Sevgili okurlarımız:

Bu hafta Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa SAS dünyaya gelişinin 1447.yılının konusunu işleyeceğiz. Bizleri yoktan var eden varlığından haberdar eden, bizleri İslam nuru ile müşerreflediren, bizleri Müslüman bir anadan ve Müslüman bir babadan dünyaya getiren ve bizleri bu mübarek saatte bu mübarek çatı altında toplayan yüce Mevla’ya hamdü senalar olsun  bütün selatü selamlar Efendiler efendisi  sevgililer sevgilisi hz. Muhammed (AS) üzerine olsun.

İnananlar İçin Eşsiz Bir model ve İdeal Örnek

Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.  (Enbiya, 21/107) Din, insanın sadece Allah ile ilişkilerini değil, aynı zamanda hem diğer insanlarla hem de âlem ile ilişkilerini düzenlemek üzere, Allah tarafından konulmuş olan değerler manzûmesidir. Bu tariften de anlaşılacağı üzere, din, insanın âhlâkileşmesi, bir başka deyişle insanileşmesi içindir. “Allah ölümü ve hayatı, hanginizin daha güzel davranışlarda bulunacağını imtihan etmek için yarattı” (Mülk, 67/2) ayet-i kerimesi, dinin gayesinin insanı ahlâkî olgunluğa ulaştırmak; insanı, “insan-ı kamil” haline getirmek olduğunu gösterir. Yüce Allah, insan için gerekli olan her şeyi, bir taraftan vahiy ile bildirmiş; diğer taraftan da peygamberler vasıtasıyla, bildirdiklerinin sosyal hayata nasıl geçirileceğinin somut örneğini göstermiştir. İlk insanın aynı zamanda ilk peygamber olmasının, gözardı edilmemesi gereken bir manâsı vardır. Bu mana insan adı verilen varlığın din olmaksızın, insanlığını tam olarak gerçekleştiremeyeceğidir. Dinin insana ulaşması ve öğretilmesi konusunda peygamberin önemi son derece büyüktür. Dini koyan Allah’tır, ama onu eksiksiz bir şekilde insanlığa sunan peygamberdir. Dini değerleri hayatında yaşantı haline dönüştürebilmesi için de insanın, peygamberin örnekliğine ihtiyacı vardır. Geçmiş zamanlarda insanların problemleriyle ilgilenen şüphesiz başka insanlar da vardır. Krallar, komutanlar, topluma yön verme iddiasıyla sistemler kuran filozoflar, fikir adamları, şairler ve daha niceleri gelip geçmişlerdir. Fakat bunların hiçbiri insanlara mutluluk getirme yönünden peygamberlerle mukayese edilemez. Şüphesiz bunlar arasında insanlara faydalı olanlar da çıkmıştır. Fakat peygamberlerin bıraktığı derin izi, hiç biri bırakamamıştır. Çünkü onlar, topraklara sâhip olma, ülkeleri fethetme, düşmanına galip gelme, insanlara hükmetmenin ötesinde, insanın öz cevherini görememişler, adeta onu hiç hesaba katmamışlardır. Bu sebeple denilebilir ki, tarih boyunca dünyanın her yerinde görülen, hayır, ahlak, vicdan, adalet, merhamet, şefkat tezâhürleri, Allah’ın irşad ve hidayetine, peygamberlerin ilâhi dâvetine dayanır. Çünkü dünya ne kadar geniş olursa olsun, her tarafa o yüce insanların daveti ulaşmış, bütün milletler o ulvi yol göstericilerin hayata mutluluk müjdesi veren seslerini duymuşlardır.

Bu hakikat Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir: “Hiçbir millet yoktur ki, içlerinden bir uyarıcı peygamber gelmiş olmasın.” (Fâtır, 35/24) “Her ümmetin (Allah’ın emirlerine davet eden bir yol gösterici) peygamberi mevcuttur…”(Yûnus, 10/47) Kim hidayete gelirse kendisi için hidayete gelmiş olur, kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günâhkâr, başkasının günâh yükünü taşımaz. Biz elçi göndermedikçe azâb edecek değiliz. (İsra, 17/15) Gerçekten peygamberler kalpleri ıslâhla uğraşmışlar, kalplerden hasedin, fesadın, şerrin kökünü kazıyıp atmak için çalışmışlardır. Gönülleri büyük ihtiraslardan, hudutsuz isteklerden temizleyip kurtarmak için yol göstermişlerdir. Bu geceden hepimiz nasibimizi almalıyız. Çünkü bu gece Kandil gecesi. Çünkü bu gece Mevlid gecesidir. Çünkü bu gece Şah-ı Rusul’un bizleri şereflendirdiği gecedir. Bu gece iman kandillerimizi, ibadet kandillerimizi yakma gecemiz. Bu gece ahlaki güzelliklere bürünme gecemiz. Bu gece Şefkat Peygamberimizi örnek alma gecemiz. Bu gece gönüllerimizi, bedenlerimizi diri tutma gecemiz. Bu gece Rahmet yağmurundan nasibimizi alma gecemiz. Bu gece bağışlananlardan olma gecemiz. Bu gece Peygamberimiz hürmetine affedilenlerden olma gecemiz. Bu gece İnsanlık Onurunu yeniden kazanma ve kazandırma gecemiz. Bu gece dua gecemiz. Maddi ve manevi desteklerimizle, dualarımızla zulüm altında inleyen kardeşlerimize destek olma gecemiz. Ol Rebiûl evvel âyın nicesi, On ikinci gîce isneyn gîcesi, Ol gîce kim doğdu ol hayrûl-beşer, Ânesi anda neler gördü neler, Doğdu ol saatte ol Sultân–ı Dîl, Nûra gark oldu semâvât ü zemîn. O’nu örnek almak demek; Güvenilir olmak demek, (Emanetlerini O’na veriyorlar, “Emin” diyorlardı.) Affedici olmak demek, (Mekkelileri toptan affetmişti.) Merhametli olmak demek, (Ağır tahriklere rağmen  beddua etmemiştir. Taif..) Hoşgörülü olmak demek, (Mescide bevl, zinaya müsaade isteyen genç…) Sözünde durmak demek, (Hudeybiye günü Ebu Cendel’i geri vermesi.) Cömert olmak demek, (Ölüm hastalığında yanında bulunan üç dinarı dağıtmak..) Alçakgönüllü olmak demek, (Ben kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum…) Çalışkan olmak demek, (İşlerini kendisi yapmak isterdi, söküğünü dikerdi..) Dosdoğru olmak demek, (Size bir düşman saldıracak desem bana inanır mısınız?) Adaletli olmak demek, (Kızım Fatıma dahi çalsa…) Vefakar olmak demek, (Geceler boyu ayakta durup ibadet etmek.)

PEYGAMBER

Her işe besmele ile başlardı. Herkese selam verirdi. İlim öğrenenlere destek verirdi. Her konuda güvenilir bir insandı. Komşu ilişkilerinde çok hassastı, Ayıpları asla yüze vurmazdı. İnsanlar arasında hiçbir ayrım yapmazdı. Evine selam vererek girerdi ve temizliğe çok önem verirdi. Çocuklarla şakalaşırdı. Çocukları  çok severdi. Hep hayrı ve iyiliği tavsiye ederdi. Hasta ziyaretini ihmal etmezdi. Misafire ikram etmeyi severdi, güler yüzlüydü. Yemeğin sonunda şükrederdi. Yoksullara yardım ederdi, arkadaşlarının hal ve hatırını sorardı, verdiği sözde dururdu. Merhametliydi affetmeyi severdi. İyi bir eş şefkatli bir babaydı, emanete ihanet etmezdi. O bir peygamberdi ve aynı zamanda bir insandı. O’na salat ve selam olsun… Kısaca peygamberimizin hayatı; İslâmi bütün değerlerin hayat bulup müşahhas hale geldiği bir alandır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, bir dinin peygamber olmadan insanlara ulaştırılması, anlaşılması mümkün değildir. Hz. Peygamber olmadan da İslâm dininin doğru bir şekilde insanlığa aktarılmasını düşünmek fevkalade yanlıştır. Çünkü İslâm sadece Kur’an’dan ibaret değildir; o, peygamberimizin şahsında açıklanmış, hayata geçirilmiş ve bizzat onun öncülüğünde kurumlaşmış bir dindir. Allah’ın Rasulü, bir taraftan Kur’an’ı tebliğ etmiş, bir taraftan onu açıklamış ve uygulamaya koymuş, diğer taraftan da, Kur’an’ın değinmediği konularda tamamlayıcı rol üstlenmiştir. Bu açıdan, Hz. Peygamber’in ve dolayısıyla sünnetin dinde önemli bir yeri vardır. Buna göre; bazen Peygamber’e mutlak itaat etmeyi, ona karşı çıkmamayı, onun verdiği hükümlere boyun eğmeyi emreden; 31- De ki, siz gerçekten Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır. 32- De ki, Allah’a ve Peygamber’e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez. (Al-i İmran, 3/31-32) “Peygamber size neyi getirmiş ve emretmişse, onu alın (yapın); neyi yasaklamış ise, ondan sakının” (Haşr, 59/7) “Kim Peygambere itâat ederse, gerçekte Allah’a itâat etmiştir.” (Nisa, 4/80) Peygamberimiz bu hafta içinde çeşitli yerlerde yapılacak olan etkinlik ve programlarla anılacak. Bizler her konuda rehber olarak Peygamberimizi alırsak, doğruyu yapmış oluruz.

ALİ ÖZCAN / NEVŞEHİR.