6 Şubat 2023'te yaşanan Kahramanmaraş depremlerinin yarattığı fiziki hasarlar hala tamir edilmeye çalışılıyor. Bölge ziyaret edildiğinde çalışmaların gözle görülür biçimde ilerlediği fark ediliyor.

Prof. Dr. Candan Gökçeoğlu, ülkemizde yaşanabilecek depremlerde riskin azaltılması için yapılması gerekenler hakkında açıklamada bulundu.

Ülkenin her ferdinin derinden üzüntüsünü hissettiği büyük acının izleri hala çok taze. 6 Şubat 2023'te yaşanan Kahramanmaraş depremlerinin yarattığı fiziki hasarlar ise hala tamir edilmeye çalışılıyor. Bölge ziyaret edildiğinde çalışmaların gözle görülür biçimde ilerlediği fark ediliyor. Fiziki hasarlar tamamen giderildi mi? Elbette hayır. Yıkım o kadar büyüktü ki, hasarın fiziksel etkilerini kısa sürede tamamlamak kolay değil. Ancak öyle ya da böyle veya az ya da çok sürede fiziksel hasarlar giderilecek. Kaybettiğimiz insanlarımızı ise geri getirmek mümkün değil. Ayrıca, kayıplarımızın yakınlarının yaşadıklarını tarif etmek imkansız.

TÜKAS değerlendirme toplantısı yapıldı TÜKAS değerlendirme toplantısı yapıldı

6 ŞUBAT DEPREMLERİ NEDEN FARKLIYDI?

6 Şubat depremleri her ne kadar "Yüzyılın Afeti" olarak isimlendirilse de jeolojik özellikleri dikkate alındığında birkaç bin yılda meydana gelebilecek nitelikte ender bir olay. 6 Şubat depremlerinde her biri en az 7,2’lik deprem üretecek 4 fay segmenti eş zamanlı olarak kırıldı. 9 saat sonra yine benzer özellikte 3 fay segmenti birlikte kırılarak neredeyse aynı bölgeleri etkileyen ikinci depremi üretti. Bu depremler 500 kilometreden fazla uzunlukta yüzey kırığı oluştururken 3000'den fazla heyelanı tetikledi. Dağlık kesimlerde kaya düşmeleri, ovalarda ve kıyılarda ise sıvılaşmalar yaygın biçimde oluştu. Bu olaylar deprem ivmesinin oluşturduğu hasarlara ek yıkımlara sebep oldu.

Bu depremlerin oluşturduğu yıkımlar ve zemin yenilmeleriyle ilgili yüzlerce bilimsel makale yayınlandı ve araştırmalar halen devam ediyor. Bir olay gerçekleştiğinde kayıpların mümkün olan telafisi elbette yapılmalı ve yapılıyor. Ancak en az bu çabalar kadar önemli bir husus ise yaşananlardan ders almaktır. Bu depremlerden hangi dersi çıkardık sorusuna vereceğimiz cevap hayati önem taşıyor. Ülkemiz jeolojik özellikleri açısından kritik bir konumda ve deprem üretme potansiyeline sahip bilinen aktif fay sayısı 600'den fazla. Bu faylar sahip olduğu özelliklere göre değişen zaman aralıklarında deprem üretiyor. Bir bölgede deprem olduğunda millet olarak kenetleniyoruz ve her türlü desteği verme gayreti içinde oluyoruz. Ancak depremle mücadelede başarılı olmanın en temel kuralı, deprem öncesinde gerekli hazırlıkları yapmaktır.

DEPREM TEHLİKESİNE KARŞI RİSKLER AZALTILMALI

Ülkemiz nüfusunun ve ekonomisinin en önemli bölgeleri çok ağır deprem tehlikesi altındadır. Türkiye'nin en kalabalık ili olan İstanbul, nüfus açısından üçüncü ve dördüncü şehirleri olan İzmir ve Bursa yakınındaki aktif fayların üretecekleri depremler tarafından tehdit ediliyor. Sadece İstanbul ve Bursa demek de doğru değil, Marmara Bölgesi oldukça kritik bir durumda. Bununla birlikte, İzmir ve yakın çevresinde yer alan Manisa ve Aydın gibi illerin yer aldığı Batı Ege Bölgesi de benzer tehditlerle karşı karşıya.

Doğal tehlike, doğal süreçlerle oluşan ve hasar verme kapasitesine sahip doğal olaylara verilen isimdir. Risk ise doğal tehlikenin oluşması halinde meydana gelebilecek kayıpları tarif eder. Doğal tehlikenin oluşmasını engelleyemeyeceğimize göre, burada riski düşürmemiz gerekiyor. Risk nasıl düşürülür sorusunun cevabını ise hepimizin dürüstçe vermesi gerekiyor.

Eğer yukarıda bahsettiğim nüfus açısından en kalabalık kentlerimizde riski düşürdüysek 6 Şubat depremlerinden ders aldık demektir. Ancak halen sahada aktif çalışan bir yerbilimci ve mühendis olarak cevabım, maalesef ders almadığımız yönünde. Kuşkusuz ki, riski bir anda veya çok kısa bir sürede çok düşürmek mümkün değil. Bunun için daha çok yıllara ihtiyacımız var. Ancak yaşadığımız her günü riski azaltma yönünde gayretle geçirmemiz gerekiyor. Bu gayret; eğitim, planlama, araştırma ve yatırım yapmak gibi birden çok faaliyeti içerir. Ayrıca bu faaliyetlerin hiç biri göz ardı edilmeden tartışmasız biçimde devletin ana politikalarından biri haline getirilmelidir.

Depremler sadece binaları yıkmıyor, özellikle yaşanacak bir depremin hemen sonrasında ulaşım ağı, su ve kanalizasyon şebekesi, iletişim ve elektrik ağları gibi altyapı da ciddi biçimde etkilenebiliyor. Tüm bunların öncelikle depremlere hazır hale getirilmesi ve olası hasar noktalarının öncelikle tespit edilip gerekli güçlendirmeler yapılması veya alternatiflerinin tespit edilmesi gerekir. Bunlar yapı stoğunun yenilenmesine göre daha düşük yatırımlarla çözülebilecek konulardır. Konuya yapı stoğu açısından bakıldığında ise maalesef o kadar iyimser olamıyoruz. Özellikle, İstanbul ve İzmir sahip olduğu kötü yapı stokları nedeniyle ciddi risk altındadır. Medyada deprem olmadan yıkılma tehlikesi nedeniyle boşaltılan binaların haberlerini sıklıkla duyuyoruz. Bu haberler bile tek başına bize yaşadığımız depremlerden ders almadığımızı gösteriyor.

Merkezi ve yerel karar vericilerin acilen vatandaşla el ele verip kentsel dönüşümü hızlandırması gerekiyor. Kuşkusuz ki bir şeyler yapılıyor ancak bunların yeterli olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Her geçen dakika aleyhimize çalışıyor ve büyük bir depremin hangimizi nerede yakalayacağını bilmiyoruz. Bu nedenle hiçbirimiz "nasılsa benim yaşadığım yer depreme karşı güvenli ve ben güvendeyim" deme lüksüne sahip değiliz. Bu husus hepimizin en temel sorunudur. Özetle, depremin siyaseti olmadığı gerçeğinden hareketle, depremden sonra değil depremden önce, devlet milletle el ele verip, kentsel dönüşümü sağlamamız bizi daha müreffeh bir ülke haline getirecektir. Yirmi dairesi ve depremde yıkılma tehlikesi olan, risk arz eden bir apartmanın kentsel dönüşümünü yapmak ekonomik kazançları dikkate almazsak dahi, yaklaşık 100 vatandaşımızın canını kurtarmak anlamına geliyor. Böyle bir topyekün gayreti göremediğim için, yaşadığımız depremlerden henüz yeterince ders almadığımızı üzülerek görüyorum. Bununla beraber, İstanbul, İzmir ve Bursa gibi kentlerimizde nüfus gittikçe artıyor ve dolayısıyla depreme karşı risk seviyesi de artıyor.

Kaynak: AA