14 Şubat bildiğimiz günlere hiç benzemiyor. Diğer günlerde “Sevgili” olamayanlar her ne hikmetse o gün “Sevgili!” olabiliyorlar. Hoş, sevgili olmalarına bir sözümüz olamaz elbette ama sevgilerini nasıl göstereceklerinin yarışına girenler her nedense gözleri dünyadaki başkalarını görmüyor, sevgilerinden bir damla olsun onlara sunmayı akıl edemiyorlar.

   Bu yazıyı yazmayı hiç mi hiç düşünmemiştim. Ancak “Sevgililer Günü!” münasebetiyle Türkiye Yeşilay Derneği Eski Çorum Şubesi Başkanı Sayın Attila Alpay “Sevgililer Günü Yasaklanmalıdır” haykırışlı bir basın açıklaması yapmış. Bu haklı serzeniş ve haykırışa bütün kalbimle katılıyor, sözü sahibine veriyorum.

   “Kültürel yozlaşmanın en büyük göstergelerinden birisi Yılbaşı kutlamaları; diğeri de sevgililer günü kutlamalarıdır.

   Bu tür günler ne yazık ki istilacı ve barbar Avrupa kavimlerinin kutladığı St.Valentin isimli bir Hıristiyan azizinin ismine izafeten icat edilmiş ; yurdumuzda ise İstanbul Beyoğlu’nda esnaflık yapan gayrı Müslimler tarafından geliştirilerek kültürümüze zorla oturtulmuştur.

   Bu geleneğin ve âdetin hedef kitlesi; sayıları Irak ve Afganistan nüfusu kadar yani 28 milyonluk dev bir topluluk olan ve yaşları 1-17 arası olan sevgili yavrularımız ve gençlerimizdir. Türk İslam kültüründe ve önemli günlerimiz arasında sevgililer günü diye bir gün yoktur. Türk Cumhuriyetlerinde bile böyle bir saçmalık görülmemektedir. Yılbaşı ve bunu takip eden sevgililer günü, anneler günü ve benzeri yeni sayılabilecek anma günleri kültürel yozlaşmayı ve kimliğinden uzaklaşmayı da beraberinde getirmektedir. Bizim sevgi ve aşk ölçümüz menfaatçi batı toplamlarından farklı olup sevgiliyi yar ve eş olarak niteler. Sevgili kelimesi bugün maalesef gayrı meşru ilişkiler kavramı ve sapık dizilerle ve birbirini aldatan eşlerin bulunduğu sinema filmleri ile birlikte mütalaa edilmektedir. Hristiyan kültürünün aileye, anneye ve eş’ e hatta çocuklara bakış açısı bizimkinden çok farklıdır. Müminlerin kâfirlere benzememesi konusunda Yüce Dinimizin Emirleri ve Peygamber Efendimizin SAV sünnetleri çok açıktır. Böyle bir gün mübarek günlerimiz ve hatta anma günlerimiz arasında bile yoktur. İstanbul da ki gayrı Müslimlerin kendi kültürlerinden ve inançlarından bize bulaşan ve o gün bir birini tanıyan karşı cinslerin yine birbirlerine hediye alma mecburiyeti getiren bir tüketim çılgınlığıdır. Oysaki o karşı cinsler daha bir ay önce noel(!) kutlamaları esnasından yine birbirlerine hediye almak zorunda bırakılmışlardır. Ve yine sanki bu sefer almasalar bir utanç yaşayacaklardır.

   Hediyeleşmek diye bir şey varsa bizde de alası vardır. Ve inancımıza göre de zaten sünnettir. Yeri, günü, zamanı ve yaşı zaten yoktur. Ama burada iş başkadır. Bugün Noel’i kutlayanlar, yarın sevgililer gününü, öbür gün cadılar bayramını kutlayacak, diğer bir gün paskalya yortusu diye diye kendi milli ananelerine, sosyal adet ve geleneklerine yabancılaşacak, Hristiyanlaşacak ve gittikçe de yozlaşacaklardır.”

   Yukarda demiştim, bu yazıyı yazmaya hiç niyetim yoktu diye. Ama neyin ne zaman olacağını bilmek mümkün olmadığı gibi ilhamın da nerde ne zaman geleceği bilinmiyor. Bakın hiç yazmak aklımda yokken gönlüme neler düştü. Sevgililer gününde sevgisiz kalsam da siz değerli okuyucularımın sevgisiz kalmamasını temenni eder saygılar sunarım.

“SEVGİLİLER GÜNÜ!” SEVGİSİZ KALDIM

Dünya âlem zevki sefa sürerken

Sevgililer günü! Sevgisiz kaldım.

Ya millet mutlu! Ya ben geldim erken

Sevgililer günü! Sevgisiz kaldım.

“Selam” dedim, kaçındılar vermekten

“Kelam” dedim, sakındılar yermekten

“Harem” dedim, çekindiler girmekten

Sevgililer günü! Sevgisiz kaldım.

“Huzur”, aldı başını çıktı dağa

“Barış”, uğramaz oldu bizim çağa

“Refah”, küstü barışmaz artık sağa

Sevgililer günü! Sevgisiz kaldım.

“Hukuk”, kaçırmış terazi topunu

“Sirke”, çatlatmış içten küpünü

“Keser”, fırlatarak atmış sapını

Sevgililer günü! Sevgisiz kaldım.

“Dostum” dedi Halil, dost bulamadı

“Boş ver” dedi, ilgisiz kalamadı

“Sevgi” verdi hep, sevgi alamadı

Sevgililer günü! Sevgisiz kaldım.

HALİL MANUŞ