Bir filmden hatırımda kalmış. Bolşevik Devrimi henüz bitmiş, yeni bir düzen kurulmaya çalışılmakta… Bir grup genç şehirden uzak ormanlık bir alana kaçıyorlar. Ellerinde kitaplar var. Devrimin yasakladığı yazarların kitapları ve o eserleri gelecek nesillere, belki çocuklarına aktarabilmek için herkese bir kitap veriliyor. Belki ellerindeki nüshalar o kitapların son nüshaları. O kitaplar devrimden kurtarılmak için ezberleniyor…
İnanılmaz bir çaba ve inanç…
Ben profesyonel anlamda bir eğitimci değilim
Diploma olarak da eğitimle ilgili bir diplomam yok
Ama ben kırk yıldır ailem tarafından, sonra yakın akrabalarım, okul, ve tüm eğitim hayatım boyunca, yuva kurduktan sonra kuruduğum aile müessesesi içerisinde sürekli eğitimle içli dışlı haldeydim ve olmaya da devam etmekteyim. Herkes gibi…
Bu girişi eğitimle ilgili cümleler kuracağım için yaptım, sistemle iliği gözden kaçan küçük bir ayrıntı belki de…
Elbette eğitimin sistemi, sistematiği, müfredatı ve bunların eksileri artılarını ortaya koymak profesyonel manada teşkilatın içinde olanların görevidir. Söyleyebileceğimiz sık sık sınav ve sınıf sistemlerinin değişmesinin öğrenci ve velilerin uyumunu kötü yönde etkilediğidir.
Eğitim sisteminin klasik bir söylemi haline gelen ezbere dayalı eğitim yapmıyoruz mantığı büyüdü büyüdü ve madem ezber yok ezberle ilgili hiçbir şey vermeyelim şekline dönüştü, kanaatimce…
Yukarda bir devrim sonrası bir grup insanın kültür aktarımını nasıl yaptığını veya yapmaya çalıştığını anlattım. Elbette eğitim ve öğretim içerisinde konunun mantığını aktarmak, neyi nasıl ve neden sorularıyla beraber çocuğa kazandırmak birinci öncelik olmalıdır.
Ama şiir okuyabilen bir öğrenci görememek ne kadar acı bir sahnedir. Müsamereler dışında hitabetle ilgili hiçbir gayreti olmamış, ismi dışında başkaca hiç bir şeyini bilmediği yüzlerce edebiyatçı şair yazardan bihaber yetişen çocuklarımızın varlığı ne büyük bir hüsrandır.
bu satırları yazmakla kurtulmuş değilim elbette, ben de tek satır şiir, şair, yazar bilmeyen, yukardaki acı sahnenin bir parçasıyım…
Haddime olduğundan değil ama çocuklarımızla sinemaya, gezmeye, belki maçlara giderken, beraber vakit geçirme çabasında olurken bir tane de şiir ezberleyelim.
Belki farklı bir kapı açılır da hiç almadığımız bir tat yakalamış oluruz…
Belki sağlam bir temelin ilk taşını koymuş oluruz da yıllar sonra ortaya çıkacak esere hayranlıkla bakmak nasip olur…
Kalın sağlıcakla…
Kelime: Müşkülpesent
Zor beğenen kişi
Bir şeyi yapmamak için bahaneler uyduran kişi.
Dilimize Arapça ve Farsçadan geçmiştir.
“Zor” manasındaki “müşkil (Arapça)” kelimesiyle, "beğenen” manasındaki “pasand (Farsça)” kelimesinin birleşmesinden oluşmuştur.
Kitap: Yedi Güzel Adam
Yazar : Cahit Zarifoğlu – Beyan Yayınları
Değerlendirme : “Cahit Zarifoğlu´nun şiiri bunca anlaşılmaz, kapalı ya da zor anlaşılır bulunmasına rağmen, şimdiye kadar hiçbir aklı başında şiir okuyucusu (eleştirmen ya da okuyucu olarak) bu şiirleri reddetmek, yok saymak cesaretini gösterememiştir.” Rasim Özdenören
“Cahit Zarifoğlu´na ait hangi metin olursa olsun, O´nun dünyasına, bir iklime geçer gibi girerseniz. Yeni bir iklime girmenin ne gibi etkileri oluyorsa, nasıl değiştiriyorsa insanı öylece değişirsiniz.” Alim Kahraman
“Cahit Zarifoğlu o hale gelmişti ki, kendi dünyası içinde bir şiir dili kurmuştu ve bunu çok iyi kullanırdı. Yani şiire, o anlatılmaz olana ait bir durum çıktığı zaman, bir algılama olduğu zaman, onu hemen anında şiire döküverirdi.” Erdem Bayazıt
“Kanaatimce Cahit´in şiiri belli bir kalıp içerisinde hemen formüle edilebilecek, anlatılabilecek bir hüviyet taşımıyor. Cahit, eski tabirle şair-i maderzat, anadan doğma şair idi.” Akif İnan