Kelimeler ülkesinde mana sultanının tahtına kurulmuştur masal kuşları. Onlar gözyaşı kalesinde bir hüzün askeridirler. Sözler dudaklardan kulaklara değil kalplerden kalplere yürüyen birer askerdirler. Ve sözler boynunu bükmüş başakların hüznüyle bakarlar gök ovasına.
Mahşer göklerin ellerinden düşen bir çöl fırtınasıdır sahile vuran ve yağmurdur hüzünlerin ardı sıra gelen. Düşlerin uykuya hayallerin sükûta bakan yüzü mazi ve müstakbelin arasında bir rüzgâr gibi savurur gönül harmanını. Ve benim kalemim gönlü harman olup savrulanları yazar.
Bozkırın ortasında tarihi bir kasaba “Melagobi “ ve uzayıp giden patates tarlaları arasında gülümseyen birkaç ayçiçeği. Yerin altında yedi kat evlerin kazıldığı roma zulmünden kaçan Hıristiyanların sığındığı yeraltı şehrinin memleketi. Derinkuyu”nun ortasında yan yana dizilmiş kahveler ve bir kahvenin önünde çayını karıştıran Osman Aytekin.
On parmağında on marifet demiştim hakkında yazdığım bir sergi yazısında evet on parmağında on marifet bir sanat adamından bahsedeceğiz şimdi.
Yazar şair ressam karikatürist gazeteci ve müşfik bir baba. Kalemi iyiliğin güzelliğin müdafaasında bir dava ve şuur insanı. Herkesin teksas tommiks peşinde olduğu bir zamanda o Gül Baba´nın çizgi romanını çizen bir yozlaşma karşıtı. Gül Baba ki yaşadığı coğrafyanın manevi mimarlarından biri. Gül Baba ki gül sevdasına yollara düşenlerin piri.
Osman Aytekin aynı zamanda bir memleket sevdalısı bir millet aşığı. Memuriyet hayatında bile kalemini cesurca Hak yolunda kullanmış bunun için sürgün görmüş bir mücadeleci. Osman Aytekin gönlündeki fırtınaları sanatın sahilinde dindiren bir gönül adamı.
Kızgın çöllerin ortasından soğuğun bir yılan gibi ısırdığı steplere uzanan kader çizgisi milletimizin son yüzyılında bir hüzün tablosu olarak karşımıza çıkar. Bu hüzün tablosu her vicdan sahibi insan gibi yazarımızı da bir tarih ve millet sevdalısı olarak yetiştirmiştir.
Osman Aytekin taşrada kaldığı için merkezin görmezden geldiği bir isim. İstanbul un körler sağırlar birbirini ağırlar ortamında Osman Aytekin´i görecek tanıyacak insaflı gözler maalesef çok azdır.
Anadolu yürekli bir kalemi tanıtmakta ne kadar başarılıyım bilmiyorum bildiğim Bir şey varsa Osman Aytekin bir kültür ve sanat işçisidir. Şu ana kadar basılmış olan onlarca eseri onun ne kadar üretken bir insan olduğunun işaretidir.
Ülkemizde sınıf kavramı yoktur ve oluşmamıştır. Üretim ilişkileri ve derin İslam kültürü buna izin vermemiştir. Eğer ülkemizde bir sınıf oluşmuş olsaydı en büyük sınıf Anadolu halkının oluşturduğu sınıf olacaktı. İşte Osman Aytekin bu adı konmamış Anadolu halkının duygularının düşüncelerinin aynası olan bir yazardır. Onun şu cümleleri bunu ne güzel anlatır.
“İstedim ki Anadolu insanını gerçekçi yönlerini ele alarak çizgiyle anlatayım. Anadolu insanını görenler sanatın gücünü de görsünler istedim.”
Bazı yetenekler sonradan kazanıldığı gibi bazı yeteneklerde doğuştan gelmiştir. Osman Aytekin´in resme yeteneği doğuştan bir yetenek olarak kendisinde var olan bir yetenektir.
Okulda öğretmeninin kendisinden daha kötü resim çizen bir kişiye daha çok not vermesi sonucu bu olayı unutmayan kendini resim ve desen çizmeye veren ressamın bu istidadı inkişaf etmiş ve ressam kimliği ortaya çıkmıştır.
Resim açısından izlenimci sanat anlayışı ile çalışmalarını sürdüren Kapadokya bölgesinin eşsiz manzaralarını ve dikkat çekici hususlarını resimlerine yansıtan ve ruhun eşya üzerinde ki yansımalarını renklerin çarpıcı güzelliğiyle birleşerek ortaya çıkaran bir ressamdır.
Sanatın kıldan ince kılıçtan keskin bir köprüyü andıran sıratında Osman Aytekin takdir vadilerini geçerek sevgi cennetine erişmiş bir sanatçı olmanın payesine ermiştir.
Allah kendisine sağlık ve sıhhat dolu bir ömür versin diyerek saygı ve hürmetlerimizi sunuyoruz.
Mehmet BAŞ