Aile, değişen tanımı ve içeriğine karşın günümüzde hala en önemli sosyal kurumlarından biridir. Sosyal bir varlık olan insan için toplumsal hayat ne kadar önemli ve gerekli ise bir toplumun çekirdeğini oluşturan aile kurumu da o kadar önemlidir. Aile bu niteliğiyle kültürel kimliğin, insanı değerlerin ve tarihi sürekliliğini koruyucusu ve aktarıcısı olan bir kurumdur

    İnsanların tek başlarına hayatlarını devam ettirmelerinin oldukça zor olduğunu muhakkaktır. Beraberce yaşama, ancak birlikte iş yapmakla, paylaşmakla olur. Aynı yuvayı paylaşan eşler yardımlaşmaya en fazla muhtaç olanlardır. Bir evin işleri, eşlerin beraberce taşın altına ellerini koymalarıyla kolaylaşır, hayat böylece çekilir hale gelir, zorluklar aşılır. İşte bütün zorlukların altından kalkmanın, hayatı kolay hale getirmenin, yuvayı mutlu kılmanın temelinde istişare denilen mekanizma yatmaktadır.
 
     İnsanoğlunun içine düştüğü pek çok hata, yapacağı bir iş kendi başına yürütmeye kalkmasından dolayı meydana gelmektedir. Bir işin çözümünde birçok fikir bir araya gelirse, mükemmel veya tek kişinin kafasından çıkan fikirlere nisbeten daha doğru bir çözüm elde edilebilir. Kişi ne kadar akıllı, zeki ve tecrübeli olursa olsun, Cenab-ı Hakk?ın Kur?an-ı Kerim?inde işaret ettiği ve faillerini övdüğü müşavere esasına uygun hareket etmedikçe faydalı sonuçlara ulaşması ve problemlerini güzel bir şekilde çözümlemesi pek mümkün değildir. Zira Resulullah (s.a.v) akıl ve zeka yönüyle insanların en mükemmeli iken, Allah Teala ona bile istişare etmeyi emretmiştir.

İSTİŞARE EŞİMİZE VERDİĞİMİZ DEĞERİ GÖSTERİR

   Allah katında aile reisinin değeri, eşine verdiği değerle ölçülür. Erkeğin eşine değer verdiğinin bir ölçüsü de onunla istişare etmesidir. Ancak günümüzde bazı zihinlerde, erkeğin hanımıyla istişare yapması yanlış telakki edilmiş ve hata bununla ilgili, ? Kadına danış ama tersini yap? Kadın ne derse sen onun aksine git? cinsinden batıl deyimler bile uydurulmuştur. Eşlerin konumu ne olursa olsun bir eş, kadın veya erkek fark etmez, evinde eştir. İşi ve makamı, evdeki bu fonksiyonuna hiçbir engel teşkil etmez, etmemelidir. ? Şu konumdayım! İş yerindeki veya toplum içindeki mevki ve makamım şöyledir? diyerek aile içindeki istişareyi terk etmemeli, eşler yekdiğerini bu hususta küçük ve görüşlerini değersiz görmemelidir.

   İnsan, duyguları, düşünceleri, hisleri, belli konularda görüşleri olan ve bunların dikkate alınmasını bunlara önem verilmesini isteyen bir varlıktır. Hayatı beraberce paylaşan, sıkıntıları beraberce göğüsleyen, uzun bir zaman dilimini beraberce geçirmek mecburiyetinde olan eşler için ise bu durum daha da bir önem arz etmektedir. Dolayısıyla bir hayatı beraberce geçiren eşlerin, her zaman birbirlerini fikirlerini müracaat etmeleri, onları dikkate almaları ve onlardan faydalanmaları kaçınılmazdır.

  İSTİŞARE ETMEK SÜNNETTİR

  Allah Resulü, hanımlarıyla oturup konuşmuş, hatta bir arkadaş gibi onlarla bazı meselelerin müzakeresini bile yapmıştır. Aslında Peygamber Efendimiz?in (s.a.v), onların düşünce ve fikirlerine ihtiyacı yoktu: çünkü o, vahiy ile müeyyetti. Ancak, hanımları vasıtasıyla ümmetine bu işin yani istişarenin, konuşup dertleşmenin, fikirleri paylaşmanın önemini ümmetine öğretmek istiyordu.

  Bakınız, Resulullah (s.a.v) ilk defa Cebrail (aleyhisselam) ile karşılaşınca, biricik eşi Hz. Hatice validemize (r.a) varmış ve başından geçenleri onunla paylaşmıştı. Feraset sahibi Hz. Hatice de (r.a), ?Korkma, Allah seni asla mahcup etmez. Zira sen akraba hukukunu gözetir, muhtaçlara yardım, fakirlere iyilik, misafirlere de ikram edersin?? diyerek Peygamber Efendimiz?i ( s.a.v) teselli etmiş ve heyecan yatıştırıcı sözler söylemiştir.

   Resul-i Ekrem Efendimiz?in ( s.a.v) hayatında hanımlarıyla istişare ettiğinin daha pek çok örneği mevcuttur. Bunlardan biri de şöyledir: Hicretin altıncı yılında, Müslümanlar başlarında Resulullah (s.a.v) olduğu halde umre yapmak niyetiyle Mekke?ye doğru yola çıkmışlardı. Ancak Mekkeli müşrikler ziyarete müsaade etmemişlerdi. Ve Hudeybiye?de bir antlaşma yapılmıştı. Antlaşma imzalandıktan sonra, Peygamber Efendimiz (s.a.v) sahabilerine,

  ?Kalkın, kurbanlarınızı kesin, ihramdan çıkın, başlarınızı tıraş edin? emrini vermişti. Ne var ki Kabe?yi tavaf için gelmiş bulunan sahabiler, yapılan antlaşmanın muhtevasından memnun olmadıkları ve tavaf yapamamanın üzüntüsünden olacak ki tıraş olmayı ve kurban kesmeyi istememişlerdi.

   Resulullah (s.a.v) emri üç kere tekrarladı. Sahabiler karşılaştıkları hadise karşısında yerlerinden kalkıp tıraş olmadılar ve kurban kesmediler. Hz. Peygamber (s.a.v) son derece öfkeli bir halde çadırına, Ümmü Seleme validemizin (r.a) yanına geldi. Ümmü Seleme (r.a)

- Neyin var ya Resulullah, diye sordu. Allah Resulü,
- Hayret ey Ümmü Seleme! Ben insanlara ısrarla, ?Kurbanlarınızı kesin, tıraş olun, ihramdan çıkın? dedim; hiç kimse bu çağrıma cevap vermedi. Emrimi işittikleri halde sadece yüzüme baktılar, buyurdu.

  Müstesna zeka ve fazilet sahibi olan Hz. Ümmü Seleme validemiz (r.a)

- Ya Resulullah! Bu işi yapmak istiyor musun? O halde şimdi dışarı çık, sonra kurbanlık develerini kesinceye ve berberini çağırıp o seni tıraş edinceye kadar sahabilerinden hiçbirine bir kelime bile söyleme. Çünkü sen kurbanını kesecek ve tıraş olacak olursan, halk da öyle yapar, dedi.

   Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v) dışarı çıktı. Hiç kimseye bir şey söylemeden, ihramını sağ koltuğu altından çıkarıp sol omzuna attı. Kurbanlık devesini kesti. Sonra berberini çağırıp tıraş oldu. Bunu gören sahabiler de kurbanlık develerini kesmeye ve başlarını tıraş ettirmeye başladılar.

  Bir örnek de sahabe-i kiramın hayatından verecek olursak;

  Hz. Ömer (r.a) bir Cuma hutbesi sırasında, evliliklerde kadınlara verilecek olan mehir için bir sınır getirecek aşırılığa kaçılmasını önlemek istediği zaman cemaatte bulunan bir kadın,

- Ey müminlerin emiri! Erkekleri, evlenecekleri kadınlara 400 dirhemden ( gümüş ) fazla mehir vermekten sakındırdığın doğru mu, dedi. Hz. Ömer (r.a),
- Evet, diye mukabele etti. Kadın bu sefer,
- Allah Teala?nın Kur?an?da indirdiği ayeti duymadın mı? Diye sordu. Hz. Ömer (r.a) merak etti ve kadının neler diyeceğini dinlemek için konuşmasını sürdürdü:
-  Hangi ayeti, diye sordu.
- ?? kadınlardan birine yüklerle mehir vermiş olsanız dahi hiçbir şeyi geri almayın?? ayetini, dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a),
- Allahım bağışla! Herkes Ömer?den daha fakih, dedi.Bu konuşmadan sonra Hz. Ömer (r.a) şunları söyledi:

- Ey insanlar! Kadınlara 400 dirhemden fazla mehir vermekten sizi sakındırmıştım. Şimdi, kim malından mehir olarak gönül hoşnutluğuyla daha fazlasını vermek isterse versin.

  Kısaca özetleyecek olursak, en akıllı insan, başkalarının düşüncelerine saygılı olan onlardan çok yararlanan herhangi bir konuda doğruya ulaşmak için mutlaka bir başkasının görüşüne de başvuran insandır. Aslında bu güne kadar bu hususu görmezlikten gelen veya göz ardı eden hiçbir toplum iflah olmamıştır. Zaten Peygamber Efendimiz (s.a.v) ümmetinin kurtuluşunu istişarede bulunan pişman olmaz buyurarak büyüklerimizde akıl akıldan üstündür diyerek istişarenin gerekliliğini ifade etmişlerdir.