Büyük değişimler yaşanılır kimi zaman fiziki kimi fikri, siyasi ve coğrafi sınır değişimleri. Biz bu tür değişimler geçmişte rönesans, reform, yaşadığımız şu ya da bu çağı gibi ifade edilir.
Bu hafta benim yaşamım da tanık olduğum ´´bana göre´´ en büyük devrim: mahallemde, oturduğum sokağın köşesindeki orta kaldırım şeklindeki ağaçlıklı yeşil çimli küçük parkta yaşandı. Bizim sokağın 7/13 yaş grubu 5-6 çocuk, hiç kimsenin etkisi altında olmadan kendi iradeleri ile çevre temizliği yaptılar. Parktaki çöpleri minik elleriyle toplatıp çöp kovasına defaten taşıyarak küçük parkı temizlediler.
Bana göre bu eylemden daha büyük devrim ve değişim olamaz. Minik çocuklarımızın bu içten gelen çevre bilinci çevre sorumluluğu gelişimini kesinlikle görmezden gelemeyiz. Harika bir şey teşekkürler çocuklar teşekkürler gençler. Şu anı biz yetişkinler yaşıyoruz ve yaşanılanlarda da belirleyiciyiz bu kaçınılmaz gerçek olduğu gibi gelecek de çocukların gençlerin; eğer siz gençler geleceğinize sahip çıkmaz yetişkinleri, belirleyici eylemlerinde hedef seçme yönlendirme gücü yaratmaz iseniz, gelecek için de hak sahibi olamazsınız demektir.
Kalıcı devrimler daha çok genç dimağlar da, zihinlerde yaratmakla elde edileceği gibi, yaratıcı güç de onlarda hayata geçecektir.
Artık beklide yaşadığımız çağ, felsefe yapmamıza, mantık yürütüp aklı ve bilgiyi kutsamamıza izin vermiyor. Geçmiş de yaratıcı gücün bilgi olduğunu kabul ediyorduk, öyleydi de. Ancak, artık beklide bilgi o kadar etkin değil. Şimdi teknolojiyi ve gücün yaratıcısı yine teknoloji.
Yani teknolojiyi, gelişmişliği bilgi değil, yine teknoloji kendi yaratıcı ivmesiyle kendine ivme kazandırıyor.
ELEŞTİRİNİN POLEMİĞİNDE bir adabı örfü olmalı değil mi? Din diyanet Başkanımız Prof. Dr. Ali Erbaş basında biraz da marjinal kabul edilen kişimi desem kurum mu desem, Adnan Hoca diye bilinen şahsı hedef alan sözler sarf ettiğini biliyoruz. Durum şu ki; Diyanet başkanımızın bir görevinin de temsil ettiği dinin yanlış anlatılıp, yanlış temsil edilmesini önlemek ve savunmak görevi dahilinde değildir denile bilimi. Haklı olarak, hatta kimi zaman diyanet bu konu yani doğrusunu söyleme, aydınlatma, neden müdahale etmiyor suçlamaları ile karşı karşıya kaldığı da oluyor.
Diyanet Başkanımız Sayın Erbaş´in ithamını doğru çıkartacak cevap muhatabından geldi. Öylesine çarpık hezeyan depresif bir ruh yapısının ifadesiydi ki. Toplumda bu tür insanları haklı olarak da olsa cephe alırken nasıl tepkiyle karşılaşacağınızı iyi düşünmek gerektiği gibi varılacak yargının da bilinmezlik olacağı aşikâr. Ne demiş büyüklerimiz ´´ delidir ne yapsa yeridir´´.
Bu işin doğrusu nasıl olmalıydı? Diyanet asli sorumluluğundaki bir kurumu ve onun yüce değerlerini toplumda temsil etmeli diye konuya bakacak olursak;
Şöyle ki, bugün bir otomobil ehliyet kürsiyerliği Milli eğitim izniyle yapılıyor. Bir öğrenci Yurdu Milli eğitim izni ile. Aklımıza gelen çoğu meslek, iş her neyse bir kurum iznine bağlanıyor da? Konu din Diyanet olunca önüne gelen hocayım, şeyhim diye yola çıkıp cemaat, Tarikat vb. resmi yada yarı resmi nitelik kazana biliyor. Artık bu durumu da ilgililer sorgulamalı değil mi. Yarından tezi yok, önlem alınmalı Dinimiz diyanetimiz meczup, muhataba maruz kalmasın.
CHP´DE BÜYÜK KONGRE YAPILDI
Ben, biz yorum yapıp yazarken okur bu yazdıklarımızı bilmiyor bizden duyuyor değil. Belki benden daha çok bilgi ve dile getirdiğim konu ile daha da ilintili. Ve inanıyorum ki konuya belki de bizden daha hâkim. Biz âcizane bilinmeyeni değil, bilineni dile getiriyor, yaşanılanı tanımlamaya çalışıyoruz ve dikkat çeken konuları gözden kaçan veya önemsenmesi gereken detayları tanımlamak gayreti güdüyoruz.
Kongre sonuçları malum, Kılıçtaroğlu´nun rakibi hatta değişmeyen rakibi Muharrem yine mağlup oldu. Hürriyet`ten Ahmet Hakan konuya binaen Muharrem İnce taraftarlarının bulduğu deyimi; şöyle özetlemiş´´. Kazananı değiştirmek için önce kaybedeni değiştirmek lazım ´´
Kongreye Ak parti ve Mhp temsilci göndermemiş. Demek ki iç siyaset de ortama dondurucu soğuk hava iklimi hakim.
Muharrem İnce kendi adına Parti politikaları için yüksek yoğunluk da öz eleştiride bulundu.
Eğer Sayın İnce benzeri bir iki konuşmayı kongreden önce de paylaşma imkanı bulsaydı kanaatim Kılıçdaroğlu´nun koltuğunu daha yüksek şiddet de sallayacak beklide Sayın Kemal bey kazansa da harekat alanı daralacak, öz güven kaybı yaşayabilecekti. Neyse ki Kılıçdaroğlu büyük ara seçimi kazandı. Delegenin çoğunluğunun olurunu alarak yola devam dedi.
Memleket Millet için, Chp için hayırlı uğurlu olsun.
SINIRLARIN İÇİNDE BİÇİM VE YÖN Toplumlar, yaşadıkları iklim ve coğrafi şartların insanı olmaktalar. Kişilik ve karakterlerini zihinsel, akli gelişmelerini büyük ölçüde iklim ve coğrafi şartlar belirliyor. İnsanların mesleki birikimleri karakterlerini mizaçlarının oluşmasına katkı sağlıyor. Toplumda ruhsal derinlik yaşanılıp kazanılmadan fiziki gelişme büyüme elde edilemiyor. Aksi halde kendi üretip yaratmadığın her çeşit değer ezberden öteye geçmiyor. Ezber, ithal edilen hüküm kökleşip gelişmiyor. Bitkilerde de olduğu gibi her bitkiyi her iklimde yetiştiremiyorsunuz.
Toplum olarak bunun acısını çekiyoruz, Batıdan aldığımız çoğu değerler memleketimizde gelişip kökleşmedi. Yaratmadığımız demokrasiyi gerektiği seviyede işlerlik kazandıramıyoruz. Medeni hukuku kalıcı, köklü ve itibarlı seviye kazandıramadık. Bugün Cumhuriyet´in neredeyse bütün kurumları sürekli eleştiriliyor. Her kurulan Hükümet kendi argümanlarını Cumhuriyetin kurumlarına taşıyor. Devlet seçilen A veya B partisinin devletine dönüşüyor.
Siyaseti yine siyasetin denetlemesi gerekirken siyaseti Yüksek mahkeme hukuk ile denetliyor dizginliyor ya da hukuku siyaset hukukuna dönüştürüyoruz. Siyaseti yine siyaset denetlemeli hukuk ve Aym Yüksek mahkeme kendi alanında işin tarafsız yasa yönünde yaptırım sahibi olmalı. Siyaseti gelişmiş toplumlarda olduğu gibi Senato denetleyip dizginlemeli.
Mahkemelerim yargılama usul ve esasları değiştirilmeli; Ceza, bir tek hakimin değerlendirip karara bağlaması yeterli sayılmamalı. Birtek savcının kararı dava açılmasına da yeterli görülmemeli. Tutuklama ve yargılama süreci Jüri gereksinimini gelişen medeni toplumun mazeretsiz ihtiyacıdır. Aksi durumda mahkemeye de gerek yok, Bir mimber bir kadı yap mahkemeyi ver kararı. Mahkemelere Jüri kavramı kazandırılmalı. Bugün mahkemelerin kararını bir üst mahkeme ya tümden reddetmek bozmak yeniden karara bağlamakla meşgul.
Bir Şehirde bir sokakta hurdaya terk edilmiş araç yıllarca kalabiliyor ve bu aracı oradan kaldırmaya idari yönetmenliğe takılıyor. O zaman bu iş için de yerel yönetimler Mecliste yasa çıkartmak gereksinimi duyup beklesinler; taki, araç sahibinin keyfi yetene veya bir sel alıp o aracı gidene kadar. İşte durum bu.
Demokrasi denilince vatandaşın değil gerçek işi demokrasi öğretimi olan çevre seçim, seçilmek diyor; oysa, bugün Komünist iklim de, Diktatörlük de dahi seçim yapılmakta. Cumhuriyet denilince halkın kendisini yönetmesi diyoruz. Halkın kendisini yönetmediği toplum dünyada yok denecek kadar az.
Şunu demek istiyorum; bu kavramların içini doldurup geliştiremedik, her şeyi iktidar olma, hükmetme, yönetme pahasına hiç etmekteyiz.
Yönetmesini de bilmiyoruz, eğer bir toplum sürekli kavgalı, düşman kamplara ayrılmışsa hem yöneten hem de yönetilen yönetilemiyor demektir.