Kalabalıklar içinde durup dinlenmeli. Nefes almalıdır. Rahatlamalıdır. Oysa ömür hep dinginlik içindir. Ancak o huzuru yakalamak çok zordur. Hayat geçiyor. Süratle. Durup dinlenmeden. Oysa insan bedeni yorulur. Kafası karışır. Halsiz kalır. An olur bir yere yığılır. Düşmeden oturmalıdır. Yerinde ve zamanında. Bu acelecilik niye? Ağır aksak yürümek varken? Hep koşarız. Bir şeye binlerce şeye yetişebilmek için. Ömür limiti bitmeden diye, düşünmeden. Bitsin isteriz. Hallolmalıdır. Ve sonra yeniden başlamalıdır. Her ne ise o şey. Sonra, sonra da her zaman olmaz ama bir çuval incir berbat edilir. Daha sonra da telafi nöbetleri başlar. Yeni başa dönülür. Kırıldıktan, döküldükten sonra bir anlamı da kalmaz.

       Sadece kalabalıklar içinde mi dinlenmeli. Huzur bulmalıdır. Bazen yalnızlık rıhtımına koşarız. Hep huzur bulmaktır niyetimiz. Birini veya birilerini bekleriz sanki. Uzak diyarlardan gelecek diye. Sahi öyle mi?  Ucu bucağı görünmeyen denizlerden veya uçsuz bucaksız yeşilliklerdendir beklentimiz. Öyledir, öyledir. Sükûn bulmaktır murat. Kendine gelmedir. Hayatı iyi hissetmedir. Ciğerlerine en güzel günleri çekebilmedir. Günleri yaşamadır. Bir çiçek gibi? Kokusunu ruhunda duya duya?

       Hayat riyasız bahşedilmiştir. Bütün ihtişamıyla. Coğrafyanın her karışında gören gözler için güzellikler vardır. Nimetler boldur. Envai tatlar salgılanmıştır. Sunulmuştur bizlere. İsraf etmeden yenilmek üzere. Ancak insan bu! Bu topraklar ne kadar kısır ve zenginse insan da öyledir. Tohum toprağa iyi düşerse nimet berekete dönüşür. Ağızda bal olur. Emek ve çabalar hep iyilik için olmalıdır. Çevreye güzelliğin usaresini, hoş kokusunu katarak? İnsanoğlu hep iyiliğin peşinde koşsa ya! Çevreyi estetikle buluştursa ya! Hayatın hazzını bütün renkleriyle kokularıyla yakalasa ya!

      Tabiat bu. Her şey çift verilmiş. Hayatın zevki neşesi; acısı zehri için. Tercih bizlere kalmıştır. Sular duru da akar boz bulanıkta? İnsanoğlu olgunluğa deneyimleriyle varır. Ancak yaşamdan ibret ve ders alarak. Zira hata denilen şey insana çok şeyler öğretir. İnsanın gelişmesi de bunlara bağlıdır. Eğer bir insan kendini iyi bir hal içinde geliştirmek isterse buna engel olunamaz. Her türlü şartlar, etkiler, tepkiler, olumlu ve olumsuzluklar yaşanır. Bütüne bakılarak bu hayat yolunda ilerleyenlere bakılmalı, bakmalıdır. Doğru olana. İyi olana. Güzel olana.  Dürüst olana. Açık olana. Mert olana. Böyle olanlar yok mu? Hayatı inceden inceye sırma sicim gibi inci parlaklığında işleyenler? Onları ne kadar görebiliyoruz. Ne kadar bakıyorsak o kadar işte. Ahlak bir insanın omurgasıdır. Kimi bunun eğrisini kimi de doğrusunu görür ve yaşar. Şiar edinir. Bu o kadar da zor mudur? Yapıp yapmamakta, görüp görmemekte, konuşup konuşmamakta bütün mesele.

       Her şeyin kadarı ve kaderi vardır. Kadarı bir limit olarak verilmiştir. Bunu kullanmanız size aittir. Ötesi de öteler ötesine. Göremediğimiz, duyamadığımız ama inandığımız bize her şeyi yoktan sunan, bizi var eden Yüce Allah?a!... Hamdolsun! O?na inanan, sarılan, rızasınca yürüyen felah bulur. Gamlardan, dertlerden kurtulur. İnsan Allah?a inandığı ve o iman üzere yaşadığı sürece rahattır. Hayatın bütün Kehkeşanlığı bir hiçtir. Ancak insan gizli gizli gözyaşları döker. Sırrını da çoğunlukla mezara gider.

         Kelimeler bir insanı anlatmada kifayetsiz kalır mı kalır. Söz gümüşse sükût altındır. Ve ne çare ki o altın kuytu köşelerde ziyan olmaktadır. Dudakların arasında boğulan cümleler gizli saklı kurulur. Hasret gölge gölge çöker benizlere; gelincik çiçeklerine benzese de çehreler? Ne zaman bahar gelse ruhları dirilten bi(r)n derde deva olur mu? Bahar bu bütün hoş kokularıyla gelir. Her şeyi yerinden kaldırır da kendi içinde köhnemişlere dokunamaz. Bahar yüzlü insanlar. Yürekleri birer çiçek tarlası insanlar? Sizin gibi olmak isteyenleri bir bilseniz. Ama sizler Allah?ın saf ve duru çocuklarısınızdır. Gönlünüz geniştir. Almak değil vermektir sevdanız. Kalp kırmamaktır bütün gücünüz. Sizi her kul göremez. Görenlerde muhakkak imrenir. O saflığa bürünmek ister. Ama o saflık bir altın gibi ışıltılıdır. Parlaktır. Gül dalında bülbül gibidir o masum ve mahzunlar. Hem güzeller güzelinin rayihası yayılır bedenlerine hem de o billur şakımalar. Onlar kadar özgür olabilmeyi ve kalabilmeyi arzulayanlar? Heva ve heveslerine gem vuramayanlar. Hep çığlık üzere çığlıkla geçer günleri. Hep iyi düşüncelerden söz edipte bir türlü yârine kavuşamayanlar gibi? Manası derin, yakılan kelimelerin. Hep ince düşünülse de bitmez kederlerin kabilindendir. Yaşam kıyısında umudu sarmaz kolları. Dudaklar titrer hep bahardan yana. Ne çare ki neresinden tutarsanız tutun zamanın, hep ayrılık kokar. Ayrılık ağıtı yakar hicranlı nameler. Hep düşleredir umutlar. Bir sabah mutluluk ve sevinçle uyandığında son bulmak içindir acılar? Ancak yokluğu can çekişir hüzünlerin. Ve çaresiz acıya dönüşür bütün umutlar.

      Rüzgâr öpsün yüzünüzü o çocuk gülüşlerinizin doya doya.

      Elleriyle sarsın hayat bizi mütemadiyen sevgi kokan, huzur kokan cennet misali bahçeleriyle. Ne gözlerde keder kalsın ne yüzlerde korku. Cana sevgi katsın ölümlü hayatımıza zaman. Kan ve gözyaşı kokan bu dünyada her gülüş bahar olsun!