Demokrasi; gelişmiş toplumların yarattığı karakterli bir toplum yönetme rejimidir.
Güncel demokrasiye alternatif henüz yeni bir rejim, yönetme sistemi gelişmiş değil.
Ancak, demokrasinin alternatifi yine gelişmiş demokrasi modellerini gösterebiliriz. Yöneten değil, yönetilen ileri demokrasi tanımından söz edebiliriz.
Yöneten demokraside sistem, topluma ve yönetenlere hakim olurken yönetilen, demokrasi de yönetenler sisteme hakim olduğu gibi toplumda, her aşamada yönetime katkı sağlar. Toplumun önecelikleriyle, sistemin, yönetenlerin politikası çatışmaz.
Doğrusu demokrasi tanımı gereği kendine özgü bir yönetsel sistemi zorunlu kılsa ve bu sistem anayasa ve kanunlarla desteklenerek uygulanmış olsa da.
Demokratik sistemden ziyade toplumun demokrasi kültürünün gelişmiş olması zorunluluğu kaçınılmaz gözükmekte.
Toplumun demokrasiyi özümseyip geliştirmesi, yeniden yeniden tanımlayarak demokratik kültürün gelişip kökleşmesi zaruret arzetmektedir.
Demokrasi, yönetsel anlamda olduğu kadar diğer alanlar tarafından da desteklenip beslenmelidir. Ekonomik, kültürel, sanat, basın ve yayım özgürlüğü, hukuk ve küvetler ayrılığı gibi...
Önümüzdeki yıllarda bütün dünyada özellikle, gelişmiş demokratik ülkeler de demokrasinin tek başına toplumları yönetmekte yeterli olmayacağını kestirmekteyiz.
Devletler’in mali ve iktisadi yapıları sürekli seviye kaybetmekte ve toplumun asgari yaşamsal taleplerini karşılamakta yetersi kalmakta.
Diğer tarafta kapital sermaye her geçen yıl mali portföylerini artırarak devlet bütçelerini aşan seviyelere çıkartmaya devam etmekteler.
Önümüzdeki kısa gelecekte eğer, bu kapital sermaye kendiliğinden veya devlet politikası gereği varlıklarını “bütçelerini” sosyal kapitalizme dönüştürmemeleri durumunda.
Gelişmemiş ülkeler, demokrasiler bir yana gelişmiş, toplumları dahi büyük belirsizlik beklemekte.
Şöyleki; Fransa’da görüldüğü gibi devlet, toplumun sosyal yaşamsal gerekliliklerini karşılamakta yetersiz kalınca;
Bu politik yetersizlik Fransa’da Sarı Yeleklilerin başlattıkları aşırıya kaçan şiddet eylemlerine dönüştü.
Eğer devletin sosyal projeleri Kapitalizimin de “kapital çevre” sosyalleşerek toplumun sosyal ekonomik gelir dağılımı, yaşamsal taleplerine katkı sağlayacak projelerle destek vermeyecek olurlar ve devlette bu yönlü politika geliştirememesi halinde.
İleri demokrasi kavramı da toplumu yönetmekte yetersiz kalacaktır.
Demokrasinin de güncel tanımını yapacak olur isek;
Demokrasi: topluma varlık kazandıran unsurların oluşturacağı ortak aklın, bilginin aydınlığında tüm dengelerin gözetilerek kazanılan çoğulcu siyasi iradenin yönetsel eylemidir.
Şöyle çevremize baktığımızda Batı’da bir çok ülke de monarşik demokrasi tanımını çağrıştıran bir devlet yapısının da var olduğunu görüyoruz.
Başta İngiltere, Danimarka, Hollanda, Belçika, İspanya, Norveç, Lüksemburg ve İsveç olmakla birlikte birkaç tane daha Vatikan gibi küçük kanton bölgelerinde var olduğunu görüyoruz.
Diğer tarafta Japonya’da “ imparatorluk” bu kategori içinde.
Ama, gözlemlerimiz monarşik demokrasi kültürünün geliştiği toplumlarda;
doğrudan demokrasi tanımının tüm içtenliği “ sistemi” ile yukarıdan aşağıya uygulandığı bu ülkelerde daha çağdaş, daha medeni bir görsellik mutlu, barışık bir yönetsel doyurganlığın yaşanmakta olduğunu inkar edemeyiz.
Bu nasıl oluyor dersiniz?
Birincisi: toplumun demokrasi kültürünü yine o toplumun kendisinin yaratmasında
Yani dışardan tepeden bir devrim yaparak sistemin yenilenmemiş olması.
İkincisi: Toplumun çok yönlü üretkenliği, yaratıcılığı, eğitim seviyesi, hür müteşebbisin gelişmesi ve hukuk devleti olması gibi..
Üçüncüsü: Toplumu, devleti, bayrağı var eden toplumun kendisinin bir arada olma mutabakatını doğrudan toplumun kendisinin inşa etmesi.
PARTİLERİN YEREL SEÇİM STRATEJİSİ
Gözüktüğü kadarı ile AKP büyükşehir adayları her ne kadar özenle seçilmiş olsalar da;
Siyasi politik kariyerlerini tamamlamış, heyecanlarını yitirmiş emekli insanlar.
İstanbul’da Binali Yıldırım. Yıldırım, Vekillik yapmış, Bakanlık yapmış, Başbakanlık yapmış, Meçlis Başkanlığı yapmış ikbal ve istikbali görmüş insan.
Ankara adayı yine aynı Mehmet Özhaseki de yine aynı şekilde. Uzun yıllar Kayseri B. büyük şehir Belediye başkanlığı, M. Vekilliği ardından Şehircilikten sorumlu Bakanlık.
İzmir adayı Nihat Zeybekçi de yine aynı kariyere sahip.
Bu aday profili bana ben bu şehirleri istemiyorum politikasını çağrıştırıyor.
İşin bir de iktisadi boyutu var;
Şöyle ki, şimdi AKP adayları büyük kentleri kazansa beraberin de büyük projeleride var.
Peki, Türkiye’nin içinde bulunduğu iktisadi güncel durum bu, büyük projeleri finans etmek kabiliyetinden yoksun gözükmekte.
Çarşı’nın , Pazar’ın durumu malum..
CHP’nin adayları İstanbul’da Ekrem İmamamoğlu genç karizmatik olduğu gibi İstanbul’u iyi yönetmesi durumunda da önü açık..
Türkiye’yi yönetme konusunda artık yolun İstanbul siyasetinden geçtiği de malum.
İstanbul’u yönetmekte başarılı olan lider Türkiye’nin yönetimine de talip olacağı açık.
AKP’nin büyükşehirlere yönlendirdiği adayların başarılı olmalarını kabul etmiş olsak da;
Bu isimlerin geriye dönüp Türkiye’yi yönetmeye talip olabilme ihtimaline yukarıdaki öngörüyle bakacak olursak, evet diyemeyeceğimiz açık.