Bankacılık sisteminin ve bankaların ne denli önemli olduğu taaa 17. Yy da Avrupalılar tarafından biliniyorken, bizde 20. Yy başlarında bile hala bankacılık yabancıların ellerindeydi. Netekim 1800 lü yılların sonunda Avrupa’da her türlü finansal işlemler teknik olarak yapılıyordu. Bizde ise hala altın ve takas sistemi ki o da ya Ermeni ya Rum ya da çok varlıklı tüccar Osmanlı ağaları ellerinde şekilleniyordu.
Bizde ilk kez Mithat Paşa’nın kooperatif sistemi üzsrine kurduğu bankacılık girişimleri olmuşsa da Müslüman halkın faizin haram kılınması nedeniyle fazla ilgi göstermediğini görüyoruz.
Neden sonra Cumhuriyetin ilk yıllarında düzenlenen İzmir İktisat Kongresi ile artık milli bir bankacılık sistemi üzerine yoğunlaşmak gerektiği fikri kabul görünce ilk ulusal bankalar kurulmaya başladı. Böylece İş Bankası, Türkiye Sınayi ve Maadin bankası, Eytam Bank gibi pek çok banka kuruldu.
İşte bu hızlı gelişmelere bağlı olarak Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi ilimizde de bankacılık sisteminin bir bölgenin ekonomik değerine önemli katkı sağlayacağını düşünen bir grup girişimci 1927 yılında Nevşehir Bankası T.A.Ş ve 1928 yılında da Ürgüp Zürra Bank’ın kurulması için adım attılar. Ürgüp Zürra Bank’ın Nevşehir Bankasından bir farklı yanı da isminin yanında Tüccar Bankası ibresi oluşuydu.
Aslında Nevşehir tarihinde kısa bir geriye dönüş yaparsak her ne kadar 1800-1920 yılları arasında tüm Nevşehir genelinde –Ürgüp hariç- halkın tamamına yakınının tarımsal ürünler ile haşır neşir olduğunu görüyoruz. Esnaflık ve ticaret, sarraflık ve finans işleri daha çok Rumların elindeydi.
Ürgüp’ü hariç tutmamın nedeni ise, mübadele yıllarına kadar Nevşehir genelinde en zengin bölgenin Ürgüp, dahası Sinasos (Mustafapaşa) olduğu görülür ki buradaki halkın büyük bir kısmı İstanbul’da; havyar, peynir, sarraflık, gümüş ve sanayi ürünleri üzerinde faaliyet yürütüyorlardı ve buradan elde ettikleri gelirlerin büyük bir kısmını da dernek ve vakıflar aracılığı ile bölgenin kalkınması için harcıyorlardı.
İşte, mübadele ile finans sektöründe doğan bu boşluğun kapatılması için Niğde ve o dönemde ona bağlı olan Ürgüp ve Nevşehir’de Niğde milletvekili Ataullah Bey Nevşehir ve Ürgüp’ten varlıklı kimi kişilerle bir araya gelerek yukarıda adı geçen iki bankanın kurulmasını sağlamıştır.
Bu arada zürra (ziraatla uğraşan, çiftçi manasındadır).
Nitekim, 1947 yılına kadar başarılı bir şekilde faaliyet gösteren bu iki banka sözleşmede yer alan 21 yıllık hizmet sürelerini doldurdukları için kapanmışlardır. Yani ben öyle biliyorum. Bir başka tevatüre göre, bankaya para yatıranların, ortak olanların aldıkları kazanç paylarının resmen faiz olduğu ve bu paraların haram olduğu yönünde mudilere yönelik baskıları sebep olduğu söylenmektedir.
Öyle veya böyle bu kısmı tarihçilerin araştırmalarına bırakıyorum.
Sonuç olarak – belki daha önce duymamış olanlar vardır düşüncesiyle- ilimizde bize özgü iki adet banka kurulduğunu, çalıştıkları 20 yıl boyunca çok da güzel kazanç elde ettiklerini, yaptıkları kazançları çiftçilere, esnafa ve tüccarlara destek olarak kredi sağladıklarını, hala mevcut bazı esnafların dedelerinin bu bankanın verdiği kredi ile ticarete başladıklarını hatırlatmak istedim.
Bu yazıyı yazmama sebep olan meseleye gelince. Birkaç gün önce yaşlıca bir amcanın bankamatikten para çekmeye çalışan birisine “yiyin bakalım haram faizleri, hesabını nasıl verecekseniz?” diye laf atmasından yola çıktım.