Bundan on on beş yıl evveline kadar yurdumuzun birçok köyünde halı dokunurdu. Yüzlerce yıllık bir faaliyet olan halı dokumacılığı ne yazık ki son yıllarda eski önemini yitirdi.
Artık köy evlerinde bile fabrika halıları seriliyor. Kırsaldan kente göçün artması ve değişen ekonomi algısı ile küçükbaş hayvancılık yapan kişi sayısı bir elin parmakları kadar kalmıştır. Hayvancılığın olmadığı yerde yünün, yünün olmadığı yerde ipin, ipin olmadığı yerde halının olmaması normaldir.
O günlere şöyle bir baktığımızda, toprak damlı evlerin altında ıstar ağacı dediğimiz halı tezgâhı kurulurdu. Kerpiç evlerin fakir ama ümitlerle dolu ocağı tüterken, kadınlar keşik ederler halıyı bir an önce yetiştirmeye çalışırlardı. O günlerde şimdi ki gibi televizyon dizilerine göre şekillendirilmiş bir yaşam biçimi yoktu.
Halı dokumak dışında hayvanlara bakmak bahçe işleriyle uğraşmak, yemek yapmak çamaşır yıkamak, evi temizlemek ve çocuk büyütmek Anadolu kadının gündelik işlerindendi.
Birde kadınların şirket adına dokudukları ve şirket halısı dedikleri malzemesini firmanın verdiği halılar çoğu evin geçim kapısıydı. O dokunan halı kimi evlerin çay şeker parasını karşılayacak kimi evlerin elektrik borcunu ödeyecekti.
Halı dokumak zahmetli ve zor bir işti. Yünün alınmasından yıkanmasına ardında ipliğe dönüştürülmesine kadar zor bir süreç vardı. Kadınlar yapağıyı alıp akarsularda tokuçlaya tokuçlaya temizleyip buturaklarından ayırarak daha sonraları çıkrık ve kirmen ile eğirip ip haline getirirlerdi.
Gelep haline getirdikleri ipleri kökboyaları ile boyarlardı. Bununla alakalı örnek verirsek, balçık çamurundan sırçanlı gri, kahverengi için ceviz kabuğu, yeşil için nane ve yarpuz yaprakları, siyah renk için sütleğen otu kullanılırdı. Beyaz renk için ipin doğal rengi yeterliydi. Her renk için farklı bir bitki kullanılırdı. Hatta altın sarısı rengi elde etmek için eskiden Niğde´de ve civarında cihri çalıları yetiştirilirmiş.
Halı dokurken kullanılan gereçler ise, halı bıçağı halı makası, kirkit (çözgü ipleri arasından elle geçirilen atkı ipini sıkıştırmaya yarayan demir taraklı, ağaç saplı aletin adıdır. )gibi gereçlerdi. Eskiden her evde olan bu malzemeler şimdilerde müzelik hale gelmiştir.
Elektriğin olmadığı daha eski dönemlerde mum ışığı veya gaz lambası eşliğinde halılar dokunurmuş. Halı dokumak Türklerin tarihi kadar eski bir zanaat diyebiliriz. Ben bu noktada en çok halıların üstünde ki desenlerin anlamını merak etmişimdir.
Dünyanın en rikkatli kalbine sahip olan Türk kadınları duygularını renklerle ve desenlerle sembolleştirerek halılar üzerine aktarmışlardır. Bizim halılarımız bir çiçek bahçesinden farksızdır. Bir halının üstünde sümbül, karanfil, lale, narçiçeğini görmek mümkündür.
Yüzlerce yıllık Türk tarihi bir halının üstüne nakış nakış işlenmiştir. Hun gülü dediklerini bir şekil yüzlerce yıl sonra Anadolu´nun bir köyünde okuma yazma bilmeyen bir kadın tarafından nasıl dokunuyor. Kurganların ve kümbetlerin üstünde ki geometrik şekiller çoğu halının motifleri ile aynı. Tüm bunlardan yola çıkarak, Türk milleti halılar üzerinde kendi kültürel kodlarını şifrelemiştir diyebiliriz.
Halı dokumak türkülerimize bile girmiştir. Bir Balıkesir türküsünde” Hoca ezan okuyor/Hatçem halı dokuyor/Hatçe´nin halıları/Karanfilli kokuyor” diyen sevdalı gencimiz bir Orta Anadolu türküsünde “Odana serdim halı/Boyun ireyhan dalı/Gören maşallah desin/Kimin var böyle yâri” diyerek sevdiğini halılarla övmüştür.
Halı bizim kültürümüzün temel unsurlarından birisidir. Değişen yaşam koşulları ve modernleşmeye yenik düşen bu kültür yaşatılmalıdır. Gelecek nesillere kültürel kodlarımız aktarılırken fabrikasyon malzemelerle bir şey aktaramayacağımızı unutmayalım.