Kurumların kavramsallığı, yetkinliği, uzmanlığı ne demek bir kurum gerçek manada işlevsel sorumluluğunda yetki ve görevlerinde, yetki sorumluluğunun çizgilerini tam anlamıyla bilmez ve de bunu sahaya yansıtmaz ise doğacak sonuç birçok alanda kavram kargaşasına neden olur. Böyle olduğuna da tanığız.
Bir gazete haber editörü, makale editörü, bilimsel makale editörünün yetki ve sorumlulukları nedir ne olmalıdır. Akli muvazenesi şüpheli, fikri içerikten yoksun görüş ve düşünceleri haber yapmak yazılı, sözlü medyada kamuoyuyla paylaşmak. Haber editörlüğü, yayın yönetmenliğiyle bağdaşır mı? Asansör de bir erkeğin bayan ile aşağı yukarı çıkmasını zina saymak, yatakta yatma şekli ve şehvet çağrışımı vb. Akılla, bilgiyle çelişen toplumun değer yargılarını istismara yönelik söylem ve eylemleri kamuoyuyla paylaşırken bir süzgeçten geçirmek gerekmez mi?
Yapılan iş belki failin söylemi faili itibarsızlaştırabilir. Takke düştü kel göründü babında; ancak, çoğu zaman durum hiçte öyle olmuyor. İnsanların belirli kurumlara, ilgili çevrelere olan güveni yıkılıyor. Kuruma olan güveni sarsılıyor. Bugün din, inanç adına yapılan eylemler insanları dinden, dindar çevrelerden uzaklaştırıyor.
Gün bu günden ibaret değil. Yarın bugün istismar edilen varlığı korunmayan değerler yarın ihtiyaç olduğunda çok geç olabilir. İnsanları, toplumları bir arada tutan millet olma bilinç ve şuuru kazandıran değerler israf edildiğinde yaşam yalınlaşıyor, zevksizleşiyor, toplumsal cinnet haberleri yaygınlaşıyor. Toplumda yaşanılan, çoğu çelişki arz eden fiil ve eylemler toplumun akıl, ruh sağlığını olumsuz etkiliyor.
Bak şimdi bir de şu var: ney o biliyor musunuz? Adam ben Müslümanım diyor, Müslüman Cemaat, tarikat, Müslüman Devletim diyor iyi, güzel. Amma ve lakin bir bakıyorsunuz ki söylemine, fiil ve eylemlerine hiçte öyle kabul edilir, yenilir yutulur şeyler olmadığı gibi. Bize anlatılan İslam ile de bağdaşmıyor. Durum böyleyken, diğer tarafta inançsız, dinsiz, bize göre tedavülden kalkmış dini yargıları olan toplumlarım eylemlerini sosyal ilişkileri, yurttaşlık hak ve hüviyetlerinin korunması gibi durumları incelediğimizde pozitif yönden fark yarattıklarına tanık oluyoruz. Şimdi böyle düşünüp değerlendirme yaptığımızda, Avrupa, Batı hayranlığıyla itham ediliyorsunuz. İyi de, o zaman Suriye, Irak, İran, Suudi hayranı mı olalım? Yoksa kendimizi sorgulayıp, kendi kendimize çeki düzen mi verelim? Siz karar verin.
İNANMADAN OLMAZ
İnanç, eylemin, işin yarısından fazlası inanmadan olmaz, inanç aşk demek vaz geçilmez istek demektir. Dünyaca kabul edilir değerler yaratmak, üretmek istiyorsak, o zaman en sert eleştirilere, kabul edilmez kırbaç darbelerine de hazırlıklı olmak, hazmetmek durumundayız.
Eğer, Hz. Mevlana´nın dediği gibi - Çocuk, sen her şeyden alınır, sakınır, incinirsen nasıl olacaksın- Bak, adı, şanı, unvanı Adalet ve Kalkınma Partisi olan siyaset; adaleti, hukuku, hukuk adamlığını ne hale getirdi.
Adaleti, siyasetin vesayeti yaptı, görmüyor musun. Eğer siyaset yönetmekte bir güce artı bir kuvvette ihtiyaç hissediyorsa, bunu yargıyı kendine vesayet yaparak değil, kendi dinamiklerini artırarak kendisi yapmalı.
Ancak, şu var ki, Türkiye aynı Adalet ve kalkınma partisiyle bir yola daha girmiştir ki; Kalkınması, gelişmesi, yükselişi engellenemez, önüne geçilemez bir ivme de kazanmış, kazandırılmıştır. Ne olursa olsun Türk toplumu buna inanmış ve pozisyonunu değişime, kalkınmaya yönelik görevdeşlik oluşturmuştur. Başaracağımıza inanıyoruz, başarmak zorundayız.