Aramızda ayrılan Tiyatro sanatçısı, Gülriz Sururi Cezzar’ın anısına atfen..
Bu Şehir, her gün öylesine ağlayıp iniler ki O’nu, terk edip giden sevgililerin ardından.
Şehir’in uğultusu, çoğu zaman içinde yaşayan insanların çığlıklarına, feryatlarına karışıp göğe doğru şiddetle yükselip, gökkuşağı renkleri yaratarak, sayısız yıldızların arasında yerini alır.
Şehir’de nefes alan, yaşayan biz duygusuz, hissiz insanlar Şehir’in, kaotik gelgitlerinin içinde yaşamın, ihtiras dolu çağrısına kulak kesilerek durmadan, sesin çığlığa dönüştüğü hedefe doğru bir şeyler edinmek hırsıyla koşarız.
Oysa ki kazanmak için, heba ettiğimiz değerler bir daha bize dönmemek üzere yitirdiğimiz özümüz, bizi var eden karakteristik değerlerimizdir. Bu bazen bir Sanatçı, Siyasetçi, İş insanı, Yazar çizer düşün insanı olduğu gibi..
Yaşadığımız nefes alıp verdiğimiz havasını kokladığımız şehirlerde ki bize ait olan hafızamız, anılarımız varlığını, hislerimize kazıdığımız yerleşkeler de olmakta.
Hırslı bir o kadar da ihtiraslı, Partizanların Popülist rant beklentisine kurban edilmekte.
Şu günlerde, Antalya Kent Müzesi’ni bulunduğu yerden taşımak başka bir yere götürmek istemekteler. Oysa Müzenin yerleşkesi zaten kendine özgü görselliği olan harika bir mekan.
•••
Karanfil sokağın köşesinde ki şu pembe evin sokağa bakan penceresinin önünde oturup sokağa bakan yaşlı bir teyze vardı. Bugün sabah ordan geçerken teyzeyi göremedim. Çok tatlı sevimli bir yüzle geçenlere bakardı.
Teyze’nin içten içe gülümsediğini hisseder sokaktan geçen insanlara iyilik ve şans dilediğini her halinden anlardınız. O’nun orda durup bize sevimli gözlerle bakması sokağın müdavimleri üzerinde tarifsiz bir yaşama sevinci, insanlara ve hayata karşı iyimserlik duyusu yüklerdi.
Sormadım, belki teyze vefat etmiş mi desem ancak, mahallede de sela okunmadı. Acaba, hastalandı mı? yoksa teyze, yakınları tarafından bir Bakım evine mi gönderildi bilemem.
Son zamanlarda ailemizin büyüğü, bizi yetiştirip hayatı boyunca bize emek veren, kaygılarımız ile kederlenip, sevinçlerimizle mutlu olan ebeveynlerimize gereken önemi veremiyoruz.
Onları aramızda, içimizde, evimizin bir köşesinde tutup, nefeslerini hissedip varlığıyla güven duymak yerine çoğu zaman , yaşlı yurtları, bakım evlerine kapatıp, çaresizliğe terkediyoruz.
•••
Mahallemiz de bizimle yaşamı paylaşan evcil hayvanlar da var. Onların varlığı masumluğu, sessizlikleri bize insan olduğumuzu farklılığımızı, canlıların, yaşamın çeşitliliğini anımsatırlar.
Sokağımızın köşesinde bizi bekleyip, ordan geçerken çoğu zaman önümüze geçen. Ayaklarımıza dolaşıp bize çalım yapan, ayaklarımızın arasından geçmeye çalışan. Ayak tırnaklarıyla paçamıza asılıp hep dikkat çekmek, burda olduğunu söylemek, kendini zorla sevdirmek istediklerine tanık olmuşuzdur.
Kış yüzünü gösterip havalar soğunca illa kendine bir köşe kuytu bulmuş olmalılar ki, bu günlerde pek çok gözükmüyorlar. Kediler, köpekler gibi değilmiş, kışın kediler daha çok üşürler, evin sıcak köşesine inatla yerleşirlermiş.
•••
Sokak hayvanlarına da gereken ilgiyi gösteremiyoruz. Geçenlerde bir beldenin zabıtaları köpekleri öldürürken hayvan severin kamerasına takılmışlar. Zabıta memurları kendilerinin kameraya çekildiğini anlayınca öyle kaçırmışlar ki.
•••
Az ileride Kentin göbeği denilecek yerde bir de Lokal var. Oraya gelen, müdavimi olan pek çok insan toplumda, insani iletişim ve sosyal ilişkilerimizi karşıladığımız lisanın, iletişimin dışında farklı bir iletişim ironi lisanı geliştirmişler.
Garip bir şekilde birisinin ak dediğine diğeri kara diğerinin, dost dediğine öbürküsü düşman demekte.
Onların kendi aralarında geliştirdikleri politik iletişim ironi lisanı. Dışarıda ki bir çok insanın akıl tutulmasına, fikir saptamanın da ikilem yaşanılması, kararlı kararsızlık gibi bir durumun yaşanılmasına neden olmakta ki.
Örneğin; içlerinden birisi kürsüye çıkıp barıştan, kardeşlikten söz edip bu yolda ısrarla mücadele etmeye devam edeceğiz derken. Kürsüye çıkmanın öncesi ve sonrasında teröristlerin yanında yer alıyor.
Onların sevinçlerine ortak oluyor, renklerine bürünüp, cenazelerine gidiyor.
Neden böyle yapıyorsun diye sorulunca. “ben, o bölgenin temsilcisiyim” diyor.
İyi de onlar o bölgenin yurttaşı olmak duyarlılığını yitirmişler. Bir terör örgütü kurmuşlar ve bu örgüt vatana millete hiyanet etmekte, çocukları, bebekleri, masum insanları katletmekteler.
Patlayıcılarla şehirlerde toplu intihar eylemleri gerçekleştirip yüzlerce masum insanı kanını akıtmaktalar. Bunlar o bölge insanı değil dağa çıkmış teröristler.
Başka gruptan birisi yine aynı kürsüye çıkıp hukuk, adalet ve yasaların üstünlüğünden dem vuruyor, ısrarla demokrasi ve yargı tarafsızlığını korumak mücadelemiz devam edecek diyor.
Gözlemlediğiniz de aynı insan, Hukuk’la Anayasayla alay eder davranışlar sergililediğine tanık oluyoruz.
Edindiği gücün, her şeyin üzerinde olduğu kanısını uygulamalı olarak göstermiş olmuyorlar mı?
Diğer gruptan birisi, demokrasi vurgusu yapıyor, özgürlük ve ifade hürriyeti yurttaşlık haklarının korunması gibi ilkeleri savunurken kullandığı iletişim, demokrasi lisanına bakıyorsunuz. Bozgunculuk, darbe çığırtkanlığı. Bak diyor “ayağını denk al yoksa, ya o ayaklarından asarız veya zindanlar da çürürsün”.
Muhatabına alenen, aba altında sopa gösterip tehdit ediyor.
Allah Allah, yanılıyor veya yanlış anlıyor olabilir miyim?
•••
31 Aralık’ta aramızda ayrılan Tiyatro sanatçısı sevgili, Gülriz Sururi Cezzar hanım’a Allahtan rahmet diler. Ailesi ve geride kalan yakınlarına, sevenlerine taziyelerimi sunarım.