HACI BEKTAŞ VELİ

        Hacı Bektaş Veli, Osmanlı İmparatorluğunda XIV. yüzyıldan itibaren, sosyal ve siyasi bakımdan büyük etkinliği olan, II. Mahmut tarafından Yeniçeri Ocağı ile birlikte kapatılan, Abdülaziz zamanında tekrar canlanan ve 25 Kasım 1925 tarihinde Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasına kadar devam eden Bektaşi tarikatının piridir. Hacı Bektaş Veli'nin harcını kardığı Alevi-Bektaşi anlayışı, Anadolu’nun yanı sıra Balkanlar, Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Bosna, Kosova, Makedonya, Gül Baba türbesinin bulunduğu Macaristan'ın Budapeşte şehrinden Azerbaycan'a kadar bir çok yerde kabul görmüş ve benimsenmiştir.

        Hacı Bektaş Veli'nin düşünce ve öğretisinin yayılması, ölümünden çok daha sonra, 14.yüzyıl başlarında kurulan tarikatının, 16.yüzyıl başlarında etkinlik kazanması ile olmuştur. Hacı Bektaş Veli, hakkında anlatılan söylencelerle, tarihsel gerçekliklerden kopuk olarak yaşatılmıştır. Kendi döneminde tanınmaktadır ve Mevlana, Baba İlyas, Ahi Evren’le çağdaştır. Kaynaklar bu dönemin ünlülerinin ilişkilerini mistik bir dille anlatırlar. Döneme ait bilgiler aktaran Aşıkpaşazade, Eflâki, Elvan Çelebi, Vasiti gibi yazarlar, Hacı Bektaş’a ait bilgilere yer vermişlerdir. Ölümünden sonraki yıllarda, hakkında “Vilayetname” düzenlenir. Adına tarikat kurulur. Mevlevi inançlı Eflâki’nin, Hacı Bektaş Veli’yi kendi tarikat önderleriyle kıyaslayarak, küçük düşürücü öyküler anlatması, dönemin mezhep ve tarikat bağnazlığından kaynaklanmaktadır. Alevi - Bektaşilik’le ilgili belge ve kaynakların yokedildiği de, tarihsel bir gerçektir. Bu durum da, Hacı Bektaş Veli’ye ilişkin, sağlıklı bilgilere ulaşmamıza engel olmuştur.

        Hacı Bektaş Veli'nin doğumu, ölümü, kim tarafından eğitildiği, Anadolu'ya tam olarak hangi tarihte geldiğine dair kesin bilgiler bulunmamaktadır. Hakkında bilgi veren en eski kaynaklardan biri olan Vilayetname’de, Hacı Bektaş Veli, Hz. Ali’nin soyundan yedinci İmam Musa Kazım nesline bağlanarak, soy seceresi hakkında şu bilgi verilmektedir. “Hacı Bektaş Veli, Seyyid Muhammed İbrâhim-î Sânî, Seyid Mûsa’î-Sânî, İbrâhim Mükerrem el-Mücâb, İmam Mûsâ Kâzım." Ancak bu silsilenin doğruluk derecesi de tartışma konusu olmuştur. Hz. Ali ile Hacı Bektaş Veli arasındaki şahısların azlığı nedeniyle, silsilede noksanlık veya kopukluklar olabileceği ileri sürülmüştür.

        Hoca Ahmet Yesevi tarafından yetiştirilip Anadolu’ya gönderildiği iddialarına karşılık, yaşadıkları dönem göz önünde bulundurulduğunda, 1166’da ölen Ahmet Yesevi ile 1209-1271’de yaşayan Hacı Bektaş Veli'nin aynı zaman diliminde yaşamadıkları açıktır. Yaygın olan kanaate göre, Lokman Perende’nin himayesinde ve Yesevilik öğretisinin etkin olduğu bir ortamda yetişmiştir. Vilayetname’de, Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya gelişi şöyle aktarılmaktadır. “Kürdistan’da bir kavmin içinde bir zaman eğleşir.(……) O kavmi kendisine bağlar.(……) Rum ülkesine yürür. Elbistan’da Ashâb- ı Kehf mağarasına uğrar. Orada erbain çıkarır. Kayseri’ye doğru yola çıkar.(……) Rum ülkesine Zülkadirli ilinde Bozok’tan girer. Sulucakarahöyük’e iner”. Horasan ve Erdebil’de aldığı tekke eğitimi, Anadolu'ya geliş yolu ve Anadolu'da bulunduğu yerler dikkate alındığında, Hacı Bektaş Veli, Yesevilik, Melamilik, Batınilik, İsmaililik, Ahilik, Babailik, Mevlevilik, Kalenderilik gibi dönemin inanç ve anlayışlarını, yakından tanıyor ve biliyor olmalıdır.

        Baba İlyas'ın torununun oğlu Elvan Çelebi (Ölümü:1359) tarafından yazılan ve Baba İlyas'ın söylencelere dayalı yaşam öyküsünün anlatıldığı Menâkıbu'l-Kudsiyye fî Menâsıbı'l-Ünsiyye'de, Hacı Bektaş Veli, Baba İlyas'ın halifeleri arasında sayılmaktadır. Aynı eserde, 'Baba Resûl' ile Baba İshak'ın değil Baba İlyas'ın anlatıldığı görülmektedir.

        Eflâkî'nin 718(1318)-754(1353) yılları arasında yazdığı, Menâkıbu'l-Ârîfin adlı kitabı da, Hacı Bektaş Veli'nin, Rum beldesinde ayaklanmaya sebep olan Baba Resûl'ün halîfe-i has'ı (gözde müridi) olduğunu ifade ederek, bu bilgiyi doğrulamaktadır. Eflâki, Hacı Bektaş Veli'nin "ârif ve yakîn'e" ermiş olduğunu, fakat İslam'ın kurallarına uymadığını belirtmektedir. Eflâkî, Hacı Bektaş adını üç yerde kullanmakta ve büyük atası Baba İlyas'ın altmış halifesi arasında saymaktadır.. Baba İlyas'ın altmış halifesi arasında, Osman Gazi'nin kayınpederi Ede Bâlî'nin de olduğunu, Eflâkî'den öğrenmekteyiz.

        Tarihçi Âşıkpaşazâde'nin (Ölümü:1481) 1478'de yazdığı Vekayinâmesinden, Hacı Bektaş Veli'nin kardeşi Menteş ile Horasan'dan gelerek, 1240 yılındaki Babai ayaklanmasının öncüsü Baba İlyas'ın yanında yerlerini aldıklarını öğreniyoruz. Hacı Bektaş’ın Anadolu’ya gelmesini beyan edeyim” diye başlayan Âşıkpaşazâde'nin anlatımı şöyle: “Bu Hacı Bektaş Horasan’dan kalktı. Bir kardeşi vardı, Menteş derlerdi. Birlikte kalktılar. Anadoluya gelmeye heves ettiler.. O zamanda Baba İlyas gelmiş, Anadolu’da oturur olmuştu. Meğer onu görmek isteğiyle gelmişler. Onun dahi hikayesi çoktur. Hacı Bektaş kardeşiyle Sivas’a, Sivas’tan Baba İlyas’a geldiler. Oradan Kırşehir’e, Kırşehir’den Kayseriye geldiler.. Hacı Bektaş kardeşini Kayseri’den gönderdi. Vardı Sivas’a çıktı. Oraya varınca eceli yetişti onu şehit ettiler..”

        Baba İlyas'ın örgütlediği, Baba İshak'ın yönettiği 1240'daki Babai ayaklanmasında Sivas'da öldüğü anlaşılan Menteş ile kardeşi Hacı Bektaş Veli'nin yollarının, ayaklanmadan önce ayrıldığı; Hacı Bektaş Veli'nin Babailerin kırımı ile sonuçlanan, Malya Ovası'ndaki savaşa katılmadığı ve Sulucakarahöyük'e (Hacıbektaş'a) geldiği anlaşılmaktadır.

        Aşıkpaşazade'ye göre, Hacı Bektaş Veli kendinden geçmiş bir meczub idi. Tarikatı ve müridleri yoktu. Hacı Bektaş Veli'nin; Aşıkpaşazade'nin Hatun Ana dediği (Vilayetnamede Kutlu Melek - Fatma Ana - Kadıncık Ana isimleri ile anılan), manevi bir kızı olduğunu; tasavvuf öğretisini ve kerametlerini ona emanet ettiğini; Hatun Ana'nın da bunları Abdal Musa'ya aktardığını, Aşıkpaşazade'den öğreniyoruz. Bu bilgiyi, Abdal Musa Vilayetnamesi de doğrulamaktadır. Bu bilgiler, o çağdaki "kadının", erkek müridi olacak kadar, yüksek bir statüye sahip olduğunu göstermektedir. Vilayetname'deki anlatımlar da, İslami dönemdeki kısıtlamalardan önce, kadının sosyal yaşamda etkin bir yerde olduğunu ortaya koymaktadır. Meclislerde erkeklerin yanında yer almakta ve yabancı konuklara hoş geldin diyebilmektedirler.

        Vilayetname'de, Hacı Bektaş Veli'nin Osman Gazi'ye kılıç kuşatıp Elif Tac giydirdiği yazılı ise de, Aşıkpaşazade bu konuda açık ve kesin bir bilgi vererek, Hacı Bektaş Veli’nin Osmanlı Hanedanından kimse ile görüşmediğini açıkca ifade etmektedir. Aşıkpaşazade, Eflâkî ve Elvan Çelebi'nin anlatımları ile Hacı Bektaş Veli Türbesinden gelen ve Ankara Kütüphanesinde korunan, Ciritli Derviş Ali (Resmî Ali Baba) tarafından 1176(1765)'da kopya edilmiş Vilayetnamede, Hacı Bektaş Veli'nin 606(1209/1210)'da doğduğu, 63 yıl yaşayarak 669(1270/1271)'de öldüğüne dair verilen bilgi örtüşmektedir. 1281'de, 23 yaşındayken Kayı Boyu'nun yönetimini üstlenen Osman Gazi'ye, Hacı Bektaş Veli'nin kılıç kuşatıp Elif Tac giydirmesinin, Hacı Bektaş Veli ile ilişkilendirilen Yeniçeri Ocağının kurulmasından sonra, Vilayetname'ye eklenmiş olabileceğini düşündürtmektedir.

        Hacı Bektaş Veli’nin çocuklarının olup olmadığı, Alevi ve Bektaşiler arasında ihtilaf konusu olmuştur. Ortaya atılan farklı iki iddia vardır. Çelebiler, Hacı Bektaş Veli’nin Fatma Nuriye veya Kadıncık Ana (Kutlu Melek)'dan Seyyid Ali Sultan (Timurtaş) adlı bir çocuğun dünyaya geldiğini, kendilerinin de bu soydan olduklarını iddia etmektedirler. Babağan (Babalar) kolu ise, Hacı Bektaş Veli’nin mücerret kaldığını, dünyadan da mücerret olarak göçtüğünü iddia etmektedirler. Bu grup mensuplarına göre, bugün Hacı Bektaş Veli’nin evladı olarak bilinenler, Pir’in Kadıncık Ana’dan gelen nefes (yol) evladlarıdır.

        Hayatının büyük bir kısmını Sulucakarahöyük’te (Hacıbektaş) geçiren Hacı Bektaş Veli, ömrünü de burada tamamlamıştır. Mezarı, Nevşehir İli’ne bağlı Hacıbektaş İlçesi’nde bulunmaktadır.

Hacıbektaş Veli Müzesi

Hacı Bektaş Veli Külliyesi,13.yüzyılda, Türk mutasavvıfı Hacı Bektaş Veli tarafından kurulmuş, eklemeler ve onarımlarla bugünkü şeklini almıştır.1248 yılında Horasanda doğduğu ve 1337 yılında eski adı Sulucakarahöyük olan bugünkü Hacıbektaş’ta hakka yürüdüğü kabul edilen Hacı Bektaş Veli, Hoca Ahmet Yesevi ocağında yetişmiş daha sonra İran, Irak, Arabistan ve Suriye üzerinden Anadolu’ya gelmiştir. Antep, Antakya, Maraş, Sivas, Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat ve Kırşehir’den sonra Sulucakarahöyük ‘e yerleşen Hacı Bektaş Veli, burada hoşgörü, insan sevgisi ve toplumsal eşitliği temel alan felsefesini yaymıştır. Külliye, Orhan Gazi, Murat Hüdavendigar, Yıldırım Bayezid ve II. Abdülmecit dönemlerinde onarılmıştır. Mimarlık tarihi yönünden M.13. yy. ve 20.yüzyıllar arasında tamamlanmış olan Hacıbektaş Veli Dergahı, tarihsel süreç, içinde birçok kez restorasyon (onarım) görmüştür. Mimari terminoloji bakımından, külliyeden daha ziyade bir manzume niteliği taşımaktadır. Dergah 30 Kasım 1925 tarihinde T.B.M.M’nin 677 sayılı kanunuyla diğer tekke ve zaviyeler birlikte kapatılmış, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan bir restorasyon projesi dahilinde 1957-1964 yılları arasında onarımı yapılmış ve 16 Ağustos 1964 tarihinde Etnografya Müzesi biçiminde düzenlenerek, ziyarete açılmıştır. Kapadokya bölgesinde önemli bir yerleşim yeri olan Hacıbektaş,M.13.yüzyılda Hacı Bektaş Veli’nin varlığıyla gelişen, sürekli eklerle oluşmasının ilginç bir örneğini yansıtır. Müze, plan bakımından birbirine geçmeli ve hafif bir meyil verilerek oluşturulan üç ana bölümden(avlu) oluşmaktadır. Bu biçimde mimari bir bütünlük sağlanmak istenmiştir.

        ÜÇLER ÇEŞMESİ VE MÜHR-Ü SÜLEYMAN MOTİFİ ÜÇLER ÇEŞMESİ: Çeşme,1902 yılında Feyzullah Dedebaba döneminde, Sadrazam Halil Paşa’nın eşi Fatma Nuriye Hanım tarafından vakfedilmiştir. Çeşmeyi inşa eden usta Nevşehirli Mustafa Vasfi’dir.

        ASLANLI ÇEŞME: Renkli kesme taşlardan yapılmış olan çeşme, 1554 yılında Silistre (Bulgaristan’da bir şehirdir.) Valisi Malkoç Bali Bey’in yakınları tarafından yaptırılmıştır. Klasik Mısır Çağı stilinde, İskenderiye mermerinden yapılmış olan aslan heykeli ise, Mısır prenseslerinden Kara Fatma Sultan tarafından yaptırılarak 1853 tarihinde Dergaha gönderilmiş ve daha sonra çeşme aslanlı çeşme olarak anılmıştır.

        MEYDAN HAVUZU: Havuz, kitabesinden anlaşıldığına göre; Beyrut Valisi Halil Paşa’nın eşi Zehra Hanım tarafından 1908 yılında yaptırılmıştır. Havuzun alınlık kısmının tepesinde mermerden yapılmış Derviş Tacı “Hüseyin Tacı” bulunmaktadır.

        MİHMAN EVİ: Mihman, misafir, konuk anlamına gelmektedir. Mihman Evi ise, Dergahın faal olduğu dönemde, hem konukların ağırlandığı, hem de konukların ağırlanmasından sorumlu (Mihmandar) Mihman Evi Babası’nın yaşadığı ev idi.

        MEYDAN EVİ: Dergah döneminin en önemli bölümlerinden biridir. Kitabesinden anlaşıldığına göre, M.1367 de Ahi soyuna mensup Murat Hüdavendigar (I.Murat döneminde ) tarafından yaptırılmıştır.

BALIM SULTAN TÜRBESİ

Hacı Bektaş Velî Dergâhı’nda, Hazret Avlusu’nun sağında Balım Sultan Türbesi bulunmaktadır. Türbe önünde Hacı Bektaşî Velî ile çağdaş olduğuna inanılmış kara dut ağacı bulunmaktadır. Bektaşî inanışında ikinci bir pir olarak tanınan Balım Sultan’ın Bektaşîliğin kurulup genişletilmesinde büyük payı olmuştur. Dimetoka’da 1462’de doğan ve 1516’da ölen (Hakk’a yürüyen) Balım Sultan’ın türbesini Yavuz Sultan Selim’in kumandanlarından Şehsuvaroğlu Ali Bey 1519’da yaptırmıştır.

        Türbe kesme taştan, içerisi kare planlı, dışı sekizgen gövdeli olup, üzeri sekizgen taş bir külah ile örtülmüştür. Külahın ucundaki alem gökyüzüne doğru uçan bir güvercin şeklindedir. Türbenin giriş kapısı üzerine “İnna Fetahnaleke fethan mübina” ayeti işlenmiş, türbenin girişinde bulunan bir sütun parçası üzerinde de şunlar yazılmıştır:“Bir nokta-i nahd etdi hıynı veruben bade Hakk oldu ayaklarda çok sal-u felek-i rifad.”
Türbe kapısının üst duvarında; “Bina hazihi kubbetü’ş-şerifetü’l-emirü’l-Ali Ali Bey b. Şehsuvar Bey li kutbi’l-evliya ve hulasetü’l-budala Hızır Bali b.Resul Bali b.Hacı Bektaşî’l Horasani Nurullah-i mergadi fihim sene hamse ve ışrin tis’a mie. 1519” ibareleri kayıtlıdır.

        Balım Sultan Türbesi’nin ön tarafında demir parmaklıklarla çevrili muhafazanın içinde biri erkek diğeri de kadına ait olduğu anlaşılan iki adet mezar bulunmaktadır. Bu mezarların çelebiler tarafından onarıldığı söylenmektedir. Erkek mezarının kitabesinde; “Mazhar sırr-ı velayet memba feyz-i hüda bima ak gülşeninde bülbülüdür güya nokta-i tevhid-i vahdet hem kim besde-i şah bir tuy-ı hidayet bir tarik-i mürteza hafız-ı erkân sırdır hem selavat-ı vasatı ile nice defa irşad senindir Seyyid Hacı Ali Baba zümre-i abdala mürşid-i hakikat hem çu pir ruh şad olsun zayıflar Hacı Ali Baba sene 1205 (1790.)” yazılıdır.

        Kadın mezar kitabesinde ise; “Suiale-i tahire Hazret-i Hünkar Hacı Bektaş Velîden Feyzullah Efendi zevcesi merhume ve meğfure Fatıma Samut Ana ruhu için Fariha 1267 (1850)” yazılıdır. Türbenin girişinde kalın taş duvarlar arasına iki sütunlu, yuvarlak kemerli bir giriş eklenmiştir. Türbenin içerisinde kanatlarında ejder ve buket taşıyan güvercin heykellerinin bulunduğu büyük bir şamdan ile küçük şamdanlar ve levhalar bulunmaktadır. Ayrıca türbenin kuzeyindeki bir niş içerisinde de Balım Sultan’ın kardeşi Şah Kalender’in mezarı vardır. Balım Sultan Türbesi ile cami arasındaki hazirede dergâha hizmet etmiş Bektaşî babalarının 40’a yakın mezarı bulunmaktadır.

ATATÜRK VE HACIBEKTAŞ

Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, yurdu düşman işgalinden kurtararak tam bağımsız bir devlet kurmak için başlattıkları ulusal kurtuluş mücadelesinin başarıya ulaşabilmesi için, tüm Anadolu insanını bir amaç etrafında birleştirmenin gerekliliğine inanıyorlardı. Mustafa Kemal Paşa, Alevilerin sayıca ne kadar önemli olduğunun ve yüzyıllardır Osmanlı idaresine olan muhalefetlerinin bilincindeydi. Bu amaçla onları kazanmak için girişimlere başladılar. Mustafa Kemal Paşa, 26 Haziran 1919 tarihinde Konya II. Ordu Müfettişliğine şu mesajı yolladı;

              Tokat ve çevresinin İslam nüfusunun % 80'i, Amasya çevresinin de önemli bir bölümü Alevi mezhepli ve Kırşehir'de Baba Efendi hazretlerine çok bağlıdırlar. Baba Efendi, ülkenin ve ulusal bağımsızlığın bugünkü güçlüklerini görmekte ve yargılamakta gerçekten yeteneklidir. Bu nedenle, güvenli kimseleri görüştürerek kendilerinin uygun gördüğü "Ulusal hakları koruma" ve "Başka ülkeye bağlanmama" derneklerini destekleyecek birkaç mektup yazdırılarak buralardaki etkili Alevilerin Sivas'a gönderilmesini pek yararlı görüyorum. Bu konuda içten yardımlarınızı dilerim.

3. Ordu Müfettişi Fahri Yaver

Mustafa Kemal

             Sivas Kongresi sonrası yürütülecek bağımsızlık mücadelesine, merkez olarak Ankara seçilmişti. Bu kongrenin yürütme organı durumunda olan Temsil Heyeti, Ankara'ya gitmeden önce Hacıbektaş'a uğrayıp, bu nüfuzlu merkezin kesin desteğini sağlamak istiyordu. Milli Mücadele ve Cumhuriyet yıllarında Mustafa Kemal’in yanında olan Mazhar Müfit Kansu (1873-1948)’ nun, “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber” adıyla, 4 Mart 1948 den itibaren  “Son Telgraf” gazetesinde yer alan ve 1966 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından iki ciltte toplanarak yayınlanan anılarında, Mustafa Kemal’in Hacıbektaş’a geliş nedeni şöyle aktarılıyor:

        "Çünkü Hacıbektaş'a da uğranılacaktı. Bu mühim bir merkezdi. Bütün Anadolu'daki üç, dört milyondan daha ziyade miktara baliğ olan Alevilerin merbut bulundukları Çelebi, Hacıbektaş kariyesinde oturmakta idi. O zaman Çelebi Cemalettin Efendi ve Dedebaba Postu Vekili Niyazi Salih Baba idi. Milyonlara varan Alevi-Bektaşiler, gerçi bitaraf bir vaziyette görülüyorsa da bunlar, Çelebi'nin, Dedebaba Vekili'nin emir ve iradesine tabi olduklarından bu zat ile görüşmek, onları tarafımıza çekmek için gerekliydi..."

        21 Aralık'ta Mucur'a gelen heyet, Mucur Kaymakamı Cevat Bey'i de alarak 22 Aralık 1919 günü Hacıbektaş'a geldi. Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Orbay, Mazhar Müfit Kansu, Hüsrev Gerede, Alfred Rüstem, Dr.Refik Saydam, Hakkı Behiç, Cevat Abbas Gürer, Şeyh Fevzi Efendi, Muzaffer Kılıç, Bedri Bey'den oluşan heyet, o sırada Dedebaba Postunda oturan Salih Niyazi Dedebaba tarafından bir çiftlikte karşılandı.

        Mustafa Kemal ve heyet üyeleri, Hacıbektaş'a geldiklerinde, önce Çelebi Cemalettin Efendiyi ziyaret ettiler. Çelebi Cemalettin Efendi ile bağımsızlık mücadelesi konuşuldu. Hacıbektaş görüşmesindeki en ilginç konuşmayı sonradan Veliyettin Çelebi (1868-1940) şöyle aktarmıştır:

        Çelebi Cemalettin Efendi Mustafa Kemal Paşa'ya; "Paşa Hazretleri, cesaretli ve basiretli idarenizde Türk Milletinin düşmanı kahredeceğine inancım sonsuz. Yüce Allahın milletimize müyesser edeceği zaferden sonra Cumhuriyet ilanı düşünüyor musunuz?" diye sordu. Mustafa Kemal Paşa bunun üzerine, "O mutlu günün ilanına kadar aramızda kalmak kaydıyla, evet Çelebi Efendi Hazretleri" diye yanıtladı.

        Mazhar Müfit Kansu’nun “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber” adıyla yayınlanan anılarında yer alan aşağıdaki cümlelerde, Veliyettin Çelebi'nin anlatımının doğruluğunu göstermektedir:

        "Çelebi Efendi derhal vaziyeti kavradı ve adamlarına lazım gelen talimatı vereceğini vaat etti. Paşa’nın, vaziyet ve giriştiğimiz mücadele hakkında verdiği tafsilat, Çelebi’nin nazarı dikkatini celbetti. Hatta Çelebi, daha ileri giderek, cumhuriyet taraftarlığını ihsas ettirdiyse de, Paşa, zamanı olmayan bu mühim mesele için müspet veya menfi bir cevap vermeyerek, gayet tedbirli bir suretle müzakereyi idare etti. Anlaşılıyor ki Cemalettin Efendi cumhuriyete taraftar; hele Salih Baba, hür fikirli, çok ileri bir zat.”

        22 Aralık günü, Çelebi Cemalettin Efendi tarafından ağırlanan Mustafa Kemal Paşa, o geceyi Çelebi Cemalettin'in evinde geçirdi. Ertesi gün, Dedebaba postunda oturan Salih Niyazi Baba ve Dergah ziyaret edildi. Hacı Bektaş Dergahı, Mustafa Kemal ve diğer heyet üyelerine çok sıcak davrandı. Dergahta, Atatürk, Cemalettin Efendi, Salih Niyazi Baba ve diğer ileri gelenlerle özel bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda bağımsızlık mücadelesi konuşuldu.

        Samsun'dan başlatılan "Kurtuluş Yürüyüşünde", Anadolu insanının desteği alınarak Ankara'ya ulaşılmıştır.  Bağımsızlık Mücadelesine, Alevi-Bektaşi kitleler tam destek vermişlerdir. Değişik kaynaklarda, Alevi ve Bektaşilerin Ulusal Kurtuluş Savaşına ayni ve nakdi yardımlarla destek olduklarına dair bilgiler de yer almaktadır.

        Atatürk'ün Kırşehir ve Ankara'ya gelişi ve Hacıbektaş'ı ziyaretine ilişkin veriler içeren bir başka belgeyle, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı'nda karşılaşıyoruz. 28.12.1919 Tarihinde BAB-I ALİ DAHİLİYE NEZARETİ'ne, Ankara'dan çekilen telgrafa ilişkin belgenin detayları ise şöyle:

KAYNAK: Atatürk ile İlgili Arşiv Belgeleri (1911-1921 Tarihleri Arasına Ait 106 Belge), T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No:1, Gn. No:060, Ankara 1982, sayfa 77.

BELGE-78/a

B.E.O.

Siyasî Kısım

Karton No: 34

Dosya No:60

Belge No:343585

BAB-I ALİ DAHİLİYE NEZARETİ

Kalem-i Mahsus

ANKARA VİLAYETİNDEN GELEN 28 ARALIK 1919 TARİHLİ

ŞİFRE TELGRAFIN SURETİDİR.

        Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, dün akşam saat üç sıralarında Ankara’ya giderek doğruca Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin mübarek türbelerini ziyaret ettikten sonra hükümet önünde toplanan binlerce halk tarafından sevinç içinde, alkışlarla ortaya alınıp kurbanlar kesilmiş, halifelik ve Padişah efendimiz hazretleriyle devlet ve milletimizin mutluluğu için dualar edildikten sonra, Mustafa Kemal Paşa tarafından da aynı anlamda bir konuşma yapılmış, vilayet makamında ve Kolordu Kumandanlığı dairesinde kendilerine çay ve kahve ikram edilmiştir. Daha sonra iki seneden beri boş olan ve ikametlerine ayrılan Ziraat Okulu’na gitmişlerdir. Karşılamaya, şehre üç saatlik mesafeden bütün Ankara halkı ile çevre ilçelerin ileri gelenleri, yönetici durumunda bulunan şahıslar ve Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye idare heyetleriyle, yine çevre ilçelerden gelen binlerce Kuva-yi Milliye atlılarının katıldıkları, yüzbinlerce halk, kadın ve çocuklar da olduğu halde bir saatlik mesafeden başlayarak, hükümete kadar iki yakalı olarak karşılamaya koştukları, heyetin pek sıcak ve samimi alkışlar arasında geçtiği, Ankara zeybekleri tarafından kılıç ve kalkan oyunları oynandığı, karşılayıcıların mühim bir kısmının silahlı olduğu halde en ufak bir uygunsuzluk bile kesinlikle meydana gelmediği, Heyetin Hacı Bektaş köyünde Çelebi Cemalettin Efendi tarafından misafir edildiği, dergahın dedeleri tarafından kendilerine ziyafet verildiği, Bektaşi tarikatı ileri gelenleriyle Alevilerin Kuva-yi Milliye’ye girdikleri ve yine Kırşehir’de şiddetli yağmur yağmasına rağmen, pek büyük bir merasim yapıldığı, mutasarrıflık vekaletinden alınan telgraftan açıkça anlaşılmakla ilave olarak arz olunur. 

        Atatürk'ün Hacıbektaş'ı ziyareti, her yıl 22 Aralık tarihinde düzenlenen etkinliklerle, mahalli bir bayram olarak kutlanmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk'ün 22 Aralık 1919 tarihinde, Hacıbektaş'ı ziyaretinde ağırlanmış olduğu Ulusoy ailesine ait ev de, "Atatürk Evi" olarak düzenlenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk'ün 22-23 Aralık 1919'da Hacıbektaş'a gelişinde, Dergah'da dinlendiği yer olarak bilinen mekanda ise, sanatçı Filinta ÖNAL tarafından yapılan 'Atatürk' rölyefi yer almaktadır.

Hacıbektaş Onyx Taşı

ONYX TAŞI NEDİR?

        Bilinen "mermer" den farklı bir taştır. Dışarıdan bakıldığında mermerden ayırt etmek çok zordur. Ancak Onyx taşı yarı saydam olup ışığı geçirirken mermer ışığı geçirmez. Mermer yeryüzüne yakın katmanlardan elde edilirken, onyx taşı çok daha derin katmanlarda bulunur ve renklerine göre değer kazanır.

        Bir kalsedon türü olan Onyx taşı, yer altı sıcak sularının kaynaması sonucu kalsiyum karbonat, magnezyum karbonat, bakır, demir oksit ve florin minerallerinin birleşmesiyle oluşmaktadır. Onyx Taşı Nedir? Mücevher tasarımcılarının önemli sırlarından biri; koyu zemin üzerindeki taşları daha fazla ışık verdiğini keşfetmeleri ve bu kontrastın taşları daha büyük göstermesidir. Bu ilüzyonu hazırlarken koyu zemini oluşturacak bir numaralı malzemeleri Onyx‘tir.

        Onyx antik Yunan ve Roma‘da da popüler bir taştır. Onyx ismini alması ise Roma mitolojisi ile alakalıdır. Güzellik tanrıçası; doğada beyaz ve kahverengi olarak da bulunabilen onyx silikon dioksit bileşiğinden oluşur. Mohs cetvelinde 7.0‘lık dereceye denk gelen sert bir taştır.

        Hacıbektaş‘a gelen misafirlerimiz bu büyüleyici atmosferi devamlı hatıralarda saklamak ve dostlarına anlatmak için, Hacıbektaş‘a özgü bir hediye olarak Onyx taşını seçmektedirler. Hacıbektaş'ta Onyx taş ustası bulunmakta ve birçok kurslar açılıp gençlerimize bu sanat aktarılmaktadır.

Onyx Taşının Faydaları

Onyx'in Kabul Edilen Yararları :

Kadın erkek ilişkilerini dengeler, karşı cinsler arasında sağlıklı iletişim sağlar, evliler arasında hoşnutluk oluşturur.

Kişinin hangi çeşit enerjiye ihtiyacı varsa o enerjiyi verir.

Olumsuz enerjiyi engelleyici özelliğinden dolayı nazara (göz değmesine) karşı etkilidir.

Zihin bulanıklığını giderir, konsantrasyon eksikliğini ortadan kaldırır. Kişinin doğru karar vermesine yardımcı olur.

"Gelecekte ne olacağım" kaygısını azaltır.

Oto-kontrol yeteneğini geliştirir.

Kişiyi bağımlılıktan kurtarır.

Beyazımsı Onyx uyumaya yardım eder.

Sinirleri veya heyecan merkezini yatıştırır. Aşırı yoğun duygulanmaları (üzüntüleri), stres oluşturan anıları ve diğer olumsuzlukları zayıflatır veya tümüyle sakinleştirir.

Hayırlı işlerde cesaret ve şans verir.

Meditasyon sırasında içimizi görmemize veya düşlere dalmamıza yardım eder. 

Onyx Taşının Özellikleri

Kuvarsın alt türü olan kelsedan ailesinin üyelerinden Agatın alt türüdür.

Gerçekte gri ve siyah karışımı renktedir. Açık renkli bantları vardır. Bu nedenle ismi, el parmağının tırnağı anlamına gelen kelimeden türetilmiştir. Cam parlaklığındadır.

Koyu siyah, mavi, yeşil renkleri boyanarak elde edilir. Örneğin mat gri durumundaki Onyx taşı, kaynayan bal veya şekerli suya atılır, bal veya şeker taşa yedirilir, daha sonra ateşte ısıtılır, şeker veya bal barbonlaşır. Böylece kahverengimsi siyah görünümlü siyah Onyx elde edilmiş olur. Onyx Taşı Nedir?

Onyx Taşının Kimlik Kartı

Diğer Adı = Kimyasal Grubu = Silkat

Bağlı Olduğu Grup = Kuvars ve Kolseduan (Kadıköytaşı) > Agat (Akik)

Diğer Grup Üyeleri = Sard, Sardoniks

Alt Türleri = -

Kristal Sistemi = Trigonal (Üç Köşeli Katmerli Simetrik)

Kimyasal Formülü = SIO2+Fe,Mn

Bileşiğindeki Elementler = Silisyum, Oksijen + Az Miktar Demir, Manganez

Sertliği = 7

Özgül Ağırlığı = 2,57 - 2,65

Rengi = Düzgün Bantları Siyah, Kahverengi, Gri, Beyaz

Çizgi Rengi = Beyaz

Parlaklığı = Camsı

Yapısal Görünümü = Opak (Saydam Olmayan)

Karıştırılabileceği Taşlar = Az Renkli Agat

Flüoresans Özelliği = -

Fosforesans Özelliği = -

Sembolü Olduğu Hususlar = -

Özdeşleştiği Sayı = -

Özdeşleştiği Ay = Şubat, Aralık

Özdeşleştiği Hayvan = -

Özdeşleştiği Burç = Aslan, Yay, Kova

Özdeşleştiği Çakra = Kök

Özdeşleştiği Unsur = Toprak

Çıkarıldığı Başlıca İller = Kırşehir, Sivas, Eskişehir, Balıkesir

Editör: İsmail Irmak