Değerli okuyucularım sevgili kardeşlerim, Türkiye ve dünya gündemini medyada ve internette  birlikte takip ediyoruz. Çoğu görüp okuduğumuz haber niteliği taşıyan olaylar, suçlar, terör saldırıları ve benzeri haberler son derece trajik ve keyif kaçırıcı. Bu duruma hep beraber tanığız.

Yalnız dikkat çeken şu ki; Sümen altı yapılan, üstü örtülen veya kapatılmaya çalışılan, özellikle Kamu bürokrasisinde ve sivilde de hatırı sayılır çevrelerce zaman aşımına uğrayan, netice alınamayan sonuçlandırılamayan fiil ve eylemler oldukça kabarık. Şunu da demiyorum şu şöyle yapmış, bu böyle yapılıyor, hayır değil.

Dün, Hürriyet gazetesinde dikkat çeken bir haber vardı, vardı da bu münferit işlenen ve münferit kuruma ait bir vaka değil. Özelikle geçtiğimiz yıllarda çok karşılaştık. Hem işlevsel suç unsuruyla hem de suçun üzerinin kapatılması babında.

Hürriyet`in haberine göre (08/02/2018) olay Mardin`de Emniyet bünyesinde geçiyor. Suçun niteliği de cinsel istismar.  Kimin neyi ne kadar yaptığını yazmak istemiyorum, bilgi sahibi de değilim. Ayrıca bu konu bir haberden ibaret yani neyin ne olacağı neticede yargılama sonucu anlaşılacak. Şimdi siz de soracaksınız ki, o zaman ne demeye çalışıyorsun? Doğru, haklısınız. Memlekette ne kadar haklı olduğun değil,  ne kadar güçlü veya  nüfus sahibi olman gerektiğini dile getirmek istiyorum.

Geçtiğimiz yıllarda özellikle Kamuda medyaya yansıdığı kadarı ile birçok suçun oldubittiye getirilerek üstü kapatılmaya çalışıldı, kapatıldı maalesef bunların da çoğu taciz ve istismar suçları.

Mardin´deki bu olay da benzeri bir vaka yalnız bu olayda anladığım kadarıyla Mardin Cumhuriyet Savcılığı olayın üzerine kararlılıkla gitmiş ve neticede olay yargıya intikal ettirilmiş.

Tabi, bu arada sıcak, sıcak bir de Kaymakamlıktan Valiliğe terfi ettirme vukuatı var ki; Kaymakam arkadaşımız vatandaşa ayakkabısının altını öptürmüş. Tabi bu vukuat Kaymakamlıktan Valiliğe terfi vesilesi olmuş.  Olayın medyaya yansıyan kısmı böyle, gerçeğin ne olduğunu  bilmiyoruz, böyledir demek doğru olmaz.

İşte tam burada zurna devreye giriyor, medyaya yansımayan ne kadar vukuat, zalimlik, hukuksuzluk olduğunu bilemiyoruz.

Bir Şehit Annesi yaklaşık 12 yıl boyunca  Şehit oğlunun isminin bir okula verilmesi için ilgili kamu kurumlarına başvuruda  bulunmuş. Ve 12 yıl boyunca uğraşmış,  durum böyleyken. Geçtiğimiz hafta ilgili Anne Fox TV`ye ulaşmak durumunda kalmış. Neticede konu  TV`de dile getirilince, Annenin talebi aynı gün ilgili kurumlarca karşılanmış ve Şehit kardeşimizin ismi bir okulumuza verilmiş.

İşin doğrusu, Şehidimiz, şehitlerimiz ve aileleri için ne yapsak onların hakkını ödeyemeyiz. O aileler vatanları ve Milletleri ´´bizim´´ için canlarını verdikleri gibi arkalarında sevdiklerini bırakıyorlar. Yani diyorum ki; arkadaşım doğru bir şey yapmak, inandığın bir değeri yüceltmek, görevini, işini yapmak için medyada mevzu bahis konusu mu olmak, haber mi olmak gerekiyor. Medyaya yansımayan işleri sümen altı mı yapmalıyız.

Eğer bir milleti yücelteceksek,  medeni milletler arasında biz de varız diyeceksek; kim ne olursa olsun işimizi, doğru olanı yapmak durumunda kaldığımızda,  karşımızda kim, hangisi makam ve mevki sahibi olursa olsun, inandığımız değerleri  savunmaktan ve işimizi doğru yapmaktan çekinmeyeceğiz. Bu arada, doğruyu inandığımız değeri savunuyor iken de nezaketi, saygıyı, sabrı, soğukkanlılığı da elden bırakmayacağız diye düşünüyorum.

 

 

DENİZ YÜCEL`İN TAHLİYESİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Bu günlerde insanlar olur olmadık gerekçelerle tutuklanıp, takdir edilen vakte kadar yatırılıp sonra tahliye ediliyorlar.  Deniz Yücel´in tahliyesinden  üç gün önce bir mahkeme tutukluluğunun devamına karar verirken, bilinmez bir gerekçe ile tekrar bir diğer mahkeme tahliye ediyor. İsteriz ki kimse mağdur olmasın, kimse de birilerini mağdur etme durumunda kalmasın. Ne yazık ki memlekette istenmeyen o kadar nahoş durumlar yaşanılıyor ki, insan yorum yapmak anlayıp izah etmekten zorlandığı gibi şiddetle de kaçınmak durumunda kalıyor. Biz millet olarak öz eleştiride bulunabiliyoruz ve yer yer devleti, hükümeti ve ilgili kurumları eleştirdiğimiz oluyor. Bak bugün Deniz Yücel örneği ve daha birçok gazetecilerin içeride tutulmalarını gerektirecek suç unsurunun tanımlanıp tanımlanmadığından söz edebiliyoruz. Bunu yaparken çekinmiyor değiliz. Masum ve ölçülü eleştirel bir yazı dahi, bir takım kraldan çok kralcı olan çevrelerce linç edilene bildiği gibi sonrasında adli makamlarca da halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek suçlamasına muhatap olabiliyor.



Dürüst olmak gerekirse, geçmişin ayak izlerinin yanında bu günün şartları beş yıldızlı otel gibi görülebilir. Faili meçhuller döneminin toplumsal hafızımızdaki yeri daha çok taze.



Biz,  zamanı birbirimize karşı  husumet yaratmak aracı olarak kullanırken; Atlantik ötesinde Mars´a spor model araç gönderdiler.

 

DİPLOMASİ  ŞİKAYETLENMEKTEN İYİDİR

Çoğu zaman  Avrupa`yı takdir ettiğimiz  örnek almamız gereken yanlarının olduğunu dile getiriyor, konuşup yazıyoruz haklı olarak. Ne var ki, aynı Avrupa bizim ulusal değerlerimiz, çıkarlarımız söz konusu olduğunda Türkiye´ye karşı çok da samimi değiller.  PKK terör örgütünün mensupları bütün Avrupa`da serbestçe dolaşıp örgüt faaliyetlerini yürütüyorlar. Hatta bunlar Avrupa kamu kurumları başta Avrupa`nın nerdeyse tüm Parlamento`larında PKK`yi destekler nitelikte propaganda yapmaktalar. Biz neden´´ Türkiye ´´  parlamentomuz da terör örgütlerini doğrudan ve ya dolaylı yönden sözlü, yazılı destekte bulunan ÇEVRELERE,  devletlere yönelik yaptırım kararı almıyoruz. Hatta bu örgütü destekleyen kim olursa olsun suçlayacağımızı örgütün ülkemizde yarattığı ve yaratacağı tahribattan sorumlu tutacağımızı dile getirmiyoruz. Aslında parlamentomuzda bu yönde kararlar çıkarıp, faaliyetlerde bulunabiliriz. Onların parlamentoları  Ermeni meselesi başta olmak üzere daha birçok husus da karar alıp yaptırımda bulunabileceklerini söz konusu ederken. Biz neden bu yönlü diplomasiyi çalıştırmayıp, sürekli şikayetleniyoruz?



SAĞDUYU VE SUKUNET

İnsanın en büyük düşmanı yine insanın kendisi, insana en büyük zulmü yapan yine insanın kendisi. İnsanın  en sıkı sırdaşı yine kendisi. Sen kendi sırrını saklamakta acze düşersen ikinci neden  onu muhafaza etsin,  senin katlanmadığın zahmete katlansın. Yine insan en büyük yalanı kendisine söyler ve kendini aldatır. Dürüst insan, diğer insanlar ile birlikte kendisini de  aldatmayandır.

Büyük cephemiz, büyük savaşımız cehalet olmalıdır. Geçmişin cehaletiyle günümüzün cehalet adına eksiklerimiz farklı. İlgili cevreler memleketimiz de kitap satışlarının bu bağlamda okuyucu kitlesinin arttığını yazıyorlar. Sevindirici haber.

Şu da var ki; Yaşadığımız Dünya da pek çok olumsuz haberler, ürperten yaşanmışlıklar ile karşı karşıyayız. Allah daha beterinden korusun. Hayatın olabilecek olumsuzluklarına karşı her ne kadar tedbir almış oluyor isek de; kaza ve kaderin kaçınılmazlığına inanıyoruz.

Özellikle  trafik kazaları kaza olmasıyla kalmıyor.  Trafik kazasını sadece maddi hasar olarak düşünüp beynimizde öyle şartlandırmayalım. Kazalar çok can yakıyor, her yıl binlerce canımızı yitirdiğimiz gibi bunun yanında hayatının geri kalanını fiziksel, zihinsel özürlü yaşamak durumunda kalabileceğimizi unutmayalım.

Biraz sabır, biraz saygı, hoşgörü, tolerans, çevremizdeki insanlarla selamlaşmak inanın bizim daha huzurlu, daha pozitif olmamıza katkı sağlayacaktır.

Sevgi yüreğimizde, gülümsemek yüzümüzde eksik olmaması dileğimle..