Bir zamanlar memleketin birinde halk yöneticisinden ilizgar olunca padişah onun yerine yeni bir yönetici gönderir. Yeni yöneticinin ilk sözü “yemem, yedirmem, çalmam, çaldırmam” olmuş ki zaten halkın da istediği ve beklediği böyle biriymiş. Nitekim kısa bir süre sonra halk tarafından, çalışmasıyla, icraatlarıyla halkın gözüne girmiş.
Gel gelelim her şey sadece onun elinde değilmiş. Her yere, her şeye tek başına yetişmesi mümkün olmadığından bazı meselelerin çözümü için yanındaki danışmanı ve yardımcılarından medet umarmış.
Zorlu işlere kendisi koştururken, çözülecek basit meseleleri de doğal olarak yardımcılarına ve danışmanlarına havale eden yönetici, yine doğal olarak meselelerin takip edildiği düşüncesi ile gönlü rahatmış.
Bir süre sonra yanındakilere yönlendirdiği basit mesellerin çözüme kavuşmadığı yönünde şikayetler almaya başlayınca, doğrudan kendi huzurunda direktifleri vermeye başlamış.
Vatandaş gelip derdini söyleyince, yönetici “basit bir iş yardımcım halleder” diyerek, yardımcısını makama çağırtır ve vatandaşın derdini ona dinleterek ve bir de özellikle emir vererek “meseleyi takip edeceksin, bana da bildireceksin” diye tembih edermiş.
Yardımcılar ve danışmanlar yöneticinin yanında “tabii efendim merak buyurmayınız” derlermiş. Hatta dışarda vatandaşa ikram izzette bulunurlar, güler yüz ve tatlı dille uğurlarlarmış.
Vatandaş meselesinin çözüldüğü düşüncesi ile gönül rahatlığı ile gidermiş makamdan.
Fakat heyhat.
Günler, haftalar hatta aylar geçer ama çözüm bulunmazmış.
Adam ne yapsın bir daha makama çıkıp derdini anlatmaya utanırmış.
Bir gün biri dayanamayıp yolda gördüğü yöneticiye anlatmış meseleyi ve demiş ki
“Sayın yöneticim bunun iki nedeni olmalı ilki; ya siz öyle davranmalarını istediğiniz için yani “mış gibi yapın gönderin” dediğiniz için öyle yapıyorlar. Ya da yanınızdakiler sizi hiçe sayıyorlar. Demiş.
İyi ki günümüzde böyle değil işler(!)
Ben yine de hatırlatmış olayım ki esasen hayat bir sinemadır diyen Walt Disney ve hayat bir tiyatro diyen Oscar Wild yanılmıyorlar ama bence gerek sinemada gerekse tiyatroda aslolan esas oğlanın yani jönün kabiliyeti ve yeteneği değil, kastta görev alan her ferdin ortaya koyduğu beceridir.
Bakınız Oskarlı filmlere, sadece bir dalda almıyorlar ödülleri. Tamam, başroldeki oyuncuların üstün performansı çok değerli ama filmi sırtlayanlar alt kadrolardır. Onlardan bir ya da birkaç tanesi sizi Oskar’dan edebilir.