Belleğimiz düşünce kalıplarımız içgüdüsel tepkilerimiz bizim, her hangi bir konu da doğru, sağduyulu bilimsel düşünmeyi, araştırmayı engelliyor.

Her hangi bir konu da bir tez ileri sürmek durumun da kalındığın da, ideolojik, dinsel, mezhepsel öğreti, içgüdü hemen devreye giriyor veya siyasal, partizanlık yönümüz. Olmazsa başka yönlü gelişme devreye giriyor acaba, bu savım ilkelliği mi çağrıştırır liberallerin mi, yoksa muhafazakarların mı tepkisini alırım..

Bu ileri sürdüğüm tez beni bir görüşün cenderesine sokmasın sonra, ordan çıkması da mümkün olmaya bilir.

Bu tür endişeler ve fikri linç hezeyanı insanımızı riyakarlığa sevk ettiği gibi gerçek inandığı değerleri, konu hakkında ki görüşünü, insiyatifini ifade etmekten kaçınmasına da neden olmaktadır.

Sonra bir insanın her hangi bir konudaki görüşü uzun zaman süren araştırma, anket sonucu gibi bilimselliğe dayanmıyorsa bu ifade eden kişinin sadece konunun bir yanına yönelik irticalen fikrini ifade eder. Bir düşünceden görüşten ibarettir. Hatta aynı görüşü savunan insan o konu hakkındaki karşıt düşünceyi dinlediğinde görüşü değişe bilir.

Yani o gün öyle düşünüyordum ama gördüm ki mesele hiç de beni haklı çıkartacak handikaplar içermiyor bugün, farklı düşünüyorum diye duruma açıklık getiren düşün, bilim, siyasi ve politik insanların ifadelerine tanık olmuşuzdur.

Kadın:

Kadın, yaşadığı toplumun ekonomik refahının, endüstriyel üretimin Lokomotifi değildir. Kadın, yaşadığı toplumun Annesidir, Aile kurumunun vazgeçilmez temel mimari, eğitimin lokomotifi toplumun medeniyet göstergesidir.

Kadın, yaşadığı toplumun da eşit haklara sahip bir bireyinin ötesin de Kadın, toplumun her alanın da öncelikli ve üstün haklara sahiptir. Kadın her zaman yaşamın her alanın da toplumun diğer üye ve faktörleriyle kıyaslandığın da eşit değil daha fazla hak ve hüviyet sahibidir, olmalıdır da.

Kadın, yaşadığı toplumun endüstriyel, ekonomik anlamda gelişip kalkınmasına katkı sağlamak amaçlı destek vermesi beklenecekse bu durum çalışma hayatın da erkek ile, eşitlik şartı aranmaksızın çalışma şartları ifa edilmelidir.

Bu durum, kadının toplumdaki sosyal statüsü gözetilerek yapılanmalıdır.

Kadının çalışma mesaisi, doğum izni, iş ücreti, tatil günleri ve bu bağlamda Kadın’ın Leh’ine düzenlenmesi kaçınılmazdır.

Kadının doğum sonrası izni iki sene olmalı ve yarı ücretli kabul edilmelidir..

Doğum öncesi izni en az altı ay ve yarı ücretli olmalıdır.

Kadının çalışma mesai saatleri erkekler ile aynı olmamalıdır. Kadın en az bir saat işten erken ayrılmalıdır.

Ama olmaz neden ?

Çünkü, kapital sermaye zarar eder..

Ücretler düşük tek kişi çalışan Ailenin yaşamsal ihtiyaç duyduğu gereksinimlerini karşılamamakta.

Böyle olmakla kadının hiç çalışmamasından yana da kesinlikle değilim. Kadın toplumsal yaşamın her alanın da kendisine yer edinmeli çalışmalı, üretime ekonomik anlamda da fikri ortamda da katkı sağlamalıdır.

•••

Sonra, medeni hukuk literatüründe kadının beyanı esastır. Aksi kanıtlanmadığı sürece Kadının beyanı esas olduğu gözetilerek süreç işletilmelidir “ cezai yaptırımlar delil, kanıt gerektirebilir “ kadın, her koşulda devletin korumasın da olmalıdır.

•••

Yani kardeşim kadın demek; Başta Anne Aile demek, devlet demek, eğitim demek, yaşama sevinci, toplumsal refah demek, ahlak, erdem, dürüstlük demek..

Ancak yaşadığımız toplumun kriterlerin de kadın demek namus demek, o nun dışın da Kadın’a ne tür gayri muamele yaparsan yap serbest.

Yani 2. Ve 3. Dünya ülkelerin de kadın olmak yaşamın her alanın da zorbalıkla karşı karşıya olmak, zorbalık ve her tür zalimliğe muhatap olmak demek..

Atatürk’ün dediği gibi “ Kadın’ın toplumdaki yeri yaşadığı toplumun, medeniyet seviyesini gösterir”

Barbar, bağnaz ferdiyetçilik yanı gelişmiş kamu yararlılığı, gözetilmeyen toplumlar da sadece kadın değil, toplum da değer atfedilecek çoğu kavramlar hoyratça güçlü, nüfuslu çevrelerin hovardalığına sunulur “peşkeş “ çekilir.