Altı yedi yaşlarındayken köyümüzde düğünler, kına geceleri olduğunda, sadece kadınların girebildiği yerlere o yaştaki çocukları da götürürdü anneleri..
Yaşlıca kadınlar ellerinde bir kasnağa gerilmiş, kuzu işkembesinden kendi elleriyle yaptıkları tefleri çalarak yanık sesleriyle türküler söyler, kınaya katılanları saatlerce oynatır, en sonunda da gelini ağlatırlardı.
Ağlatmak için ‘’yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar’’ türküsü söylenirdi. Hala kına gecelerinin vazgeçilmezi bu türküdür.
Oynatmak için de ‘’süt içtim dilim yandı’’ ve’’ odalarda dibek var Fadimem’’ türküleri başta gelirdi. Bu türküyü Google hazretleri bilmiyor.
Dibek herkesin bildiği gibi içinde özellikle kahve başta olmak üzere, kuru, ama bazen de taze sebzelerin, meyve kurularının ezildiği tahta oyma aletler. Şimdilerde, plastik. Birçok yerde havan deniyor. Tokmağına da havan eli. Mahallede herkesin ortak kullanımına sunulan büyükçe taştan oyulmuş kocaman tokmaklı dibeklere de Soku deniyor.
Evlerinin önü bulgur sokusu
Yel estikçe gelir yârin kokusu
diye bir Hacıbektaş türkümüz de var..
Ne yapıyor bu dibek?
Eziyor, öğütüyor.
Türküye baktığımızda odalarda dibek var diye başlıyor.
Ben burada başka odalardan bahsedeceğim
Ticaret odaları, esnaf odaları, meslek odaları. Odalar odalar odalar..
Bunlarda da dibek var. Eziyor, öğütüyor...
Ne yapar bu odalar?
Bir işletme açmaya kalkarsanız hemen sermayenizin kocaman bir dilimini alırlar. Kayıt ücreti. giriş aidatı, senelik aidat, yayın ücreti vs. vs. Ödeyemez de biriktirirseniz tıkır tıkır faiz de işletirler. İşiniz düştüğünde bir kayıt belgesi isterseniz hemen önünüze sürerler. Yoksa belge melge yok. Oysa hukuk işlese sen ver belgeni, alacağının zaten yasal yolları var. İcraya da verirler. Sistem onlardan yana çalışır.
Daha sonraki yıllarda da vergilendirilmiş kazancınızdan binde sekiz oranında da munzam aidat adı altında garip bir para daha alırlar. Hem de her yıl.. Böylece siz ödediğiniz verginin de vergisini ödersiniz. Belki de dünyada ilk ve tektir. Başka ülkelerde varsa da bizim gibi işletme sermayesi kıt olan girişimcilerin olduğu ülkeler için örnek alınması doğru değildir.
Bu paralar toplamda öyle yüksek rakamlar tutar ki, bütçeleri hayli kabarır.
Ne yapacak bu kadar parayı?
Saray gibi binalar, kongre salonları, oteller yaparlar. Dünyanın öbür bucağında da olsa açılacak bir fuar varsa kalabalık heyetlerle oralara giderler. Acayip masraflar yaparlar. Herkes bu fuarlara son teknolojik ürünler, yeni buluşlar, geleceğe yönelik ciddi projeler götürür. Bizimkiler de kabak çekirdeği, kayısı kurusu falan götürürler. Yalansa yalan desinler. Elimde dergiler var..
Başkanın ne yaptığını yazan çizen kuşe kapaklı çok sayfalı ofset dergiler çıkarırlar. İncelerseniz başkanın ve yönetimin hatta üst kuruluşlarının yöneticilerinin fotoğraf albümü gibidir.
Oda yönetimleri siyasete atılmak için iyi bir basamaktır. Ülkemizde sayısız örnekleri vardır.
Bir yazıda okumuştum. Yazar; bu munzam aidatlar oda baronları yarattı diyordu.
Bu baronlardan biri de Sinan Aygün’dü.
Birikmiş aidatının ödenmesinde kolaylık, faiz indirimi gibi şeyler isteyen bir girişimciye;
-Ama sen lokantada yemeği yedin, şimdi hesabı ödemeyeyim diyorsun dediğine şahit olmuştum.
Girişimci de;
-Ne yemeği başkanım? Yemeği siz yiyorsunuz. Bizim ödemeye çalıştığımız sizin fatura dedi.
Görüşme o an son bulmuştu.
Bu munzam aidat Turgut Özal zamanında çıkarılmıştı. Daha sonra gelen yöneticiler de bu nedir kardeşim kaldırın şunu demedi.
Daha önceleri bu odalar mütevazi bürolarda, az harcamalar yaparak en az şu andakiler kadar iş yaparlardı.. Ankara’nın Ticaret odası Posta caddesindeydi. Şimdi Söğütözü’nde bir saraydalar.
Bu odalar konusunda daha yazılacak çok şey var. İlerde ele alacağız.
Şimdi acil olarak yapılacak şey bu munzam aidatların kaldırılmasıdır..
İnşallah hacı abimin kulağına kadar gider. Düzeltirse o düzeltir.
Yoksa bu dibek un ufak edecek ticaret ehlini..
Osman Yüksel Şubat 2020-Avanos