Kurşunlu camiinde öğlen ezanı okunuyor. Her şey lale devrinden kalmış bir sessizlik içinde. Caminin ince ve zarif minarelerinden kaybolmayan bir zamanın nakışlarını seyrediyorum. Damat İbrahim Paşa´nın elinde bir hamur gibi yoğrulup Muşkara´dan Nevşehir-i Dilaraya dönen şehrin kalbi burada atıyor. Mazinin solmayan eşsiz tabloları burada sergileniyor. Lale devrinden kalmış zarif çeşmeler ve Nevşehir taşından yapılmış evlerle burası şehrin terası gibi duruyor.
Nevşehir kalesine doğru yürüyorum. Kalenin altında yeni bir yer altı şehri keşfedilmiş. Sanki kayalar Ferhat´ın külüngüyle parçalanmış. İç içe girmiş odalarıyla her türlü istila ve savaşa karşı kendini savunmak için yapılmış bu tarihi mekânlar. Kapadokya´nın her tarafına yer altı şehirleri birer gizli kale gibi serpilmiş. Burada yerin üstü kadar altıda çeşitli gizemlerle dolu.
Kaleden aşağı doğru yavaş yavaş iniyorum. Herikli ve Bettik Mahalleleri Nevşehir´i kuran Türkmen aşiretlerinden ikisinin ismi ile anılıyor. Eski mahallelerin üzerimde bıraktığı manevi tesiri yeni yerleşim alanlarında göremiyorum. Nevşehir´in şimdiki yerleşim alanı daha ziyade Avanos ve Ürgüp yoluna kaymış. Fakat Nevşehir çarşısı hala yerli yerinde.
Nevşehir´de fırın kültürü gelişmiş, Nevşehir simidi, kuru kıymalı ve çiğleme gibi kendine özgü ürünleri burada bulmak mümkün. Ayrıca Nevşehir tava yemek için sanayide birçok mekân bulunuyor. Bende bir fırında küflü peynirden pide yaptırıyor ve karnımı doyuruyorum. Esasında Nevşehir denince insanın aklına ağpakla geliyor. Beyaz fasulyeden yapılan bu yemek bir testinin içinde yavaş yavaş pişiriliyor. Ayrıca Nevşehir´de kuru üzüm ve kabak çekirdeği yemeden olmaz. Bende sütle kavrulmuş kabak çekirdeği ve kurutulmuş Nevşehir üzümü alıyorum.
Nevşehir´de topraktan yapılan her türlü malzemeyi bulmak mümkün. Burada topraktan çeşitli kaplar ve süs eşyaları dışında kiremit dahi yapılıyor. Nevşehir taşı ise her türlü inşaat ve kaplama işinde kullanılmakta. Ayrıca geniş ponza yatakları ile her yere bims gönderilmekte. Ayrıca oniks taşından çok güzel süs eşyaları yapılmakta. Bu şehir gerçekten ekmeğini taştan çıkarıyor.
Nevşehir´in her tarafı açık hava müzesi gibi. Derin vadiler ve tarihi mekânlarla burası bir masal diyarını andırıyor. Bende bu güzelliklerden mahrum kalmamak için yola düşüyorum. Uçhisar´dan Güvercinlik vadisi´ne doğru iniyorum. Buradan yürüyerek Göreme´ye çıkacağım. Güvercinlik vadisi kayaların arasında sanki bir cenneti andırıyor. Bir saatten fazla yürüyerek Maccan´a ulaşıyorum. Bilmeyenler için söyleyeyim Maccan Göreme´nin eski ismi.
Göremeden Avanos´a gidiyorum. Avanos denince akla ilk olarak Kızılırmak geliyor. Bereketi ve güzelliği ile Avanos´a Kızılırmak, Kızılırmağa Avanos çok yakışıyor. Irmak kenarında bir çay içiyorum. Burası güneşin batışına doğru çeşitli renklerin dans ettiği bir yere dönüşüyor. Sallanan köprüden geçerek Avanos´tan ayrılıyorum.
Güneşin batışı demişken Nevşehir´e gelip Kızılıçukur vadisine gitmemek olmaz. Benimde son durağım burası oluyor. Güneş utangaç bir kadın gibi yavaş yavaş peçesini indirerek gecenin koynuna gömülüyor. Ve benimde ömür güneşim yavaş yavaş batarken şehrin üstünü saran son ışıklarla birlikte Nevşehir´e veda ediyorum.
Mehmet BAŞ