´da inanılmaz bir Türk ve Türkiye karşıtı tavır var.
Yok genelleme yapmayalım doğru olmaz, bir kısmında, aşırı sağcılarda.
Neden?
Çünkü, 2 Ekimde Cumhurbaşkanlığı seçimleri var ve aşırı sağcıların lideri Norbert Hofer adındaki vatandaşın, Türkiye aleyhtarı politika izleyerek bu oyları devşirme niyeti var da ondan.
15 Temmuz darbe girişimin protesto etmek isteyen Avusturya´da yaşayan Türk vatandaşlarımız SPÖ(Sosyal Demokrat Parti) ve ÖVP(Halk Partisi) üyeleri tarafından engellenmek istendi ve bununla da yetinmeyerek havaalanı dijital panosuna “Türkiye´ye tatile gitmeyin” şeklinde hatta daha çirkin sloganlar ürettiler.
Bu söylemler ay devşirmek adına 2 Ekime kadar daha da sertleşerek devam edeceğe benziyor. Sadece oy toplamak ve başkanlığı kazanmak için bir ülkenin böyle taktikler izlemesi kadar berbat bir yol olamaz.
Kaldı ki Norbert efendi seçilse bile çok geçmeden ülkemizle ticari, ekonomik, siyasi ilişkileri güçlendirmek için iyi niyet mektupları göndermeye başlayacak.
Acaba bunu yüzü kızarmadan nasıl yapacak, şimdiden merak ediyorum.
Mozart´ın Türk Marşı´nın hikayesi.
Mozart için Türklerin ayrı bir önemi vardır, Türkler için de Mozart´ın. Mozart Türklerle, müzik ve töreleriyle gençlik çağlarından başlayarak ilgilenmiştir.
Osmanlıların Viyana´yı kuşatmaları sırasında ve sonrasında, Avrupalılar, özellikle de Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun yurttaşları Türklerle yakın ilişkilere girmiştir. Kuşatma dağılıp Viyana kurtulunca, daha önce korkulan düşman artık merak konusu olmaya başlamıştı.
Osmanlı giysileri hem erkekler, hem de kadınlar arasında moda olmuş, Mozart´ın da tiryakisi olduğu Türk kahvesi Viyanalıların yaşamına bir daha çıkmamak üzere girmiştir.
Mehter takımının vurmalı ve üflemeli çalgıları da Avrupa askeri bandolarını etkilemiş, mehter müziğinden Mozart başta olmak üzere çok sayıda besteci yararlanmıştır. Türklerle ilgili konular müzikli sahne oyunlarının en gözde malzemesi durumuna gelmiş ve bu gelişme 18. yüzyılda Avrupa´da "Türk Operası" akımını yaratmıştır.
Bu akımın sayısı yüzü aşan örnekleri arasında en ölümsüz olanı ise Mozart´ın ´Saraydan Kız Kaçırma" adlı eseri olmuştur. Korsanlar tarafindan kaçırılarak Osmanlı sarayına ya da paşa konağına satılan bir Avrupalı genç kızın vatanındaki sevgilisi tarafindan bin turlü hile ve desiseye başvurularak kaçırılması temasını işleyen "Saraydan Kız Kaçırma" operası, Mozart´ın Türk müziği motiflerine ve harem hikayelerine olan ilgisinin bir ürünüdür.
Bu ünlü eser, Mozart´ın yeni yerleşletiği Viyana´da kendisine duyulan hayranlığın artmasına, imparatorun gözüne girmesine ve Alman operasının İtalyan stilinin egemenliğinden bir ölçüde kurtulmasına yol açmştır. Mozart´ın Türk müziğinin ritmik, ezgisel ve tınısal özelliklerine duydugu ilgi sadece operalarla sınırlı kalmadı.
Dünyanın ´Türk Marşı diye adlandırdığı ünlü eser, Mozart´ın en sevilen eserleri arasındaki yerini bu yüzyılımızda da korumaktadır. "Türk Marşı" aslında K.V. 331 La major piyano sonatının "Alla Turca" başlıklı son rondo bölümüdür.
Benim de çok sevdiğim bu eserle ilginç bir anım vardır: Memuriyetim nedeniyle Almanya´da bulunduğum sırada, sürekli olarak klasik müzik yayını yapan bir radyonun dinleyici istekleri programını izlerken, orada taksi şoförlüğü yaparak hayatı kazanmakta olan bir vatandaşımızın taksisinden radyoyu arayıp bu eserin çalınmasını istemesi ve spikerin bunu büyük bir heyecanla, "İşte çok önemli bir istek!
Şimdi dinleyeceğiniz güzel meledilerin kaynağından anlamlı bir dilek!" diye anons etmesi beni derinden etkilemiştir. Görüldüğü gibi, farklı iki ulusun ve kültürün çocuklarına bu ortak heyecanı duyurtan şey gerçekte, "Mozart müziği her kuşakta türlü parıltılala ışıldayan saf altına dönüştü.
Onun evrensel düzenle tınlayan müziği, er geç yeryüzü ruhuna katılarak, ruhtan ruha geçerek dünya karmaşasının bitimine yardım edecektir." diyen Alman müzik bilgini Alfred Einstein´ı da haklı çıkartan, bu müziğin etkileri asırları aşan ve tükenecek gibi görünmeyen evrensel anlatım gücünden ve uluslararası niteliğinden başkaca nedir ki?
Ölümünden bu yana geçen iki asırlık zaman içinde, her kuşak onun eserlerinde bir başka anlam ve güzellikler bulmuştur. Eserlerindeki derin anlam ruhlara işledikçe Mozart´ın insanlığa yardımı daha da önem kazanacaktır.