Irak, Bahreyn, Şam, Mısır, Hindistan, Horasan, İran, Türkistan ve diğer İslâm beldelerinde değişik adlarla anılan Bâtınîler; Ca‘fer es-Sâdık’tan sonra imâmetin oğlu İsmâil’e geçtiğini savundukları için İsmâiliyye, âlem ve imâmet anlayışlarında yedili bir sistemi benimsediklerinden Seb‘iyye, hakikatin ancak gizli bir imamın tâlimiyle öğrenilebileceğini öne sürdüklerinden Ta‘lîmiyye, dinin haram kıldığı hususları helâl saydıklarından İbâhiyye, mal ve kadında ortaklığı câiz gören Mazdek ile Bâbek’e uyduklarından Mazdekiyye ve Bâbekiyye, İslâm akaidine aykırı ulûhiyyet telakkilerini benimsediklerinden Zenâdıka, âlemin yaratılışını ve âhiret hayatını inkâr ettiklerinden Melâhide, Hamdân Karmat (Kırmıt), Nâsır-ı Hüsrev, İbn Nusayr, Anuş Tegin ed-Derezî ve Hasan Sabbâh gibi liderlere bağlı olduklarından Karâmita, Nâsıriyye, Nusayriyye, Dürziyye ve Sabbâhiyye, Bâbek zamanında kırmızı elbise giydiklerinden Muhammire, Rey şehrinin Hürrem bölgesinde bulunduklarından dolayı da Hürremiyye diye adlandırılmışlardır.
Bâtıniyye’nin ortaya çıkışını hazırlayan fikrî hareketin kaynağını mutedil bazı Şiî yazarların da kabul ettiği üzere yahudi asıllı münafık Abdullah b. Sebe’nin ortaya attığı aşırı görüşler oluşturur. İbn Hazm, kendi devrine kadar gelen Bâtınîler’in fikir babası olarak Hz. Ali’yi ilâhlaştıran Abdullah b. Sebe’yi gösterir (el-Faṣl, I, 326). Taberî’nin bir rivayetinde, “Sana Kur’an’ı farz kılan Allah muhakkak ki seni vaad edilen yere döndürecektir” (el-Kasas 28/85) meâlindeki ayete Hz. Muhammed(sas)’in ölmediği ve bir gün mutlaka döneceği (rec‘at) anlamını vererek Kur’an’ın bâtınî tarzda ilk defa Abdullah b. Sebe tarafından te’vil edildiği görüşüne yer verilmesi (Târîḫ, IV, 340), İbn Hazm’ın tespitini doğrulayıcı mahiyettedir.
Genelde Abbâsî halifelerinden Me’mûn devrinde başlayıp Mu‘tasım-Billâh zamanında yayıldığı ve Selçuklular dönemine kadar sürdüğü kabul edilen Bâtıniyye hareketi, Dımaşk civarında bulunan Selemiye’de (Selemye) Abdullah b. Meymûn el-Kaddâh; Basra’da Hamdân Karmat ve Abdân; Kûfe’de Muhammed b. Zekeriyyâ; Bahreyn’de İbn Ebû Zekeriyyâ, Ebû Saîd el-Cennâbî ve oğlu Ebû Tâhir; Yemen’de Ali b. Fazl, İbn Havşeb; Cürcân’da Ebû Ali ed-Deylemî; Horasan’da Mukanna‘ ve Hüseyin b. Ali el-Mervezî; Sicistan’da Muhammed b. Ahmed en-Nesefî; İran’da Me’mûn b. Eş‘as, Hasan Sabbâh; Mısır’da Ubeydullah el-Mehdî; Mağrib’de Ebû Abdullah eş-Şiî ve daha pek çok Bâtınî-İsmâilî şahsiyetlerce yürütüldü. Üç asır boyunca İslâm dünyasında huzursuzluk fitne ve anarşi kaynağı olan Bâtıniyye dâîleri başta Selçuklu Veziri Nizâmülmülk olmak üzere birçok devlet adamı ile âlimi şehit ettiler. Büyük Selçuklu sultanlarının azimli mücadeleleri sonunda İsmâiliyye’nin gölgesi altında faaliyetlerini sürdüren Bâtıniyye,İsmâilîler’ce kurulan çeşitli devletlerin yıkılmasından sonra İslâm dünyasında daha çok İslâm akaidine muhalif inançlar ileri sürerek varlıklarını günümüze kadar devam ettirdi. Bugün Suriye ve Lübnan’da olduğu gibi Nusayriyye ile Dürziyye yanında Bâbiyye, Bahâiyye, Kādiyâniyye gibi fırkaların da kökü aynı yerde bitmişti.
Günümüzü anlamlandırmanın yolu tarihe bakmakla anlaşılabilir. Tarihi dizilerin senaryoları, dönemin fikirsel haritası ışığında hazırlanırsa anlamlı olur. Artık bir film, film olmanın ötesinde bir etkiye sahiptir.
Dünün BATİNİLERİ bugün CEMAAT adı altında DEVLETİMİZİ ve MİLLETİMİZİ, DİNİMİZİ parçalamaya devam ederken, onlarca Devlet adamı, Memuru ve Alimi şehid etmeye devam ediyor.
Sadece bir DİZİ olarak bakmayalım….